Kırıkkale nereye gidiyor?
Tabi bu sorunun arkasından sormak gerekir “Türkiye nereye gidiyor?”
50 bin kişinin katili “Önder” olarak kabul edilip milletin önüne sürülmek isteniyor.
Bu bir akıl tutulması mı yoksa bir ihanetin başlangıcı mı?
Bu durum bütün Türkiye’ye yansımaktadır.
…
Kırıkkale’de olan hadiseler de bu yansımanın bir ürünü ve Türkiye için geçerli bir örnektir.
Rahmetli Süleyman Demirel seçim zamanı sonuçları almak için ilk önce Kırıkkale’nin sonuçlarını isterdi. Çünkü o zamanki deyişle
“Kırıkkale’de yetmiş iki buçuk insan yaşardı” sözü deyimleşmişti. Zira burada Türkiye’nin her yerinde insan vardı ve onların görüşlerini yansıtmaktaydı. Bu nedenle Kırıkkale çok önemlidir.
Kırıkkaleli bu “Katil Önderi” asla kabullenmedi.
Bu öneme binaen izahlarda bulunacağız tabi ki.
Eskiler şöyle der;
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker”
Yani yukarıda yapılan bir yanlışlığın bedelini aşağıdakiler öder.
Bu nedenle;
Bu cezayı çekmemek için, Devlet erkânının yanlışa düşmesini önlemek için,
Zamanı heder etmemek için gerektiği yerde haklı olan eleştirileri yapmak,
Görevlileri uyarmak her şeyden önce bir vatandaşlık borcudur.
Bu uyarı için bir korkuya da mahal yoktur. Zira Allah-u Teâla Bakara suresi 175. Ayette
“Bakın, bu şeytan ancak kendi yandaşlarını korkutur. Mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun..” Yaradan sadece kendisinden korkulmasını istiyor.
Uyarıların yerinde yapılan ikazların bir vatandaşlık görevi olduğunu söylemiştik.
Hz. Ali (R.A.) Halife Hz. Osman’ın yanlışlarını yüzüne karşı söylemiş,
Zaman zaman onu uyarmıştır.
İnsan halife de olsa yanlış yapabilir. Kul beşer, şaşar sözü bunun içindir.
…
Biz bu babda ilgili makamlarla olan şikâyetlerimizi dile getireceğiz.
Kırıkkale üzerinde olumsuz bir hava var.
Hiç kimsede şehrin ne olacağı yönünde bir gayret yok.
Bir yandan MKE birimlerinin başka yere götürüldüğü serzenişi yapılsa da,
Bu sesler çok cılız çıkıyor.
Yetkili makamlar sanki Kırıkkale’ye bigâne gibi.
Onlar da kendilerince çok iş yaptıklarını ortaya koyma çabasındalar.
Kim bunlar;
Milletvekilleri,
Vali,
Belediye Başkanı,
Kurumlar ve STK’lar..
Sanki hepsinin üzerine bir ölü toprağı serpilmiş.
Ekonomide, sporda, ziraat de olumsuz yansımalar göze çarpıyor.
Şehrin sanayisini ilgilendiren oda seçimlerine ehil olanlar uzak duruyor.
İnsanlar birinin çıkıp gelmesini bekliyor.
Ama hiçbir zamanda kendisini eleştiren olmuyor.
Bu nedenle biz kişisel girişimler sonucunda olan bir olumsuzluğu burada masaya yatırmak istiyoruz.
…
Bu şehrin havasından mı suyundan mı?
Yoksa insanların kendi mayalarından kaynaklanan bir oluşum mu?
Onu anlayıp kestiremedim.
İdareciler kapılarını neden vatandaşa kapatırlar?
Belediye Başkanı Ahmet Önal’a hayırlı olsun ziyareti yapalım istedik.
Ziyaret için de bu görülen hediyemizi de hazırladık.
Atatürk tablosu ve onun ismini yazan bir hat levha ile 4 ciltlik “İstanbul” şiirleri kitabımız.
Bu düşünceyle tarih 27 Mayıs 2024’ü gösterirken, Özel kaleme giderek başkanın hangi gün yerinde olduğunu sorduk. O da bize bu hafta dolu olduğunu söyleyerek kartını verdi ve tekrar aramamızı söyledi.
Biz de bir hafta sonra saat 09- 10 gibiydi. Özel kalemden Kaan beyi aradık.
O da işlerinin yoğun olduğunu, hemen yerine geçip döneceğini bildirdi.
Gayet nazik ve kibar bir şekilde.
Telefonu kapatıp beklemeye başladık.
Herhalde işleri yoğundu, ya da bizi unuttu.
Arama işlemi hemen gerçekleşmedi.
Saat 11.30 gibi kendisini tekrar aradım.
Tekrar not alarak adımı başkana ileteceğini ve başkan gördükten sonra arkadaşların bana döneceğini iletti. Ama hala bir dönen olmadı.
Konuyu eleştiren bir makaleyi de 01 Temmuz 2024 tarihinde yayınladım.
O tarihten bu tarihe biz de hala bekliyoruz. Halen dönecekler. Halen aranacağız.
Yine aynı şekilde bu şehri yöneten insan Vali beyi ziyaret edelim istedik. Bu görülen hediyelerimizi de onun için hazırladık. Makama boş gidilmez dedik.
1 adet 35 Besmele hat yazısı, 1 adet “Keskin” romanı ve 1 adet Karabük şiirlerinden oluşan eserler. Hediyelerimiz elimizde 21 Ekim 2025 tarihinde makama geldik.
Burada beni Özel Kalem Elçin hanıma yönlendirdiler.
Orada derdimizi anlattık. Telefon numaramızı verdik.
Bu iş için içerdeki Özel Kalemden randevu oluşturulacağını söyledi. Derdimizi orada da anlattık. Bana randevu oluşturup beni arayacaklarını söylediler.
Ve hala bu makamdan da bir telefon bekliyorum.
Buradan Sayın Valimize de teessürlerimi sunuyorum.
Eğer yönettiği vatandaşlarına bir randevu vermiyorsa bunun için de teessüf ediyorum.
Eğer bu işlem bilgisi dışında ise ondan haberi olsun diyorum.
Sayın Valim,
Bizler korkulacak insanlar değiliz.
Bizler Ahmet Yesevi hazretlerinin dünya görüşünü benimseyip,
Devleti Âliyi ve onun işlerini yürütenleri kutsal bilen insanlarız.
Bu topraklarda belki hadsiz, hudutsuz insanlar çıksa da,
Bu topraklardan hain çıkmaz.
Devleti Âliye karşı duran insan çıkmaz.
Devletten isteği de pek olmaz.
Ancak boyutunu aşan işlerde onu arar.
Kamuoyunda “Valilik özel kalemi aşılamıyor” diye bir intiba vardı zaten.
Böylece bu intibayı da bizzat yaşamış olduk.
Bu durumda kimi valiler Rahmetli Recep Yazıcıoğlu gibi “Rahmet” okutturur.
Kimi valiler de “Tebbet” okutturur. Ne diyelim..
Siz vatandaşın derdini sormadan öğrenmeden nasıl çözüm üretebilirsiniz ki!
Sayın Valim, yaldızlı mekanlar sizin olsun.
Kırıkkale’nin tozlu toprakları bize yeter.
Biz oralara alınmasak da elbet bir gün siz bizim geçtiğimiz yollara ineceksiniz.
…
Bu makamlar korku ve endişe makamları değil ki,
Bu makamlar “halka hizmet” makamlarıdır.
Bu makamlarda ölüm size teğet geçse bile,
Sizler ölümün üzerine gidecek bir makamdasınız.
Zira yapılan her iş “Yüce Türk Milleti” adına yapılmaktadır.
İşin başında bir millet var ve ben de bu milletin bir ferdiyim.
Nitekim Hz. Ali öldürüleceğini biliyor. Kendisini öldürecek olanı biliyor. Ama yine de görevinin başında vazifesini ifa ediyor. Bu iman şuurunun bir mertebesidir tabi ki.
Rabbim bu ülkenin bütün vilayetlerine rahmetli Yazıcıoğlu gibi valiler nasip etsin.
Rabbim rahmetiyle muamele eylesin inşallah..





Sayın Hocam, sizin yazılarınızı incelemişlerdir. Onun için işlerine gelmez, randevu vermezler. Boş verin, sallayın gitsin, makamlar kimseye baki değil..