Bugünlerde Fransa'da Sarı Yelekliler denilen grupların benzin zammını protesto etmesiyle başlayan olaylar tıpkı 50 yıl önce başlayan öğrenci olaylarına benziyor. Bu olayların ne hikmetse Aralık ayında başlaması Fransa’ya Turizm Darbesi oluyor. Dünyada en çok ziyaret edilen şehirlerin başında gelen Paris’te Noel ve Yılbaşı tatilin geçirmek isteyenler bu olaylardan sonra rezervasyonlarını iptal ederken, özellikle Yılbaşı için gelmeyi planlayanlarda vazgeçiyorlar.

1968 Olayları Nasıl Başladı

Daniel Cohn Bendit 22 Mart Hareketi’ni başlattı. Nanterre’deki olayların birbirini izlemesi üzerine 2 Mayısta üniversite kapatıldı. Bundan sonra karışıklık Paris’in merkezine sıçradı; basit bir olaylar dizisi olan bu durum bir ulusal bunalıma dönüştü.

3 Mayıs'ta Sorbonne’un avlusunda öğrenciler tarafından düzenlenen protesto mitingini dağıtmak için polis kaba kuvvet kullanınca bütün denge alt üst oldu. Bastırma hareketi (500 tutuklama) öğrenciler arasındaki “çılgın” militan azınlıkla dayanışmaya yol açtı. Mayıs bunalımı Paris’in ortasındaki merkez üniversitenin yanı başında Quartier Latin’in sokaklarında başladı. Barikatlar, kaldırım taşları, molotof kokteylleri, polis kuvvetlerinin karşı saldırıları, coplar ve gözyaşartıcı bombalar: çatışmalar günden güne büyüyordu ve çevredeki radyoların dinleyicileri tarafından doğrudan izleniyordu. UNEF (Jacques Sauvageot’nun başkanı bulunduğu üniversite öğrencileri sendikası) tarafından yönlendirilen hareket liselere kadar yayıldı. Liselerde eylem komiteleri oluşturuldu.

10 Mayıs'ı 11 Mayıs'a bağlayan gece (Barikatlar Gecesi) hareket doruk noktasına ulaştı. Öğrencilerle polis arasında sert sokak çatışmaları meydana geldi: arabalar ateşe verildi, kaldırım taşları söküldü, vitrinler kırıldı, yüzlerce kişi yaralandı. Ülke şaşkın bir haldeydi. O zamana kadar okulun duvarları arasında kalmış olan öğrenci ayaklanma kamuoyunun sempatisiyle karşılaştı:

13 Mayıs'ta sendikalar polisin zor kullanmasını protesto etmek için öğrencilerle birlikte gösteri yaptılar. Bunalım artık yeni bir boyut kazanmıştı; ertesi gün kendiliğinden ve hiç beklenmedik bir biçimde grev dalgası patlak verdi: öğrenci ayaklanmasının ardından gerçek bir sosyal bunalım geldi.

Öğrenciler sonu gelmez “genel kurul”larını toplar ve dünyayı ateşli tartışmalarla yeniden kurarken, düzenli grevlerden ve sonuç getirmeyen görüşmelerden bıkkınlık getirmiş olan işçiler, patronların uzlaşmaz tavrına daha sert bir biçimde karşı çıkmayı kararlaştırdılar. 24 Mayıs akşamı, Nantes banliyösündeki Sud Aviation işçileri fabrikalarını işgal ettiler ve fabrikanın müdürünü rehin aldılar. 15 - 16 Mayıs'ta grev Renault’un Cléon ve Sandouville’deki (Seine-Maritime) ve Flins’deki ve Boulogne-Billancourt’daki fabrikalarına yayıldı. 22 Mayıs'a kadar hareket giderek genişledi. Ülke 7 milyon grevciyle felç oldu.

Nihayet olayın ciddiyetini kavramış olan iktidar bu duruma tepki gösterdi. Ama General de Gaulle tarafından yapılan referandum ilanı hiçbir sonuç getirmedi. 24 Mayıs'ta Başbakan Georges Pompidou görüşme isteğinde bulundu. Hükümet, işveren ve sendikalar arasındaki görüşme 27 Mayıs'ta önemli tavizlerle sonuçlandı. Asgari ücret yüzde 35, diğer tüm ücretler yüzde 10 artırıldı, haftalık iş saatleri süresinin indirimi sözü verildi. Ama Grenelle uzlaşması işçi tabanını tatmin etmedi: uzlaşma geleneksel olarak GGT (İşçi Sendikaları Konfederasyonu) tarafından savunulan klasik ücret artırımı taleplerini ön plana çıkarıyordu; buna karşın grevciler daha ziyade iş ilişkilerini değiştirmek ve işletmedeki iktidarın yapısında söz sahibi olmak istiyorlardı. CFDT (Demokratik işçi Sendikaları Konfederasyonu), patronlar karşısında ücret artırımı talepleri diğerleri kadar ortaya koyamadı. Patronlar, maddi tavizleri daha az tehlikeli buluyorlardı.

Grenelle uzlaşmasına rağmen grev devam etti. İşler çıkmaza girdi. İktidar ne yapacağını bilemez bir durumdaydı. 30 Mayıs’ta bir gün ortadan kaybolan De Gaulle meclisi fesh ve seçimleri ilan etti. Mitterrand Cumhurbaşkanı oldu. Olaylar Haziran ayında da işçiler tarafından sürmesine rağmen hareket kötü ve ay sonunda bitti. Sonuçları Avrupa’ya ve Türkiye’ye sıçradı. 1968 Yılı "Milat" oldu. O zamandan bu yana toplumsal tepki göstermek isteyenlere örnek oldu.

Amerika bu işin neresinde ?

Amerika ile Avrupa Birliği arasındaki savaş 1989 yılında Gorbaçov’un açıklık politikası konuşması yaptığı Alman Parlamentosu’nda şunu söylemesiyle başladı: "Biz Manş Denizinden Urallara kadar uzanacak Büyük Avrupa Projesini gerçekleştirelim”.

Bu açıklamadan sonra Amerika Rusya ile birleşmiş bir Avrupa’nın karşısında büyük güç olacağını gördü. Bunu bozmak için planlar yapıp uyguluyor. Bu arada Türkiye’nin önceleri AB’ye alınmasını isterken şimdi ise bu tavırdan vazgeçti.

Fransa’ya ilk saldırı 7 Ocak 2015 sabahı Charlie Hebdo Dergisi’nin basılmasıyla başladı. Dergi çalışanı 11 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. Failler bulunmadı.13 Kasım 2015’te bir terör saldırısı yapıldı; 140 kişi öldü, 180 kişi yaralandı. Fransa'da ve Avrupa’nın bir çok kentinde terör saldırıları yapıldı. Amaç neydi? AB’nin başında olan iki ülkeye gözdağı verildi. 13 Kasım katliamın da ölenlerin cenaze törenine dünyanın birçok ülkesinden Devlet Başkanları ve Başbakanlar geldi. Amerika’dan Bakan olarak kimse gelmedi. Sadece ABD Fransa Büyükelçisi vardı.

Çünkü bu olayların arkasında kimin olduğunu Fransızlar da biliyor….

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.