Zenginlerin havuzları, yoksulların suya erişimine engel oluyor

Bilim insanları varlıklı elit kesimin zaruri olmayan su kullanımları ile kentlerdeki su krizlerini körüklediğini ortaya koyarken, bu kesimin açabileceği 'özel' sondaj kuyuları ile gelecekte yeraltı sularını da tehdit edebileceği kaydediliyor.        

Yeni bir araştırma, zengin elit kesimin yüzme havuzlarını doldurma, bahçe sulama ve araba yıkama gibi uygulamalarının, sınırlı su kaynaklarını muazzam miktarlar tüketerek su krizlerini körüklediğini ortaya koyuyor ve bu tür su kullanımlarının kentsel alanları en az iklim değişikliği veya nüfus artışı kadar etkileyebileceğini ekliyor.

Nature Sustainability dergisinde yayımlanan analiz Güney Afrika‘nın kıyı kenti Cape Town‘a odaklanıyor. Burada kentin en varlıklı iki grubunun, nüfusun 15’inden azını temsil etmelerine rağmen, şehrin su tüketiminin yarısından fazlasından sorumlu olduğu görülüyor.

The Washinton Post‘un aktardığına göre rapor, “Ayrıcalıklı toplumsal grupların sürdürülebilir olmayan tüketim biçimleri, kentsel su krizlerini tetikleyebilir” ifadelerine yer vererek, eşitsizliğin yüksek olduğu diğer şehirler için de bulgularının geçerli olduğunu vurguluyor.

‘Su krizi sosyo-çevresel bir sorun olarak değerlendirilmeli’

Bilim insanları, Miami, Mexico City, Sidney, Londra ve Pekin’in de aralarında olduğu dünya çapında 80’den fazla metropol kentinin son yirmi yılda kuraklık ve aşırı tüketim nedeniyle ciddi su kıtlığı ile karşı karşıya kaldığını belirtiyor.

Araştırmanın baş yazarı ve İsveç‘teki Uppsala Üniversitesi‘nde araştırmacı olan Elisa Savelli, “Sosyo-ekonomik eşitsizlik, bugünün ve yarının kentsel su krizlerine yön veriyor” diyor: “Afeti [su krizini] sosyal-çevresel bir sorun olarak yeniden değerlendirmemiz gerek” diyen Savelli, eşitsizliği, tüketimdeki adaletsizlikleri ve dengesizlikleri ele alan politikalar oluşturulması gerektiğini de sözlerine ekliyor.

Çalışma, şehir genelindeki ortalama su tüketimini analiz etmek yerine, su tüketimini görüşmelere ve odak gruplarına dayalı olarak modelliyor ve medya raporlarından alınan bilgiler ve yağış ve günlük su tüketimi gibi nicel verilerle destekliyor.

Kent halkını gelir düzeyine göre beş gruba ayıran araştırma, elit kesim ile üst-orta gelir grubunun büyük bir kısmının su kullanımının çoğunun bahçe sulamak, havuzları doldurmak ve araba yıkamak gibi zaruri olmayan faaliyetlerden kaynaklandığını ortaya koyuyor. Öte yandan, nüfusun geri kalanının su kullanımı, içme suyu ve hijyen gibi temel gereksinimlere odaklanıyor.

Çalışma, kuraklık zamanlarında, daha varlıklı grupların kamu su kaynaklarına ek olarak için “özel” su kaynaklarını da kullandığını, ancak yeraltı suyuna erişmek için sondaj delikleri açarak tüm şehrin uzun vadeli su kaynaklarını tehdit ettiğini kaydediyor.

‘Sıfır gününün en kötü etkileri yaşanmayabilirdi’

2018’de Cape Town, uzun süredir devam eden bir kuraklığın ardından şehrin musluklarının kuruyacağı “sıfır günü”ne yaklaşmaya tehlikeli bir şekilde yaklaşmıştı. Nihayetinde bu tehlikenin önüne geçildiyse de, “sıfır günü” tehdidi bu kez de geçen yıldan bu yana barajları düşük su seviyelerde seyreden başka bir Güney Afrika şehri olan Gqeberha’nın endişe kaynağı haline geldi.

Yerel yönetimler, “sıfır günü”nden kaçınmak için Cape Town’da su tüketimini azaltmaya yönelik adımlar atarken, alınan tedbirlerden en çok etkilenen gruplar, su kullanımlarını banyo yapmak, çamaşır yıkamak ve yemek yapmak gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar azaltmak zorunda kalan düşük gelirli gruplar oldu.

Ayrıcalıklı gruplar, genel olarak su kullanımlarını en çok azaltan grup oldu. Ancak bunun nedeni, yüzme havuzlarını doldurmak gibi yoğun su gerektiren faaliyetleri azaltmalarıydı. Bu azaltıma rağmen, zenginlerin su kullanımları yine diğer gruplarınkini büyük ölçüde gölgede bıraktı.

Rapor, tüm Cape Town sakinlerinin daha eşit miktarda su kullanmış olması durumunda, şehrin “sıfır günü”nün en kötü etkilerinden bazılarını önlemiş olabileceğini ortaya koydu.

Araştırmacıların modeli ayrıca, iklim değişikliğinin (ve bunun kuraklık koşulları ve su kullanımı üzerindeki yerel kısıtlamalar üzerindeki etkisinin) en varlıklı grupların özel sondaj kuyusu kullanımında önemli bir artışa yol açabileceğini ve böylece bölgedeki mevcut yeraltı suyu kaynaklarını önemli ölçüde tüketebileceğini gösteriyor.

BM’den küresel su krizi uyarısı

Savelli, doğa bilimleri alanında daha önce yürütülen birçok çalışmanın, kuraklık veya su güvenliği konularını ele alırken politika veya eşitsizliklerin rolünü dikkate almadığını söylüyor. Su tüketimindeki eşitsizliğin krize yön veren bir faktör olduğuna dikkat çeken Savelli, şunları kaydediyor:

Siyaseti her zaman dikkate almalıyız çünkü suyun yönetilme biçimini, biz insanların suyla ilişki kurma, kullanma ve nihayetinde politika oluşturma biçimimizi etkiliyor. Politikalarımızı gözden geçirmemiz, şehrin su deposunu artırmayı, ek sondaj delikleri açmayı, [su] tarifelerini artırmayı öneren tepkisel politikalardan kaçınmamız gerekiyor çünkü bunlar krizlerin temel nedenini çözmüyor.

Geçtiğimiz ay, Birleşmiş Milletler azalan su kaynakları ve artan su talebi nedeniyle su arzında bir “küresel kriz” riski yaşanabileceği konusunda uyardı ve kentsel alanlarda su kıtlığıyla karşı karşıya kalan insan sayısının 2016’dan 2050’ye kadar iki katına çıkmasının beklendiğini ve potansiyel olarak 1,7 ila 2,4 milyar insanın etkileneceğini belirtti.

Kaynaklar:

Nature Sustainability

The Washinton Post

Yeşil Gazete

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.