Bazı günler, olaylar ve kişiler vardır ki insan hafızasında derin izler bırakırlar. Bunları unutmak mümkün değildir.

2013 yılının 28 Şubat gününde, elim bir trafik kazasında, Bursa’nın efsane isimlerinden eğitimci Necdet Türkkan’ı kaybettik.

Çok yakından tanıdığım rahmetli Necdet Türkkan’ı sizlerin de tanımasını, tanıyanların da hatırlaması için anlatmak istiyorum.

Necdet Türkkan, Balıkesir NEE’den okul arkadaşımdı. Benim 1976’da kayıt olduğum sene, o, son sınıftaydı. Aktif, sevimli ve sempatik tavırlarıyla -herkesin çok sevdiği- ağabeyimizdi. Kardeşi Erdem Türkkan da okul arkadaşımızdı.

Necdet Türkkan’ aile dostumdu. Bursa’da 4 aile, Balıkesir NEE mezunu ve hemşeri olarak her hafta bir evde buluşurduk. (Küçük oğlum Oğuz Kağan’a “profesör” diye hitap ederdi, çok severdi. Babası Ali amcam da beni çok severdi, gördüğünde sarılırdı. İlahi takdir diye Eyüp sabrı gösterirdi)

Necdet Türkkan, mesai dışında kahvede buluştuğum, birlikte vakit geçirdiğim, okey oynadığım, sohbeti ve esprileriyle hoşça vakit geçirdiğimiz samimi dostumdu.

Necdet Türkkan, amirimdi. Benim, Bursa’da 30 yıllık okul müdürlüğümde o da Osmangazi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Şube Müdürüydü,

Büyük oğlu Fatih ile küçük oğlu Alptekin’in müdürleriydim, Gazi Anadolu Lisesi’nde öğrencilerimdi.

Necdet Türkkan, arkadaşlığı, dostluğu, birlikteliği, vefayı çok önemserdi. Balıkesir NEE mezunlarının her yıl bir şehirde düzenlediği GELENEKSEL toplantılarına mutlaka katılırdı. (Bursa’daki toplantıyı birlikte organize etmiştik ve İzmir, Ödemiş toplantısına 3 arkadaşımızla birlikte gitmiştik)

Necdet Türkkan, Bursa’dan olsun, il dışından kim olursa olsun herkesin, her işine, her şeyine koşardı, ilgilenirdi. Usulsüzlük olmayan her isteği yerine getirirdi, işin peşini bırakmazdı, mutlaka hallederdi. Kendisi milliyetçi – ülkücü idi ama solcu bilinenlerin işlerine koşuşturduğuna çok şahit oldum. Böylesine insani yönüyle herkesin takdirini ve sevgisini kazanan birisinin, sol ağırlıklı hükümet döneminde Batman’a sürülmesi eğitim camiasını çok üzmüştü.

Necdet Türkkan, bir efsane isimdi. Yardımın, iyiliğin sembolüydü. Birisi, “dostluk, insanlık nedir?” diye soracak olsa, “gidin Necdet Türkkan’a sorun” denilecek kadar örnek gösterilecek bir kişilikti, kaliteli bir karakterdi.

Necdet Türkkan, bir gönül adamıydı, sevmeyeni yoktu. Cenazesine Türkiye’nin her yerinden katılanların olduğunu biliyorum. Camide, avlusunda ve mezarlıkta müthiş bir kalabalık vardı.

Necdet Türkkan anlatmakla bitmez. Demek ki “öldükten sonra yaşamak için geride kalıcı eserler bırakmak gerekir” sözünün muhataplarından birisi de o olmalı diye düşünüyorum.

Bir anımı anlatarak yazını tamamlamış olayım.

Gazi Anadolu Lisesi müdürüyüm. Okulumuz inşaat halinde olduğu için bir başka okulun boş olan üst katında eğitimimize devan ediyoruz. Anadolu Lisesi müdürlerine yönelik Aksaray’da yapılacak olan eğitim seminerine gitmek için odamda hazırlık yapıyorum. Bir adam elinde çantasıyla odama girdi. Emekli yüzbaşı olduğunu, kendisinin derlediği 3 sözlük kitabıyla ilgili benimle görüşmek istediğini söyledi. Vaktimin olmadığını, hemen çıkacağımı, aşağıda diğer okulun müdürüyle görüşmesini istedim ve gönderdin. 21 gün sonra seminer bitiminde Bursa’ya döndüm. Ertesi gün makamıma tanıdığım bir bayan veli (Bursaspor ve milli takım futbolcusu Sedat 3 ün eşi) geldi. Elindeki sözlüğü göstererek, “bunu gördünüz mü, Bursalılara hakaret eden sözler var müdür bey” dedi. Sözlüğü aldım, baktım, gerçekten ağır sözler vardı. Araştırdım, diğer müdürün “öğretmenlerle görüş” demesini benim öğretmenlerim, benim izin verdiğini düşünmüşler. Öğretmenlerim, 3 sözlüğün (İngilizcesiyle 6 sözlüğün) çok ucuz olduğunu, birinde Bakanlık tavsiyesi olduğunu, 87 okulda satışının yapıldığını ve bir okulun depo olarak kullanıldığını söylemelerine rağmen çok sıkıntılı bir durum olduğu için öğrencilerden hemen toplatılması talimatını verdim. Ertesi gün, yukarıdaki açıklamalarım doğrultusunda, konu hakkında Valiliğimizin bilgilendirilmesi için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne resmi bir yazı ile durumu bildirdim.

Gece, OLAY TV’nin 23.00 haberlerinden 2 dakika önce beni aradılar. Şikâyetçi velilerin haber stüdyosunda olduğunu, SÖZLÜK konusunu haber yapacaklarını, canlı yayında bana da söz hakkı vermek istediklerini söylediler. Bağlanacağımı söyledim. Bu konu ilk haber olarak başladı. Bana, siyasi olarak muhalif olan bir grup veli, beni suçladı. Benim dağıttırdığımı, ihmalimin olduğunu, görevden alınmamı istediklerini söylediler. Ben de cevap hakkımda, dağıtımında Aksaray’da olduğumu, bilgim dışında geliştiğini, öğretmenlerimin de ihmalinin olmadığını, durumun valiliğimize bildirilmesini istediğimi, velilerin art niyetli olduklarını ve kasıtlı davrandıklarını söyledim.

Ertesi gün, bütün tv habercileri okula doldu, dergiler röportaj yapmaya geldi (TEMPO dergisi bu konuya çok geniş yer verdi). Bursa basını ve ulusal basın haberi manşetten verdiler. Bursa’da haklı olarak adeta kıyamet koptu. Bursaspor’un Teksas grubu, Heykel’de gösteri yaptılar. Kurum ve kuruluşlar, sözlüğü yazan ve satan emekli yüzbaşı için savcılığa şikayette (suç duyurusunda) bulundular. Vali Orhan Taşanlar, “ihmali olanları açığa alacağım” dedi. 2 müfettiş görevlendirdiğini söyledi. Sicil dosyamı incelemiş, başarılı bir müdür olduğumu, her yıl, her makamdan (hatta, 1 yılda 4 defa) ödül aldığımı görmüş ve benim bu olayı ortaya çıkarıp kendisini bilgilendirmek istediğimi öğrenmiş. Makamına gittim, bilgilendirdim. Daha sonra, sözlüklerin Bursa’da ve Türkiye genelinde toplatıldığı konusunda kamuoyunu bilgilendirerek ortalığı yatıştırdı. Vali, beni açığa almadı ama müfettişler üst düzey siyasilerin baskısı üzerine müdürlük görevinden alarak bir ilköğretime öğretmen olarak atanmam teklifinde bulundular.

Şimdi gelelim Necdet Türkkan ile anıma;

İlçe Milli Eğitim Müdürü hemşerim (Yozgatlı) rahmetli M. Zeki Şimşek, makamına gelmemi istedi. Gittim, görevden alındığımı, bir İlköğretime öğretmen olarak atandığımı söyledi. Tebliğ-tebellüğ tutanağını imzalamamı istedi. İtiraz ettim, “hem müdürlükten alıyorlar, hem de ilköğretime veriyorlar, bu haksızlık, hukuksuzluk, imzalamam” dedim. “İmtina etti diye yazarım” dedi. Ben de “bundan daha ağır ceza olmaz ki, meslekten alamayacaklarına göre ben imzalamıyorum, siz istediğinizi yazın” dedim. İç hattan Necdet beyi aradı. Samimi olduğumuzu bildiği için ikna edilmem için yanına çağırdı.

Görüşmelerimizden sonra Necdet bey, “fark etmez, imzala, mahkemeye verirsin, dönersin” dedi. İmzaladım. Necdet ağabeyimin yardımları, desteği ve ilgilenmesi neticesinde mahkemeye verdiğim davamı kazanarak görevime iade edildim.

O yıllarda makamları işgal edenler siyasilere yakın olurdu. Necdet bey herkese yakın oldu. İnsanlar hak ettiği gibi anılıyorlar.

“Necdet beyin olumsuz, eleştireceğin bir yönü yok muydu?” diyecek olursanız, elbette vardı. Kahvedeki oyunlarımızda çok agresif olurdu, yenildiği zaman çok kızardı. Bu durumu bizim çok hoşumuza giderdi. Bu halini sevimli bulduğumuz ve kendisini sevdiğimiz için özellikle yenmek için uğraşırdık.

Evet, bu dünyadan bir Necdet Türkkan geçti. Vefatı yüreklerimizi yaktı. Efsaneydi, unutulmadı. “Necdet bey gibi...” diye hep hatırlandı. Anılarda yaşatıldı...

Ne mutlu bana ki ağabeyimdin. İyi ki senin gibi “adam” denilen birinin benim hayatımda yeri oldu. Seni unutmadım, unutulmadın. İnsan olmanın erdemiyle vicdan ve vefa adına efsanelerin unutulmayacağını biliyorum. Bir de, hayatın tatlı bir yalan, ölümün acı bir gerçek olduğunu anlamış oldum. Senin için “veda” da da anlamlı…

Necdet ağabeyimi vefatının 11. yıldönümünde rahmetle anıyorum. Mekanın cennet olsun, ruhun şad olsun, kabrin nurla dolsun inşallah...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.