Ölüme Bir Adım! Ölüme Koşmak..

Şehrin kalabalığında ambulans sesi duymadığımız nerede ise yok gibidir. 

Ambulansın içinde umut, umutsuzluk, acı ne yaşanır bilemeden trafikte ambulansa yol vermeye çalışırız. Ancak içindeki insanın ruh dünyasını asla bilemeyiz! Zaten kimse de düşünmez!

Bu defa öyle olmadı. Ambulansın içindeki bendim.  Çok tuhaf duygular yaşıyordum. Aslında zaman içinde zaman konu içinde konu yaşıyordum. Bu nasıl işti? Böyle bu kadar kısa zaman içinde nasıl oluyor da bütün ömrüm gözümün önünden yıldırım gibi geçiyordu! Ailemin, çocuklarımın yüzleri gözümün önünde duruyordu. Nasıl oluyordu? Peş peşe sorular birbirini kovalarken zihnimin ortasına iki soru gelip oturmuştu! Bu iki soruya cevap arıyordum. Ama nafile cevapların da bir anlamı yoktu!

Ambulansın siren seslerini bu defa içerden duyuyordum! Sirenin çığlığı benim içindi!

İçimde garip bir huzur vardı!

Bilerek isteyerek kul hakkına girmediğimi düşünmüştüm. Bilmeden olmuşsa onu da Allah’ın rahmetine havale ettim. Gençlik yıllarım hatta çocuk denecek yıllardan itibaren zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olmuştum. Bunu yaparken Allah’tan başka kimseden bir beklentim ve hesabımın olmadığına kani idim. Bunları saniyeler içinde düşünürken içimi garip bir huzur kaplamıştı! 

Üstad Necip Fazıl Kısakürek son nefesinden önce sigarasından bir nefes çektiği ve “Ölüm böyle oluyormuş meğer…” dediği rivayet edilir. 

İçimdeki huzuru hissedince ben de kendi kendime şöyle dedim: “Demek Allah böyle zamanlar da ölüm korkusunu ve endişesini insanın gönlünden alıyor.” İçimi tuhaf bir rahatlık kapladı!

Sadece iki soru zihnime çakılmıştı!

Çocuklarıma vasiyet edememiştim! Ona da bir cevap bulmuştum, “Benim çocuklarım ne yapacaklarını bilir, benim ne yapmak istediğimi bilir ve onu yaparlar.” içim rahatladı.

İkinci sorunun içimi yaktığını hissettim, onun cevabını bulamamıştım! Soru yüreğimi yakıyordu! 

Doğu Türkistan’ın mazlum Müslüman halkının durumu ne olacak? 

Müslüman topluluklar ne Türkü ne Arabı Çin komunist yönetimince yapılan soykırıma zulme tecavüze sessizdi! Körler ve sağırları oynuyorlar, Çin komunist zulmünü yok saymayı yeğliyorlardı!

Yüreğimi yakan bu duygularla hemhâl iken ambulans Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi’nin önünde durdu çok hızlı bir şekilde beni ambulansta indirip sedye içinde koşar adım yoğun bakım ünitesine ulaştırdılar! Yoğun bakım hemşirelerinin haberdar edilmiş olduğu anlaşılıyordu. Sedyeden indirip yatağa yatırdılar ve hemen cihazlara bağladılar! O sırada hemşirelere tuvalete gitmek istediğimi söyledim. Hemşire "gidemezsiniz" dedi! "Niye gidemiyorum" diye sordum, "size durumunuzu söylemediler mi" diye soruyla cevap verdi, ben de "söylediler" dedim. Hemşire devam ediyordu, "o riski alamam tuvalete oturur kalkamayabilirsiniz"..  

Durum benim açımdan gerçekten endişe verici idi!

Öylece kaldım!

Fakat içimde inanılmaz bir rahatlık vardı!

Çocuklarımın yüzleri gözümün önünden geçmeye başladı!

Gözüm ara ara beni bağladıkları monitöre takılıyordu orada bana göre bir hareket yok görünüyordu bana bağladıklar kablolara rağmen hafif yan yatmak isteyince monitörün aklı kaymıştı adeta içinde savaş çıkmıştı! Monitör beni resmen uyarmıştı!

Buraya nasıl gelmiştim!

Aort damarımın iki tarafı da nasıl olmuştu da yüzde doksan dokuz oranında tıkanmıştı?

Sigara içmemiş, gazlı içecekler, katı yağlardan şekerden uzak durmuştum. Beslenmeme oldukça dikkat ediyordum. 

Nasıl olmuştu? Anlaşılır gibi değildi! Düne kadar hiçbir belirti hissetmemiştim! Veya kalbim uyarı vermişse de ben üzerime alınmamıştım.

Bu hikayenin aslında cuma namazına giderden biraz hızlı yürümeye başlayınca oluşduğunu çarşamba sabahı anjiyo sırasında öğrenmiştim.

Aslında cuma günü göğsümün ortasına yerleşen ağrı durunca geçmiş olduğu için bu durumu araç klimasına bağlamıştım. Dr M. Lütfi Hocaoğlu, Doç. Dr. Süleyman Akdemir ve arkadaşları tarafından etimoloji ve tefsir derslerine ara sıra katılmaya çalışıyordum. Salı akşamı derse gitmiştim. Arabamı garaj önüne park etmiştim. Garajı kullanacak vatandaş gelince aracı ileri bir yere park ettim. Dersi kaçırmayayım diye cumaya giderken olduğu gibi gene hızlı adımlarla yürüyünce göğsüme gene bir ağrı saplandı ama bu defa beni durdurdu. Biraz sonra ağrı geçti. Garaj önünden arabayı çekmek durumunda kalıp yürümemiş olsaydım göğsüme saplanan ağrı oracıkta olmasaydı, bu durumu asla bir doktora sormazdım. Bahanem hazırdı klima beni bu hale getirmişti! Allah bu olayları bana yaşatarak beni bana rağmen korumuştu! Çok şükür. 

Dr Lütfi Beye, "arabanın kliması çarptı ikidir göğsüme ağrı saplanıyor" dedim. Dr Lütfi Bey nasıl olduğunu sordu. Ben anlattıktan sonra da “Durum çok ciddi olabilir. Asla ihmal etme, yarın hastaneye gel hem de anjiyo olacak gibi hazırlıklı gel” dedi. Çarşamba sabah gene ben özgüvenle anjiyo hazırlığı falan yapmadan tek başıma hastaneye gittim hatta arabayı ilk bulduğum yere park ettim üstüne üstlük bir de rampa çıktım.

Kardiyoloji doktorunun huzuruna çıktım doktor muayeneyi yaptı ayağa kalktı ve Lütfi Beye “Abini acil olarak anjiyoya almamız gerekiyor siz de gelin.” dedi!

Anjiyo masasına yattık!

Üç doktor titizlikle kalbimi inceliyorlar ben de seyrediyorum!

Acil ameliyat gerekiyor çok riskli diyorlar!

O sıra söze karıştım ve “Cuma günü Karaman Üniversitesi’nde 'Darbeler' konusunda konferansım var. Cumartesi günü de Karaman Valiliği’nin programında konuşmacıyım. Programlara katılıp gelsem ondan sonra ameliyat etseniz olmaz mı?” dedim.

Anjiyoyu yapan hekim “Ne konferansı unutun onları bu şekilde hastaneden ayrılamazsınız!” dedi.

Ve süreç başladı!

Ameliyatın acil olduğu, durumun ciddi olduğu stent yapmanın yüzde on yüzde on beş riskli olduğu gibi konuşmalar peş peşe yapıldı!

Anjiyodan çıktığımda kızlarım, oğlum, iki damarım ve torunum yoğun bakım servisi koridoruna gelmişlerdi. 

Acil ameliyat konuşulmaya başlanılınca her biri bir yana ellerinde anjiyo CDsi ile  dağılmışlar ve alternatif arıyorlardı! 

Zaman daralıyordu!

Beklemeye zamanımız yoktu!

İçinde bulunduğum hastanede dahil bütün uzman görüşleri by-pass ameliyatı öneriyorlardı.

İçlerinde sadece Bezmialem Vakıf Üniversitesi doktorlarından Prof. Dr. Ramazan Özdemir bypass olmadan stent takabileceğini endişe duymamaları gerektiğini söylemiş, ancak hastayı buraya saat beşten önce getirmeniz gerekiyor, hastayı sabah erkenden operasyona alırız diyerek çözümünü sunmuş. Ancak buraya getirmeyecekseniz hastanın beklemeye vakti yok hemen ameliyat edilmesi gerekir uyarısını yapmış. Hocadan önce CDyi gören asistanları da bizim hoca bu hastayı ameliyata almaz stent takar dedikleri için Psikolog olan kızım Sümeyra doktorla da rahatlatıcı bir görüşme gerçekleşince ikna olmuş. Bundan sonra çok hızlı bir şekilde yattığım hastaneye geldiler.

Karar vermekte tereddüt ediyorlardı!

Bana sordular yapılabiliyorsa stent olmasını tercih ettiğimi söyledim.

Bir yandan hastane çıkış işlemleri yapılıyor bir yandan ambulans hazırlanıyordu. O sırada yanımda bulunan mimar kızıma benim telefonumdan bir mesaj yazmalarını ve arkadaşlarımı bilgilendirmek istediğim dostlarımın duasını almak istediğimi söyledim kısa mesaj notunu yazdırdım. Mesaj yazdırdığım sırada içimden “haber vermeden gitti” demesinler diye geçirsem de kızıma söylemedim.

Siz dostlarımın haberi böylece oldu.

Ambulans gelmişti.

Ambulansa alınmadan asansörün önüne hanımım, kızlarım, iki damadım ve torunum yanıbaşımdaydılar. Büyük kızımın çok telaşlandığı her halinden belliydi, şükür ki Psikolog olan kızım Sümeyra çok metin ve çok sakindi. Biyomedikal mühendisi olan kızım Dilara’nın yüzündeki korku ve endişe yüreğime oturdu. Oğlum M. Batuhan da sakindi asansörün kapısında vedalaştık.

Ve ambulans yolculuğumuz böylece başlamış oldu.

Bu süreçte öncelikle dostum, kardeşim Dr Lütfi Hocaoğlu’na, Avicenna Hastanesi hekimlerine  ve çok ilgili çalışanlarına, benim için çözüm arayan ismlerini sayamadığım hekimlere ve özellikle Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi’nde tedavimi yapan çok değerli Prof. Dr. Ramazan Özdemir ve ekibine yoğun bakım ünitesi çalışanlarına, dualarını esirgemeyen bu süreçte arayan mesaj gönderen dost ve arkadaşlarıma, akrabalarıma, komşularımıza şükranlarımı sunarım.

Değerli okuyucum!

İnsan sağlığı en dikkate alınmayan “Bana bir şey olmaz!” diye düşünülen hastalık ve hatta ölümün asla insana yakıştırılıp tedbir alınmayan genel bir durumdur.

Benim yaşadıklarımın Allah’ın bir lütfu olduğu hastalık sürecinden anlaşılmaktadır. Ben de aynı hataları yaptım ve hastalığı kendime yakıştıramadım. Kabullenmedim kalbimin uyarısına klima vs gibi gerekçeler buldum!

Hayat kısa, ihmallerin bedeli ağır olabiliyor!

Lütfen otomobilimize gösterdiğimiz ilgiyi kendi bedenimizden esirgemeyelim!

Dost ve ailemizi üzmeyelim!
 

Sağlık ve afiyet üzere,

Allah’a emanet olunuz. 

Selam ve sevgilerimle..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
A. Şahiner 10 ay önce

Çok geçmiş olsun. Acil şifalar dilerim.

Avatar
Hüsamettin Taşdemir 10 ay önce

Tekrar geçmiş olsun Değerli Hocam, kısa zamanda eski sağlığınıza kavuşmanızı dilerim.

Avatar
Ali Kaybal 10 ay önce

Hocama geçmiş olsun. Rabbim hayırlı ömürler versin inşAllah.

Avatar
Hidayet 10 ay önce

Müdavim okuyucunuzum. Allah çocuklarınıza ve okurlarınıza bağışlasın. Bununla geçmiş olsun. Şifalar dileğiyle, saygılar efendim.