150

Sıcaklar ve dahası yangınlar ve kendi derdine düşmüş alev alev yanan siyasiler.. Çok can sıkıcı. Konu dağılıyor kaygısı gütmeden yazacağım izninizle.

Sıcak yaz günlerinde hemen herkesin ortak konusuydu tatille gitmek daha genç yıllarımızda. Kim nereyi seçmiş, nasıl seçmiş, fiyatı neymiş gibi meraklı sorular bitmek bilmezdi. Bir sosyal tesiste yer ayırtanlar şanslı sayılır ve ardında mutlaka üst düzey bir tanıdığın desteği olduğu varsayılırdı. Çoğu memurlar da aile ocağına gitmeyi tercih ederlerdi. Dönüşün bir hayli karlı olduğu da bir gerçekti.. Aile büyüklerinin hazırladığı paketlerin taşınması sorun olsa bile bu çileye ekonomik desteği için katlanılırdı. Çocukların herkesten daha karlı döndüğü de yadsınamaz bir gerçekti. Hem doya doya sevilerek kalpleri hem de her el öptüğü büyükten aldığı bahşişlerle kumbaraları zenginleşirdi. Köylerimize yapılan o ziyaretler zamanında biz de onlara özenirdik. Nasıl mutlu döner ve ballandıra ballandıra anlatırlardı. Oradan getirilen yiyeceklerden az da olsa nasiplenirdik. Güzel berrak günlermiş o günler..

Türkiye seksenli yıllarda hızla kabuk değiştirirken tatil anlayışı da değişti. Ülkemizin ören yerlerini merak edip gezmek, diğer şehirlerimizi, tarihi kalıntıları, yemek kültürünü tanımak arzusu yerini sahil kenarlarında saatlerce yatıp bronzlaşmaya bıraktı. Kar gibi tenlerle övünen toplum yavaş yavaş kararmayı önceledi. Sanki tenimizle beraber değerlerimiz de kararıyordu.

Hayat bize bahşedilmiş bir zaman dilimi ve kim nasıl isterse öyle harcar elbette. Buna bireysel özgürlük diyoruz. Hikâyemizi kendimiz yazarken elbette başrol bizimdir ancak yan roller işgal eder, konu uzar bazen renklenir bazen kararır söylediğim gibi. Toplum nereye evrildiyse yoldaşlarınız da oraya evrilir. İtiraz hakkınızı dillendirdiğiniz de tepki görürsünüz. Zamanın getirdiğinden yararlanmak isteyen yakınlarınıza sadece tahammül etmek ve sabretmek düşer size. Fikrinizi söyler, boyun eğersiniz paydaş olmak bunu gerektirir çünkü. Ben ve benim gibiler için.

Ben yıllarca doğduğum topraklara gidememiştim. Uzak olması değildi sebep. Yukarıda bahsettiğim tercihlere boyun eğme meselesiydi. Tüm dostlarımın ortak dertleriydi bunlar. Toprağını ziyaret yerine tatil denilen koşuşturmaya tahammül etmek mecburiydi sanki. Eşlerden birinin dayatması ile diğerinin tahammül sınırı ya aşılır ya da bir sarmala dönerdi. Senin ailen benim ailem meselesi de cabası. Akıllı dostlarım biraz senin biraz benim diyerek aşmayı başarmışlardı.

Günümüzde bu ayrışmalar yaşanmıyor çünkü aile büyükleri de kentlere göç etmiş durumda. Ve çoğu zamanda torunların emanet edildiği en emin yuva büyüklerimizin evleri. Onların gezip görme hakkı tatil hakkı en kıymetlileri tarafından gasp edilmiş durumda. Hiç şikâyetçi olanına rastlamadım. Torun demek keyfin doruk noktası demek.

Şimdilerde genç kuşakların en büyük hayalleri yurt dışını gezmek görmek. Ekonomik durumu az çok müsait olan borca derde bakmadan uçuyor. Koca sene sıkıntı ne gam. Haklılar da..

Tatil kavramı değişen sosyal hayatımızın sadece bir tanesi. Çocuklarının karnını zor doyuran, giderlerle boğuşan aile babalarının ne denli ezilip üzüldüğüne de şahit oluyoruz. Evlatlarını bir tatile bile götürememiş babanın üzüntüsünü anlayabiliyorum. Mesleğimin son zamanlarında alışılagelmiş olsa da tatiliniz nasıl geçti, diye sormuyordum. Çünkü tatile gitmemeyi eksiklik olarak gören bir kuşağın ayak seslerini duyuyordum. Yeni nesil ülkeyle tatmin olmuyor, yurt dışı hikâyeleri ayırıyor onları. Kimisi koca yaz çalışmış üç beş kuruşa. Kimisi en uçuk yerlerde tatil yapmış.

Hiç ailesini tatile götürememiş ama bu devlete bu millete dürüstçe hizmet etmiş babalara bir jest yapılsa. Hani eş dost devletin kesesinden hacca götürülüyor ya. Sosyal tesisler üst düzey yöneticilerin emrinde. Oteller bomboş turizmciler şikâyetçi. Tam zamanı gönül almanın. Vergiden düşülse amansız hastalıkla mücadele eden yoksullara öncelik tanınsa mesela. Rüya gibi ama sosyal devlet bu değil mi?

Asıl yukarıdaki satırları bağlamak istediğim gerçeğe gelelim:

Çıta çok açıldı. Gelir dağılımı açlık ve zenginlik arasında. Orta sınıf hani o biraz daha iyi durumda olup daha az gelirlilere yardım eden o sınıf, şimdilerde yardıma muhtaç. Devleti yönetenler bu durumdan habersiz mi? Hiç sanmam. Sözüm ona kerli ferli ekonomi uzmanları ya bu tabloyu doğru görmüyor ya da umursamıyor ama dalga hep dipten gelir. Tehlikeli ve manipüle edilmeye müsait sessiz çoğunluk ürkütücü. Tatil bahane, asıl mesele bu..

Selam ve saygılar..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Ömer Ekinci Micingirt 5 ay önce

Maalesef tespitleriniz can yakıcı ve doğru. Ufkunuza kalbinize sağlık kıymetli hocam...

Avatar
Fatma karadede 5 ay önce

Kalemine saglık dostum. Tam isabet bir yazı olmuş.

Avatar
Dr. Adil KOLAY 5 ay önce

Yazınız Ertan ORUÇ beyefendi aracılığı ile tarafıma ulaştı. bu yazıyı büyük bir dikkat ve takdirle okudum. Toplumun sosyoekonomik dönüşümünü tatil kavramı üzerinden bu denli içten, samimi ve eleştirel biçimde aktarmak oldukça kıymetli. Gelir adaletsizliği, sosyal devletin geri çekilişi ve kamu tesislerinin adaletsiz kullanımı gibi yapısal sorunlar net biçimde görünür kılınmış. Sessiz çoğunluğun artan huzursuzluğunu işaret etmesi ise yerel ve merkezi yönetimlere önemli bir uyarıdır. Kalemine sağlık.

Avatar
Yıldız Tek Gamlı 5 ay önce

O kadar haklısınız ki hocam....

Avatar
Perihan Sever Dirican 5 ay önce

Ah Aytaç hanım,Türkiye de orta sınıf yok artık. üst, altmış var üst hamuduyla yutuyor, altın nefesi kokuyor bırak tatili sofraya koyacak ekmeği bulsun yeterli. Bu arada tv dizilerinde lüks yaşamları görüp imrenenlerin sonu da ya mahkemelerde, ya musalla taşında bitiyor... Türkiye de yaşam zor.

Avatar
Vildan Poyraz coşkun 5 ay önce

Hocam kaleminiz ne kadar doğru akıyor. Kaim aksın o vakit

150