Ölüm, Cenab-ı Allah’ın dünyada, dünyanın koşullarına göre, dünyalık olarak yarattığı insan bedeninin, dünya yaşamında işlevselliğini yitirmesidir. Bunu şöyle anlayabiliriz! Beden, insanın dünyada giyindiği dünyevî elbisedir. İnsan elbise değil elbiseyi giyendir ve Allah tarafından belirlenmiş gün gelince elbisenin çıkartılışıdır ölüm.

Cenab-ı Allah, varlığı yalnız Kendisine mahsus olan aşkın varlıktır ve Allah için öncelik, sonralık yoktur. Allah evvel ve ahir, zahir ve batın daimidir. Allah’ın varlığı Allah oluşundandır, evveli ve sonu yoktur. Fanilik, yaratmış olduklarında ilahî hikmet sebebiyle vardır ama yaratan Allah, her daim bakidir. Ölüm, biz yaratılanlar için kutsî bir değerdir. Yüce Kur’an’ı Kerimde Cenab-ı Allah,

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA/35) Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. (VAKİ'A/60) Öldüren de dirilten de O'dur. (NECM/44) Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diriltir de öldürür de. Size O'ndan başka ne bir dost vardır ne de bir yardımcı. (TEVBE/116) De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir. (CUM'A/8) De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız." (AHZAB/16) Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tövbe ettim." diyen kimselerin tövbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tövbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır. (NİSA/18)

diyerek, yaratmış olduğu bizlere ölümün, yaratılışımızdan geldiğini anlatmaktadır. Yaratılışımızdaki bedenselliğimizin var olmaya başlayışı nasıl ki ilahi bir taktir ise bedenin ölümü de ilahi bir taktirdir. Öncelikle, dünyevî yaşamın varlığını kabul ettiğimiz gibi ölümünü de kabul etmeliyiz. Her yaratılan fani olarak yaratıldığı için ölüm gerçektir. Bu sebeple dünya yaşamına giyindiğimiz elbiseyle dahil olduğumuz andan itibaren, kaçınılmaz olan ölüm gerçekleşinceye kadar, yaşamın içinde bulunuyor oluşumuz her haliyle bulunmaktır. Bu, akıp giden nehrin içinde akıntıyla birlikte ilerlemek gibi düşünülebilir. Lakin, insan özelliğinde yaratılan bizlerin yaşamın içinde bulunuşu, bir şekilde yaşıyoruz anlamında olmamalıdır. İnsan, yaşamın içinde bir gün öleceğini bilerek bulunan bilinçli varlık olduğundan, yaşamı insancasına olmalıdır. Doğum ve ölüm irademiz dışındadır ama ikisinin arasında bulunmaya başlayan bizler, mesuliyet giyinmeye de başlamış oluruz çünkü irade sahibiyiz. Bu sebeple insanı tevhide davet vardır. İnsanın, insan özelliğinde yaratılışından gelen sorumluluğu, insanî değerlere sahip oluşundadır. Allah’ın insanı Kendi özelliklerinde yaratmasıyla, taşıyıcısı olduğu ilahî özelliklerin yaşayıcısı olması, insanlığın farzıdır. Cenab-ı Allah, Ali İmran suresi 158. Ayetinde,

Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

buyurmaktadır. O zaman yaşamak ve ölmek değildir asıl olan! Asıl olan ve insana yakışan, yaşamında nasıl bulunduğudur. Çünkü insan, Allah’ın huzurunda toplanacaktır. Halk arasında “Hay’dan geldik Hu’ya gideriz” denilerek söylenen söz bu gerçeğin ifadesidir. Allah’tan geldik yine Allah’ın huzuruna gideceğiz demektir. Şimdi, bu ayeti işitebilmek için öncelikle “Ölüm nedir?” sorusunun cevabını vermemiz gerekir. Ölüm, sahiplendiklerimizi terk etmektir. Bizler, dünyada yaşayanlar olarak genel tanımıyla dünyayı sahiplenip, sahiplendikleriyle benlik giyebilme özelliğindeyiz. Bu özelliğimiz, yaşam boyu gerçekleştiğinden, ölüm dünya hayatı için sahiplendiklerimizi terk etmektir. Bizler ölünce yok olmayız, ahiret denilen başka bir boyuta geçeriz ve geçerken de neyi sahiplendiysek hiç birisini yanımızda götüremez, ardımızda bırakırız. Hakikat gerçeklerini gönül lisanıyla şiir olarak kulaklara üfleyen gönül sultanı Yunus Emre Hz,

Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan!..

demektedir işiten kulaklara. Ölüm, dünyaya olan diriliğimizin bitmesi, dünyayı gören gözümüzün görmez hale gelişi, dünyayı işiten kulağımızın işitmez hale gelişi, dünyayı zikreden dilimizin zikredemez hale gelişi, dünyayı seven kalbimizin sevmez hale gelişi, dünyayı bilen aklımızın bilemez hale gelişidir. Dikkat etmeliyiz ki, gözümüzün görmez oluşu değil, dünyayı göremez oluşu söz konusudur. Ayeti kerimede, “Ölseniz de öldürülseniz de” denilmektedir. Bu ifadede iki ölüm geçmekte olup, öldürülmek bir gün ecel gelince gerçekleşecek olan zorunlu ölümdür. Ölmek ise, Cenabı Resulullah efendimizin,

Ölmezden evvel ölünüz

diyerek davet ettiği gönül rızasıyla dünyaya meyletmenin terk edildiği ölmektir. Bu ölüm, dünya hayatı içinde yaşamdan kopmak anlamında değil, tam tersi yaşamın içinde yaşama dahil olurken, yaşamda Allah’ın istediği gibi bulunmaya başlamaktır. Yani gönüllü ölüm, Allah’ın istemediği gibi yaşamayı terk etmektir. Her iki ölüm sonucunda da gidilecek olan, Allah’ın huzurudur. Ama aralarında fark vardır. Ecel gelince gerçekleşen zorunlu ölümle huzura, Allah’ın mülkünü sahiplenmiş olarak, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmadan, gitmiş oluruz. Gönül rızasıyla gerçekleşen ölmezden evvel ölerek gitmek ise, dünyada yaşarken mülkü Allah’a teslim edip, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmayla, Allah’ın kulu olarak gitmektir. Bu hakikat ışığıyla bakıldığında ölüm, zorunlu olunca sahiplendiklerimizi zorunlu olarak terk etmektir. Ölmezden evvel ölmek ise gönüllü olarak dünyada yaşarken insanlığa ermektir.

Ölmezden evvel ölmek, Allah’ın kulu olmak için farzdır ki mülkü sahiplenmeyi terk etmek ve devamında sahiplenmeyi terk etmektir. Diriltilmiş olarak yaşayan bizler, ölmezden evvel ölüp Allah’a dost olarak yaşamalıyız ki zorunlu ölüm yani terk-i dünya gerçekleştiğinde dünya ardımızda kalırken dostluğumuz yanımızda huzura varalım. Huzura kalbi boş gidilmez! Kalpte dünya varsa, dünya ardımızda kalacağından boş gitmiş oluruz ve ölürken yapılan tövbe makbul değildir.

Yaşam, yaşarken Allah’tan başka ilah olmadığı şehadetiyle yaşamaktır. Şehadetin olmadığı yaşam mahlûkluğa diri olmaktır çünkü mahlûk yaşamıdır. Mahlûk yaşamına ölmeden, insan yaşamına doğulamaz. Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğine bizi şahitlerden kılmayan her türlü yaşam, bilgi ve anlayışa ölüp, şahitlerden kılacak yaşam, bilgi ve anlayışa dirilerek şahitlerden olmak, insan oluşumuzun farzıdır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Youtube: Özkan Günal

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.