Amerika Birleşik Devletleri’nin Kansas’tan Pensilvanya’ya, Kentucky’den Missouri’ye kadar uzanan devasa kireçtaşı dağlarının ve eski madenlerin derinliklerinde, onlarca yıldır kimsenin haberdar olmadığı bir ağ sessizce varlığını sürdürüyor.
Peki bu ağda neler saklanıyor? Yeraltı Şehirleri kurulunca Devlet Arşivleri ve ABD Halkının nüfus bilgileri saklanıyor. Bugün artık Dijital şekilde saklanmaktadır.
Yerin yüzlerce metre altında, soğuk ve karanlık tünellerin arasında, devlet mühürleriyle kapatılmış devasa çelik kapılar… Kimine göre sadece belgeler, kimine göreyse bir ülkenin yeniden doğuş planı bu duvarların ardında saklı. Soğuk Savaş’ın gölgesinde şekillenen bu tesislerin varlığı, yıllarca söylentiden ibaret sanıldı. Ta ki bazı belgeler gün yüzüne çıkana kadar…
KIYAMETE KARŞI TEDBİRLER ALINIYOR
Yeraltı Şehirlerindeki, Bu gizli arşivlerin kökeni, II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri ve sonrasında gelen Soğuk Savaş dönemine dayanıyor. Nazi Almanyasının Avrupa’daki saldırıları ve ardından yükselen Sovyet tehdidi hem Amerikan hükümetini harekete geçirdi ve yeraltı şehirleri inşa edilirken,ABD’liler arasından seçilmiş insanlar bir savaş zamanında buralara alınacaklar.
Penn State Üniversitesi’nden kütüphaneci yardımcısı David Brett Spencer, Daily Mail’e yaptığı açıklamada, bu girişimin temel amacını şöyle özetliyor:“ABD’yi nükleer bir savaştan sonra yeniden canlandırabileceklerini düşünüyorlardı. Bazı planlamacılar, eğer kaydedilecek doğru kayıtllar seçersek, hükümetin ciddi bir kesintiye uğramadan devam edebileceğine inanıyorlardı.” Bu çalışmalar, İngiltere’deki Blitz döneminde başlatılan belge koruma çabalarından ilham aldı. O dönemde Londra’daki kayıtlar, Alman bombalarından korunmak için taş kasalarda saklanmıştı. Aynı fikir, Amerika’da Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte devasa bir proje haline geldi.
YER ALTINDAKİ BİLGİ TAPINAKLARI
ABD Kıta olmanın avantajını kullanarak, 1950’lerin başınd farklı eyaletler’de kazılan kireçtaşı madenleri, artık sadece taş değil, tarih de depolamaya başladı. Bu tesislerin en bilinen örneklerinden biri, Kansas’taki Lenexa Federal Kayıtlar Merkezi. Soğuk Savaş döneminde bir madenin içine oyularak inşa edilen bu tesis, adeta bir zaman kapsülü gibi tasarlandı. Burada maskeli arşivciler, ‘Buz Küpü’ (Ice Cube) adı verilen, sıfırın altında sıcaklıklara sahip özel bir odada çalışıyor. Ellerindeki film makaraları, bir gün ülkeyi yeniden başlatabilecek belgeleri içeriyor. Bu yer altı kasaları, yalnızca depolama alanı değil, bir medeniyetin devamı için tasarlanmış bir güvenlik sistemi. Spencer’a göre, çelik ve taşla güçlendirilen bu tesisler, şehirler buharlaşsa bile “Amerika’nın bilgisinin, yasalarının ve kültürel hafızasının” yaşamaya devam etmesi için inşa edildi.
ÇAYDANLIK OPERASYONU: KİTAPLAR NÜKLEER PATLAMAYA KARŞI
1955 yılında Amerika, tarihin en sıra dışı bilimsel testlerinden birine sahne oldu. “Çaydanlık Operasyonu (Operation Teapot)” adı verilen bu deneyde, kütüphaneciler ve askeri yetkililer, kitapların ve mikrofilmlerin nükleer bir patlamadan nasıl etkilenebileceğini test etti.
Nevada Çölü’nde “Doom Town” adlı sahte bir mahalle inşa edildi; evler, mankenler, eşyalar ve kitap raflarıyla donatılan bu hayali kasaba, ardından nükleer bombalarla havaya uçuruldu.
Spencer, bu testlerin “ABD ordusunun nükleer savaş sırasında ve sonrasında operasyon planlamasına yardımcı olmak” amacıyla gerçekleştirildiğini belirtiyor. Amerikan Kütüphane Derneği görevlileri patlamalara bizzat tanıklık etti, Ulusal Arşivler ise patlamanın kâğıt, mikrofilm ve fotoğraflar üzerindeki etkilerini ayrıntılı şekilde inceledi.Bu testlerin ardından, 1952 yılında Mosler Corporation’dan 55 tonluk süper kasalar satın alındı ve ABD Anayasası ile Kuruluş Belgeleri bu kasalara yerleştirildi. Hatta Pentagon’a doğrudan bir hat çekilerek, olası bir saldırı anında ülkenin en kutsal belgelerinin anında yer altına indirilebilmesi sağlandı.
Başkan Harry Truman, kasaların açılışında yaptığı konuşmada bu yapının “Amerika’nın hazinelerini modern insanın aklının tasarlayabileceği her şeyden daha güvenli bir şekilde yıkımdan koruyacağını” söyledi.
AMERİKA KIYAMET’E HAZIR
1960’lardan itibaren bu yer altı tesisleri çoğalmaya başladı. Devletin yanı sıra özel sektör de bilgi koruma yarışına dahil oldu. Spencer, “Bazı durumlarda malzemeleri devlete ait tesislerde muhafaza ettiler, diğer durumlarda ise Iron Mountain gibi şirketlerle sözleşme yaptılar” diyor.
Spencer, “Bu tesislerin kurulmasında bazı planlamacılar, olası bir nükleer savaşın kazanılabileceğine inanıyorlardı. Ancak asıl amaç, bilgiye tutunarak hayatta kalmaktı” diyerek dönemin zihniyetini özetliyor.
DİJİTAL KIYAMET SIĞINAKLARI
Soğuk Savaş sona erdi ancak gölge kütüphaneler yok olmadı. Tam tersine, dijital çağla birlikte yeni bir işlev kazandılar. Spencer’a göre, bu tesislerin düşük nem oranı ve sabit sıcaklığı hem fiziksel belgeler hem de sabit diskler, sunucular ve dijital yedekler için ideal ortam sağlıyor. Günümüzde “internetin içeriğinin büyük bir kısmı” bu yer altı kütüphanelerinde yedekleniyor.
Spencer, “İnterneti bir şey yok ederse dünyanın tekrar çevrimiçi hale gelmesinde bu arşivler kilit rol oynar” diyor. Yani, bir zamanlar nükleer savaşın ardından Amerika’yı yeniden başlatmak için tasarlanan bu yapılar, bugün dijital dünyanın sürekliliğini sağlamak için hizmet veriyor.
Bu yer altı arşivleri artık sadece bir ulusun değil, insanlığın ortak belleği için çalışıyor. Dağların altında, tonlarca taşın arasında saklanan film makaraları, belgeler ve dijital sunucular, olası bir felaket anında dünyanın yeniden başlaması için hazır bekliyor.
İslami inanca göre, kıyamet koptuğunda insanlık ile birlikte Dünya yok olacaktır. Kuran’ı Kerim bize bunu bildiriyor.




