Yaşam boyu yüklendiğimiz ne çok yük var. Maddeleştirip tartsak tonlarca ağırlığa eş, ruhumuzu sıkan, taşımak zorunda kaldığımız kin ve nefret duygularımız var.

İnsan nefis ve ruhtan, onu sarmalayan bedenden ibaret. Bizi yaratanın muhteşem tasarımıyız. Bize ruhundan üfleyerek bir parçasını içimize koyan, sevgi ve bilinmesi için yarattığı varlıklarız. Üstüne üstlük bir de akıl vermiş irade vermiş. Temel taşlarımız bunlar."Her ne güzelliğin varsa bendendir, her ne çirkinliğin, kötülüğün, yanlışın varsa sendendir.” diyor Yaradan.

Ramazan hepimiz için huzur ayıdır. Bereketine inanırız. Yardımlaşmak, paylaşmak, kanaat etmek, empati yapmak gibi duygularımız öne çıkar. Kimseyi kırmak, kavga etmek istemeyiz, "Mübarek gün!” e sığınarak, sabrederiz. Tövbe ederiz. Asırlar ötesinden günümüze hiç değişmeden gelen öğretimizin ana esaslarını yerine getirmeye çalışırız. Bazılarımız çok istese de bu kaynaktan beslenemez. “Bu da nasip meselesidir" der, hoş görürüz.

Uzun ince bir yoldur insanın kaynağına erişimi. Zordur. Yedi düvelle boğuşursun ama nefis denen o canavara anında yenik düşersin. Asıl kavgamız tam da onunla olmalı. "Beşer şaşar." Söylemini tersine çevirmek, zoru başarmak eylemidir bizi kaynağımıza götürecek olan.

Çocukluğumuzda bize öğretilen her güzel ve doğru şey, büyüdükçe örneklenen ile çelişir ve nefis denen o sınav devreye girer. "Yalan söyleme!" derken yalan söyleyen büyükler, "İyilik yap, paylaş, kin tutma!" derken görülen tam tersi fotoğraflar hafızamızı kirletir. Bizi kaynağımızdan uzaklaştırır ve "yaptım oldu" noktasına getirir. Çünkü herkes yapmaktadır. Ve “insanız sonuçta!” aldanmasına sığınırız.

İnsan ziyandadır!” Her bakımdan hem de.. Şu “mübarek” ayda güne dua ile başlayan dil, biraz sonra sosyal medya illeti ile zehir zemberek sözlere dönüşür. Gecenin huzurunu, gündüzün kakofonisi kirletir. Ta ki başınızı yastığa koyuncaya kadar. Orada sizsiniz. Yalnız ve yalın. Günü düşündüğümüzde ziyanda bir zaman dilimini daha maziye gömdüğümüze şahit olur, üzülürüz. Bir gün daha boş geçmiştir. Takvimden bir yaprak daha rüzgara kapılıp gitmiştir. Tekrarına izin vermeyeceğimize söz veririz, veririz de çok sürmez günün getirdiklerine boyun eğmemiz.

Mübarek olan gün değil aslında taşıdığı değerdir. Bir silkiniştir oruç, öze dönüştür. Nefise her anlamda kilittir. Öyle ki eskiler bu ayda şeytanın bağlandığına inanırlar. "Şeytan nefsin yoldaşı" inancıdır bunu düşündüren. İnsanın tam da bu yüzden savaşı kendisiyledir diyorum. Kendi mahkememizin en acımasız yargıcı aslında yine biziz. Çünkü orada gizli saklı yok. Ama kendimizi kayırmayıp en ağır cezayı verebilirsek kazançtayız yoksa aynısının tekrarı ile geçer ömür. Vicdan terazisinin devreye girdiği ana eşik aşılmıştır. Aştığımız anda duyacağımız huzur affa uğrayacağımız umuduyladır. Diyor ya Yaradan “Suçunda ısrar etmeyip af dileyeni affederim!”.. "O"nun lütfu ile sahip olduğumuz beşeri kazanımlardansa egomuza karşı kazandığımız zaferin bizi ne kadar mutlu ettiğine, huzur verdiğine mutlaka şahit olmuşuzdur.

Deprem felaketi ile sadece “O”nun dediğinin olduğuna bir kez daha inandığımız şu günlerde, nefsimizi yenmenin savaşını da vermeliydik. Ulusca hırlaşmayı, küfürleşmeyi, iftira. ve kinleşmeyi önceledik maalesef!. Hatta iftar sofraları ve ramazan dilekleri eşliğinde.

Verdiği her nimette: akıl, servet, başarı, ilimde herkesin payı olduğunu söylüyor Allah. Önce aileden komşuya, mahalle ve şehre yayılacak iyilik zincirinin grileşen dünyamızı nasıl renklendireceğini hayal ediyorum. Muhteşem ötesi hazlara, huzura tanık olacağımız aşikar. Sevginin güven ve muhabbetin hakim olduğu ailelerden oluşan bir toplum yaratmak hiç de zor değildi. Rehberimiz Kur'an bize mükemmel ötesi bir sosyal hayat öneriyor. İnsanlığın hayal kurduğu tüm “izm”lere çarpı koyacak kadar mükemmel.. "Bilimle ilgilen, çalış, kazan, paylaş, sev, incitme, affet, sabret" diyor. Bunlardan bir kaçını yaptığımızda nasıl mutlu ve huzurlu olduğumuzu deneyimlemişizdir mutlaka. Niye ısrar etmeyiz ki.. Çünkü akıntının debisi yüksektir ve biz de kısa süre sonra ona kapılıp sürükleniriz.

En başta söylediğim gibi tutulduğumuz teknoloji illetinden kurtulmak ne mümkün. Uzaklaştığımızda, öze döndüğümüzde yalnızlaşıyoruz. Diğerleri ile paylaşımımız azalınca, uyumumuz bitiyor ve unutuluyor, kadrajdan çıkarılıyoruz.. Olsun! Sonuçta “Yalnız geldik, yalnız gideceğiz” diyebilseydik keşke.

Buraya kadar paylaştıklarım hep bize ait. İnsana.. Biz buysak ve yoksa birbirimizden farkımız, karşımızdakini affederken kendimizi de affetmiş olmuyor muyuz? Tüm dünyevi getirileri elinin tersiyle itmiş insanların, "affetmek" gibi bir sorunu yoktur. Çünkü onların "kin tutmak" diye bir meseleleri de yoktur. "Helallaşmak" diye de bir kavram var. Affetmenin, affedilmenin getireceği motivasyonu sağlar ama ilahi alemde amme davası mutlaka sürer, bu da BİLİNE!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Alper Şirvan 1 yıl önce

İzm” olmuş inançlar, inanç olmuş izmler” hep patinaj sebebi Cemil Meriç diyor ya izmler Türk aydınına giydirilmiş deli gömlekleridir” diye Kaleminize sağlık hocam.