Sevgili Kardeşim,

Şimdi ben sana tane tane “Bilal’in anlayabileceği şekilde” sorayım.

Belki ben farkında olmayabilirim.

Olur ya, şayet farkında değilsem; sen de bana, “Bilal’in anlayabileceği” şekilde tane tane cevapla, anlat…

Birbirimize anlatalım, birbirimizi aydınlatalım, lütfen rica ediyorum.

75 yıldır muhalefetteyiz, mübalağa ediyorsam, beni uyarınız. Ben, mübalağa ettiğimi sanmıyorum.

Şimdi, 75 yıldır muhalefette olmak nasıl bir olaydır, böyle bir şey olabilir mi?

Bu yaşanan mantıklı mıdır?

Mantığı varsa bana izah edebilir misiniz?

“Bunu sorgulamak sana mı düştü?” diye soranlar olabilir. “Hem partide çeşitli görevlerde olup hem de partinin aleyhine konuşulur mu, yazılır mı, davranılır mı?” diyenler de olabilir.

Yok, bana düşmedi!

Yok, konuşulmaz, yazılmaz, davranılmaz!

E, ne yapacağız?

Hadi hep beraber konuşalım.

“Kavga çıkar” dediniz gibi geldi.

Çıkmasın…

Niye kavga çıkıyor?

Geleceği konuşurken kavga edilir mi?

Edilir… Edilir ama daha o zamana gelmedik ki!

Geçmişi konuşurken kavga edilir mi?

Edilir… Edilir ama o zaman geçmiş artık…

Gelin kavga etmeden geleceği konuşalım.

Muhalefetteyiz…

Aslında Partimiz, Türkiye’nin çekirdeği en büyük partisi… Genel olarak değişmeyen, eksilmeyen kabaca yüzde yirmi beş oy oranı, çok büyük bir oran… Gel gelelim bu orana artı anlamında bir ilave yapmak sanki fizik veya metafizik kurallarına göre imkânsız gibi bir olay…

Olmaz mı?

Olur…

İşte bomba soru; nasıl olur?

Partimiz Genel Merkezi, İl Başkanlıkları, İlçe Başkanlıkları, Belde Başkanlıkları ile devasa bir örgüt…

Biz “örgüt” diyoruz, “teşkilat” demiyoruz. Biz, bunu konuşuyoruz, bunu tartışıyoruz, bunu yazıyoruz, çiziyoruz. Mevzuya bakar mısınız?

Kendi kendimize oluşturmuş olduğumuz bir kinetik enerji alanı içersinde “aldım, verdim, ben seni yendim” oyununu oynuyoruz.

Şu meşhur iki Trakyalının birbirlerini gördükleri zaman hatırlaşmaları var ya; hani biri diğerine “Nabıyon bea?” diye sorduğunda, diğerinin “İi, sen nabıyon bea?” diye cevap verip, beş on dakika aynı şeyleri birbirlerine tekrarlamaları gibi… Biz de yetmiş beş yıldır aynı şeyi yapıyoruz. Yetmiş beş yıldır aynı tekrar…

Bu kinetik enerjiyi, dinamik enerjiye çevirmenin zamanı gelmiş de geçmiş bile…

Enerjiyi kendi içimizde tüketmeyeceğiz, karşımızda her kim olursa olsun karşımıza aktaracağız, hissettireceğiz. Canlı, etkin, hareketli olacağız.

Hızlı hareket edeceğiz, hizmet üreteceğiz, vatandaşa sunacağız. Sonra bu hizmet üretim ve sunumu üzerine konuşulanlara kulak vereceğiz; yanlışımız varsa düzeltme yoluna gideceğiz…

Bu yolun her zaman daha olumlu, daha dinamik, daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.

Muhalefetteyiz…

Bir; bizim partimize ait hâlihazırdakine alternatif olabilecek bir milli ekonomi politikamız var mı? Varsa bu ekonomik politikalardan vatandaşın haberi var mı? Bu politikaları vatandaşa anlatabilecek ya da anlatan bir kadromuz var mı? Niçin yüz yirmi kişilik bir milli ekonomi kurulu oluşturmuyoruz? Bir sürü bilim insanlarımız var ekonomi konusunda uzman, ihtisas yapmış. Bilgileri beyinlerinde ölüyor insanlar, yazık değil mi? Salın bütün ülkeye Cumhuriyet Halk Partisi’nin milli ekonomi politikalarını anlatsınlar…

İki; bizim partimize ait hâlihazırdakine alternatif bir milli sağlık politikamız var mı? Pırıl pırıl doktorlarımız var. Pandemi döneminde tarih yaptılar. Cumhuriyet’in doktorları olduğu için haklarında güzel şeyler söylemek, güzel şeyler yazmak kimsenin işine gelmiyor. Evet, Cumhuriyet’in doktorları, Atatürk’ün “Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz” diye özellikle tembihlediği Atatürk’ün doktorları, pandemi döneminde tarih yaptılar. Ben kendi adıma bütün doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Niçin yüz yirmi kişilik bir milli sağlık kurulu oluşturmuyoruz? Salın bütün ülkeye Cumhuriyet Halk Partisi’nin milli sağlık politikalarını anlatsınlar…

Üç; bizim partimize ait hâlihazırdakine alternatif milli eğitim politikamız var mı? Pırıl pırıl öğretmenlerimiz var. Köy Enstitüsü mezunu olan öğretmenlerimizden o kadar çok öğreneceklerimiz vardı ki; maalesef hepsinin bedenleri, fikirleri beyinlerinde toprakla buluştular. Niçin yüz yirmi kişilik bir milli eğitim kurulu oluşturmuyoruz? Salın bütün ülkeye Cumhuriyet Halk Partisi’nin milli eğitim politikalarını anlatsınlar…

Dört; bizim partimize ait hâlihazırdakine alternatif milli savunma politikalarımız var mı? Mustafa Kemal’in askerlerini tarumar ettiler, hiç birimiz sahiplenmedik, hiç birimiz umursamadık. Atmaya gelince mangalda kül bırakmıyoruz oysa… Nasıl olacak bu işler? Niçin yüz yirmi kişilik bir milli savunma kurulu oluşturmuyoruz? Salın bütün ülkeye Cumhuriyet Halk Partisi’nin milli savunma politikalarını anlatsınlar…

Bu işler haftada bir gün, bir saat, bir insanın anlatması ile olur mu?

Ben yüz yirmi kişilik kurullar dedim; siz en az il sayımız kadar, en çok da yapabildiğiniz kadar yapın kurul üye sayılarını…

Bir şeyler yapın…

Boş durmayın…

Binlerce kişi, on binlerce kişi var, üretim yok! Aynı ülkenin durumu, ülkenin resmi gibi…

Şimdi de “Çok biliyorsun, icraat yok” diyeceksiniz. Resmen parti gibi, ülkenin durumu, ülkenin resmi gibi…

Fark etmez; kaç kişiyseniz geçin aynanın karşısına, bakın halinize… Ben buradan söylemiş olayım; karşınızda göreceğiniz resim, tıpkı ülkenin resmi gibi…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.