1968 yılında anam evde bir ebenin yardımı ile doğurmuş beni... Leyleğin getirdiği hikaye yani, inanmayın. İnanmayın diyorum ama şaka maka güzel hikayeydi be..!
 
Geçen haftaki yazımda Maşinga Soba, gaz lambası ve leğende yıkanma vurguları güzeldi sanki... Bize de güzel geliyor olabilir, olsun... Yazmaya devam edelim o zaman...
20 Nisan doğum günüm, bahar ama yine de o anda evde büyük ihtimalle Maşinga Soba yanıyordur, üzerinde yemek pişiyor da olabilir, çamaşır için su da ısınıyor olabilir. O telaşta çay suyu olmaz herhalde..












Gecekonduda gaz lambalarının ışıkları büyürken, o ışıklarla beraber büyüdük bizler de ve ne hikmetse semt olarak da Işıklar 'da büyüdük.​

Evlerin küçük bahçelerinde ateşler yakılır, büyük bakır kazanlarda beyaz çamaşırlar kaynatılırdı.

Nur içinde yatsın anamız; büyük çelik leğende, bant sistemi yıkardı bizleri; birer ikişer yaş farklı kardeşler sıradan keseden geçerdik, bazen ağlaya sızlaya bazen de güle oynaya.. 
 
Nur içinde yatsın babamız; namı diğer Koreli Mehmet.. Adam Yenişehirli de, 1954 'de askerliğini yaparken Kore 'de bulunmuş, malum Nato Gücü.. Bizim gücümüze gitmez, işbirlikçi olup Amerikan bezi sevenler düşünsün.. Biz kanarya sevenlerdeniz.. Racona ters ama bülbül ötüşlü olursa  "Doğan görünümlü Şahin" sevdiğimiz gibi o kanaryayı daha da fazla sevebiliriz.
Neyse işte; o vakitler margarin, şeker, yağı, tüpgaz almak için günlerce hazırlık yapılır, saatlerce kuyruklarda beklenirdi. 1950 yılından sonra Türkiye'nin siyasi idaresi genel olarak sağ partiler kanalı ile olmuştur ama yine de bahsettiğim yokluk sol iktidarların üzerine yıkılmıştır. Kıbrıs Fatihi Ecevit bile yaranamadı yurdum insanına... Yattığın yerde hem her şeyin olacak hem de Kıbrıs 'a çıkarma yapacaksın. Ne demiş ataların "alır mısın arabadan ham bostanı..?".
             
Bu yokluğun sol iktidarlardan kaynaklanıyor olması düşüncesi kabul edilebilecek bir düşünce değildir ki kabul edilse bile bahsettiğimiz tarihlerde cep telefonu ile Facebook yada Twitter 'da makara yapma durumları olmadığından, Google 'dan da günlük dua falı açıp cumaları bir bakara makara sallama durumları olmadığından; bugün kendini dindar, Osmanlı milliyetçisi falan sanan artiz mektebi mezunları, bu bizim çektiklerimizi sadece Türk Filmi senaryosu falan sanıyorlar ya, hasta oluyorum olmayan beyinlerin ürettiği fikirlere, hasta oluyorum kapitülasyonları kabul etmiş dedelerinin halüsinasyon gören torunlarına..

O bizim yaşadığımız yokluk dönemlerinde insanlarımız çok mağrur, onurlu, gururlu, dik başlı ama bir o kadar da mütevazi, hoşgörülü, yardımseverlerdi. Onları makarna, kömür ile kandıra bilmek mümkün değildi.
 
Cumhuriyetin terbiyesi karşılıksız zenginleşmeyi kabul etmezdi.
Bedelini ödemeden kömür de makarna da kabul etmezdi insanlarımız.
Sonra göçler başladı, insanlar çoğaldı ve ekmekler azaldı.
Geçmişten günümüze atalarımız seslendi "Açlık sofuluğu bozdururmuş" diye. Nitekim tam dedikleri gibi oldu, açlık sofuları bozdu. Sofular camide, namazda, duada, hacıda, umrede velhasıl her yerde ticarete başladılar.
 
Paraya ulaşmak için yol yapmaya başladılar.
Yollar yetmedi köprüler, tüneller yaptılar. Onlar yetmedi havayolu yaptılar, yetmedi denizyolu yaptılar. Yaptıkları her yol içinde rüşvet, parti payı, komisyon bulundurduğundan cehenneme çıkar oldu.
Gömleği çıkaran Milli Görüşten çıkar oldu..;
İmam, alış verişten çakar oldu.
Hızını alamadı millete takar oldu...
Cuma hasılatını ona böldü; dokuzunu kendi hesabına, birini de cami derneğinin hesabına yatırır oldu. Vakti çoktu; namaz kılar, dua eder, üstüne tövbe eder hallederdi nasıl olsa..
 
Görkemli Masallar Ülkesi'nde büyükleri de öyle yapıyordu zaten... Hatta ileri gidip masallardaki gibi saraylar bile yapıyorlardı. Masal bu ya işte; imamların bütün çaldıklarını toplasan baş imamın çaldığının yanında devede kulak kalıyordu zavallıların çaldıkları.
 
Ama yine de sonuç itibarıyla; Fazıl Say'ın çaldığı eserler, imamların çaldıklarından büyüktü. Ee büyük de olmalıydı, ne de olsa Cumhuriyetçi idi Fazıl Say...

Değil mi ama?
Biliyorum, biliyorum, yaptığınız kumdan kaleler yıkıldı.
Korkmayın ama biz varız, yine yaparız.

Bizim sizlerden farkımız şu...
Sizler 'önce ben' diyorsunuz...
Bizler ise her zaman şunu söyledik ve şunu söylüyoruz;
Önce insan,
Önce birlik,
Önce Türkiye..
                                  
Ne dediğini bilmek önemli bir meziyettir; başlıkta "Ebenin yardımıyla..." demiştim, bitirirken ne demek istedim ile bitireyim.

Demek istediğim bu haftaki yazımı yeryüzüne bir ebenin yardımıyla gelmiş insanlara ithaf etmek istememdi ve müsadenizle ediyorum ve de "Ne dediğini bilmek önemli bir meziyettir" vurgusu ile tekrarlıyorum: 

Bizler, maşinga soba sıcaklığında, gaz lambalarının gizemli aydınlığında, leğende yıkanmanın tarif edilemeyen duygularında; maddede yoklukta, maneviyatta çoklukta, her zaman ve her yerde şunu söyledik ve de şunu söylüyoruz;

Önce insan,
Önce birlik,
Önce Türkiye..
 
 
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.