Kılıçdaroğlu; "Suriyeli mülteciler için 30 Milyar Dolar değil 3 Milyar Dolar bile harcamadılar"

BURSA ARENA / Haber Merkezi

CHP Genel başkanı Kemal Kılışçdaroğlu partisinin TBMM Grubunda yaptığı konuşmada; " Ülkemize gelen 3,5 Milyon Suriyeli vatandaşlar için 30 Milyar Dolar harcadıklarını söylediler, emin olun 30 Milyar Dolar değil 3 Milyar Dolar bile harcamadılar. Onu da biliyoruz. Suriyeli çocukların sokaklarda nasıl dilendiklerini de biliyoruz. Bu dramı yaratan kim? Savaş değil mi? Suriye’nin iç savaşı değil mi? Suriye’deki kavga değil mi? Suriye’deki terör değil mi? Budur, buna dikkat çekiyorlar. Niye alınıyorsunuz?.." dedi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından önemli gördüğümüz kısımlar aynen şöyle;

Otizmli çocuğa sahip aileler sorunlarını çözmek için buraya geldiler, bize bir rapor verdiler. Onlara sözüm söz, sizin sorununuzu her zaman sıcak tutacağız, hiç endişeniz olmasın.

Üç tane temel sorunumuz var, aileler dinlesin. Birincisi şu: Çocuklara yeterli eğitim verilmiyor, yani haftada en az 40 saat çocuklara eğitim verilmesi lazım. Bunun sözünü veriyorum, bunun mücadelesini de yapacağım. İki, nitelikli eğitimin verilebileceği fiziki mekânlar yok. Bu fiziki mekânların da olması lazım; sosyal devletin görevlerinden birisi, bu çocuklara iyi eğitim alacakları fiziki mekânları yaratmaktır. Bir üçüncüsü, yeterli öğretmen yokBugün 7 bin öğretmen açığımız var bu çocukları eğitmek için. Onun da sözünü veriyoruz, çocuklara hem fiziki imkân, hem nitelikli öğretmen getireceğiz bulacağız yetiştireceğiz ve çocuklarımızı hayata kavuşturacağız.

ÖZGÜRLÜKTEN VE BARIŞÇIL BİR DÜNYA YARATMAKTAN KİM RAHATSIZ OLABİLİR

Bu sabah bir baktık, Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyine polis operasyon yapmış. Gözaltına almalar, mahkemeye çıkarmalar. Gözaltına alacaksanız yazı yazarsınız gelir, bu insanlar kaçacak insan değil, hepsi doktor, üniversitelerde hoca, hastanelerde görevli, yasal bir kuruluş, kanunu var, nasıl denetleneceği belli. Sabahın köründe baskın düzenliyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz. Neymiş, bir bildiri yayınlamışlar! 

Sanırsınız ki bildiri zehir zemberek ve iktidar partisini en ağır şekilde eleştiren bir bildiri. Yok öyle bir şey, bildiriyi okuyorum arkadaşlar, emin olun bildiriyi okuyorum: “Biz hekimler uyarıyoruz.” Doktorlar diyorlar ki, biz uyarıyoruz. Herkes uyarabilir mi? Uyarabilir. Bizi uyaran yok mu? Var. İktidarı uyaran yok mu? Var. Sivil toplum örgütleri, sendikalar, herkes şu veya bu şekilde görüşlerini dile getirir. “Savaş doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.” Yanlış mı? Doğru. Bana söyleyin, hangi savaş doğada ve insanda tahribat yapmadı, hangi savaş? Toplumsal yaşamı tehdit ediyor mu savaş? Tehdit eder. İnsan eliyle mi yaratılıyor? Evet, insan olmazsa savaş olmaz zaten. Savaşı yaratanlar da insanlardır. Bunu söylüyor.

Sonra devam ediyor: “Her çatışma, her savaş fiziksel ruhsal sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak, büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.” Yanlış mı? Her zaman insani dram getiriyor. Gözümüzün önünde Suriye var. Buyurun Suriye’ye bakın. Hadi Suriye’yi görmüyorsunuz diyelim, 3,5 milyon mülteci var Türkiye’de, 3,5 milyon! 30 Milyar Dolar harcadıklarını söylediler, emin olun 30 Milyar Dolar değil 3 Milyar Dolar bile harcamadılar. Onu da biliyoruz. Suriyeli çocukların sokaklarda nasıl dilendiklerini de biliyoruz. Bu dramı yaratan kim? Savaş değil mi? Suriye’nin iç savaşı değil mi? Suriye’deki kavga değil mi? Suriye’deki terör değil mi? Budur, buna dikkat çekiyorlar. Niye alınıyorsunuz?

BÜTÜN BUNLAR TÜRKİYE’NİN İTİBARINI ZEDELİYOR

Bakın, şu gerçeği hiç kimse unutmasın. Asker bile dağda terör örgütü mensubunu yaralı yakaladığında alıyor ekmek veriyor, su veriyor, helikopter tahsis ediliyor ve hastaneye götürülüyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu ordunun saygınlığı açısından çok, ama çok önemlidir. İnsan sağlığına ne kadar değer verildiği için çok, ama çok önemlidir. Siz doktorun düşüncesini açıklamasına tahammül edemiyorsunuz, baskı kuruyorsunuz. Doğru değil, Türkiye’nin itibarını zedeliyor bütün bunlar. Umarım hükümet bütün bunlardan ders çıkarmış olur.

MEHMETÇİK KANIYLA OY DEVŞİRMEYE ÇALIŞMAK BÜYÜK BİR AHLAKSIZLIKTIR

Değerli arkadaşlarım, daha önce pek çok çevrede ifade ettim, pek çok ortamda ifade ettim. Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle çok stratejik bir bölgede ve bu stratejik bölgede Türkiye’nin bütün bölgeye örnek olabilecek demokratik atılımları artması, kadın erkek eşitliğini sağlaması, bölgeye ve uluslara örnek olması, tıpkı cumhuriyetin kuruluşundaki gibi örnek olması, bizim dünyada saygınlık kazanmamız için çok, ama çok önemlidir.

Elbette ki hiçbir ülke kendi sınırında terör örgütlerinin yuvalanmasını istemez. Elbette ki hiçbir ülke teröre açıkça destek vermez, terörü sonlandırmak ister. Çünkü sınırdaki bir terör örgütü sadece bizim için değil, onu barındıran ülke için de gelecekte ciddi bir tehlikedir. İnsan haklarına evet, demokrasiye evet, bütün bunlara evet, ama teröre hep beraber hayır demek zorundayız. Bu insanlığın temel görevidir.

Bu bağlamda bizim Afrin’e yapılan operasyona desteğimiz tamdır. Ama bunun ÖSO’yla paralel adlandırılması, bizde büyük bir rahatsızlık yaratıyor. Giden ordumuz, mücadele eden ordumuz, şehit olan askerimiz, efendim bunu neredeyse ÖSO’ya bağlayacağız, ÖSO’nun kahramanlığına bağlayacağız. Ya bizim ordumuz, ya bizim erlerimiz, ya bizim şehitlerimiz... Neredeyse onlar ikinci sınıf. Ordunun kahramanlığını, ordunun haysiyetini ve onurunu korumak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en temel görevidir. Ayrıca Mehmetçik kanıyla oy devşirmeye çalışmak da, büyük bir ahlaksızlıktır. 

2011’DEN BU YANA ISRARLA DİLE GETİRDİK:“SURİYE’NİN İÇ İŞLERİNE BULAŞMAYIN”

Değerli arkadaşlarım, 26 Ocak 2011, Suriye’de iç ayaklanmalar başlar. 29 Nisan 2011, Suriye’den kaçanlar bizim sınırlara geldiler ve Türkiye’ye geldiler mülteci olarak. 31 Mayıs 2011, karşıt gruplar Antalya’da toplandılar.Esad’a karşı olan gruplar Antalya’da toplandılar ve hükümet bunlara destek verdi. IŞID, El Nusra gibi pek çok radikal grup bu süreç içinde oluşmaya başladı ve bunlara tırlarla silah gönderildi. Biz ısrarla dedik ki, “Sakın ola ki buraya silah göndermeyin, sakın ola ki Suriye’nin iç işlerine bulaşmayın, sakın ola ki Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürüklemeyin.” 2011’den bu yana hemen hemen her grup toplantısında, her televizyon programında, her örgüt toplantısında bunları ısrarla, ama ısrarla dile getirdik. Ama bunların hiçbirisi iktidar tarafından kabul görmedi. Onlar her fırsatta bizi eleştirdiler, her fırsatta!

24 AĞUSTOS 2012’DE DÖNEMİN BAŞBAKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A BİR MEKTUP GÖNDERDİM

Bakın değerli arkadaşlar, Suriye karıştığı zaman, o zaman henüz Rusya ve Amerika bölgede ana aktör olarak bulunmuyordu. Türkiye’de zaman zaman toplantılar yapılıyordu. “İleride Türkiye’nin başına büyük felaketler açar” diye, 24 Ağustos 2012’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup gönderdim. Mektup bu değerli arkadaşlar, bir mektup gönderdim. 

BİZİM UYARIMIZI DİNLEMEDİLER

25 Ağustos 2012, Hürriyet Gazetesi soruyor ve gazeteye bir açıklama yapıyorum. Açıklama aynen şu: “Suriye politikası maalesef PKK’yı güçlendiren bir çizgide ilerliyor. Çok ciddi endişelerim var. Birincisi, Suriyeli muhaliflere verilen silahların, yarın PKK’nın eline geçmesidir. Bunu Irak’ta yaşadık. İkincisi, diğer komşularla da ilişkiler çok gerildi.”

İki yıl sonra, Hürriyet’e yaptığım bu açıklamadan tam iki yıl sonra Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış olan İsmail Hakkı Pekin şu açıklamayı yapıyorDiyor ki; “Gönderilen silahların bir kısmının PKK’nın eline geçtiği iddia ediliyor.” Yani bizim uyarımızdan iki yıl sonra silahların terör örgütünün eline geçtiğini, dönemin İstihbarat Dairesi Başkanı ifade ediyor.

Ve 1 Temmuz 2015, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında sonra gazetelerde bir haber: “Milli Güvenlik Kurulunda görüşülen istihbarat raporlarına göre, Kobani’ye gönderilen ağır silahlar PKK’nın eline geçti.” Biz iki yıl önce uyardık, ama bizim uyarımızı dinlemediler. Onlar oturdular, sabah öğle akşam, hep CHP’yi suçladılar. “Siz Esad’tan yanasınız, siz şundan yanasınız, siz şöylesiniz, siz böylesiniz, siz Baasçısınız”  diye suçladılar.

ÜÇ ADIM ÖTESİNİ BİLE GÖRMEDİNİZ, HERKES SİZİ ALDATTI

Şimdi bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Dış politikada hamlenin üç adım ötesini görmezseniz, devleti sağlıklı yönetemezsiniz, üç adım ötesini! Siz üç adım ötesini bile görmediniz, herkes sizi aldattı. Obama aldattı, en son aldatan o oldu, PKK aldattı, IŞID aldattı, aldatmayan bir Allah’ın kulu kalmadı. Bir de beni dinle kardeşim, vallahi de billahi de ben seni aldatmıyorum, ben Türkiye’min çıkarlarını savunuyorum.

PYD’Yİ MEŞRULAŞTIRAN KİM?

Suriye’de yaşayanlar bizim kardeşlerimiz, Araplar bizim kardeşlerimiz, Kürtler bizim kardeşlerimiz, akrabalarımız. Ortak tarihimiz var, ortak kültürümüz var, ortak geçmişimiz var, ortak acılarımız var, ortak sevinçlerimiz var, ama Ortadoğu bataklığını Türkiye’nin mekânı haline getirdiler. Silahlarla orayı beslediler. Terör örgütlerine her türlü desteği verdiler. IŞID’a, El Nusra’ya, adını sayamayacağım bir sürü terör örgütüne her türlü desteği verdiler. 

BİR DAKİKA BEYEFENDİ, KİM SİZİN MEMURUNUZ?

Değerli arkadaşlarım, 10 Haziran 2014’te Musul Konsolosluğumuz basıldı, 49 çalışan kaçırıldı. Birisi de bizim Ardahan Milletvekilimiz, Öztürk Yılmaz. Bölgeyi en iyi bilen, terör örgütlerini tek tek en iyi bilen kişidir. Eski büyükelçi, bölgeyi biliyor, bölgede çalışmış ve bu kişi şimdi Adalet ve Kalkınma Partisinin hedef noktasında. Her türlü hakaret yapılıyor. Dışişleri Bakanı diyor, “bu benim memurumdu” diyor. Bir dakika beyefendi, kim sizin memurunuz? Yahu devletin memuru kardeşim, devletin memurunu kendi memurun diye kabul edersen, gelir böyle toslarsın.

BEYEFENDİ ORTALIKTA KAHRAMAN DİYE GEZİYOR, NE KAHRAMANI!

Süleyman Şah Türbesinden de söz ediyorumTürkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir toprak parçasını terör örgütüne teslim edip kaçanlarla karşı karşıyayız. Şimdi ortalıkta beyefendi kahraman diye geziyor. Ne kahramanı, terörden korkan... Ben olsaydım Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda olsaydı, 10 bin şehit gerekirse verirdik, bayrağımız orada dalgalanırdı, toprağımızdan asla ve asla taviz vermezdik. Şimdi kalkmış kahraman diye ortalıkta geziyor. Korkaktan kahraman olmaz, terör örgütlerine teslim olandan kahraman olmaz. Hele hele milliyetçiliğin kanını seçim meydanlarında, kendi partisinin il toplantılarında oya çevirmeye kalkanlardan insan da olmaz, ahlaklı adam da olmaz

TÜRKİYE NASIL YÖNETİLİR BİLMİYORLAR, TÜRKİYE’NİN TARİHİNİ BİLMİYORLAR

Biz elbette ki Türkiye’nin çıkarları her şeyin üstündedir. Bu ülkenin çıkarları her şeyin üstündedir, her şeyi göze alırız biz. Yeter ki bu ülkede çocuklarımıza güzel bir ülke bırakalım. Yeter ki biz hep beraber saygın bir Türkiye’nin kuruluşuna hep beraber yapalım, katkımız olsun ve inşa edelim. Biz bunları savunuruz her ortamda. Ama bugün geldiğimiz nokta, Ortadoğu bataklığının bir parçası olan Türkiye’dir. Bizi rahatsız eden budur. Eğer sözümüzü dinleselerdi, PKK’yı değil, Esad’ı değil, Obama’yı değil, Putin’i değil, bilmem şunu bunu değil, bizim sözümüzü dinleselerdi, bugün Türkiye bölgesinin hem en güçlü, hem en saygın ülkesi olacaktı. Ortadoğu bataklığının bir parçası olmayacaktı. Ben Ortadoğu bataklığı dediğim zaman, vay sen nasıl Suriye’ye Ortadoğu bataklığı dersin, efendim orası bataklık olmaz. Sonra kendileri de Ortadoğu bataklığı demek zorunda kaldılar. Çünkü bilmiyorlar, Türkiye nasıl yönetilir bilmiyorlar, Türkiye’nin tarihini bilmiyorlar. Bakın bir daha söylüyorum; Türkiye Cumhuriyetinin tarihini bilmiyorlar. Verilen mücadelelerin nasıl olduğunu bilmiyorlar. 

KENDİ TOPRAĞINDAN KAÇAN ADAMDAN HESABINI SORACAĞIZ

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar olurken, yine AK Parti ve kalemşorları CHP’yi suçluyorlar. Sanıyorlar ki biz geri adım atacağız da, onlar bizi suçluyor, onların yüzlerce televizyon kanalı var, çok sayıda gazeteleri var, biz geri adım atacağız sesimizi keseceğiz. Kiminle gelirseniz gelin, feriştahınızla gelin, bir milim geri adım atmayacağız, bir milim! Kendi toprağından kaçan adamdan hesabını soracağım, kendi toprağından kaçan! Kendi toprağını terör örgütlerine teslim eden adamdan hesabını soracağız. Kahraman diye geziyor, ne kahramanlığı?

YANDAŞLARIN ÇİFTE GARANTİLERİ VAR

Daha önce de İzmir’de 8 aydır İşkur’dan parasını alamayan bir vatandaş, çıplak soyundu ve protesto etti. Ve dün Balıkesir’de Muhterem Birgül, işsiz iş arıyor, kimse iş vermiyor, geçinemiyor aç ve o da üstüne benzin dökerek kendisini yakıyor. Bir bu tabloya bakın, bir de size şimdi örnek olarak vereceğim yandaşlara bakın. Halk işsiz, vatandaş işsiz, geçim derdi var, geçinemiyor, çoluk çocuğuna bakamıyor, ahlaki değerlerde büyük bir yozlaşma var. Uyuşturucu almış başını gidiyor. Bütün bunları bunlar seyrediyorlar. Bizim yüreğimizi dağlıyor, biz acıyoruz, biz vicdan azabı çekiyoruz, biz sorunu nasıl çözeriz diye kafa yoruyoruz, ama suçlanan biziz. Onlar yine şu veya bu şekilde zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmaya çalışıyorlar.  

HARAM OLSUN, ZEHİR ZIKKIM OLSUN

Köprü yapmışlar, yol yapmışlar, efendim o kadar araç geçmedi, şimdi tüp geçit için 123 milyon lira parayı verecekler onlara, 123 milyon lira! Kimin sırtından? Sıtkı kardeşim gibilerinin sırtından. Haram olsun yetmez, zehir zıkkım olsun diyeceğiz, zehir zıkkım olsun!

Rüşvet alana, ayakkabı kutusunda rüşvet alana parasını iade ettiler, bir de faizini verdiler. Hem rüşvetin parasını vereceksin, hem faizini vereceksin. Haram olsun, zehir zıkkım olsun. Verenlere de haram olsun zehir zıkkım olsun, o kararı veren hâkimlere de zehir zıkkım olsun.

Benim paramla gidecekler, rüşvete faiz ödeyecekler ve bunun adı da adalet olacak. İşsizlikten kendisini yakacak vatandaş, gözlerine mil çekecekler ve görmeyecekler. Sokak sokak cadde cadde kahramanlık edebiyatı yapacaklar. Kimin üzerine? Şehit kanları üzerinden oy devşirmeye çalışacaklar. Sen önce Türkiye’nin sorunlarını çöz kardeşim, 15 yıldır memleketi ne hale getirdin, 15 yıldır! 

Altınıza uçaklar verdik, arabalar verdik, helikopterler verdik, maaşlar verdik, saraylar verdik, nedir bu milletin çektiği? Düşün bu milletin yakasından artık, düşün bu milletin yakasından!

HALKIN GÖZÜNÜN İÇİNE BAKA BAKA YALAN SÖYLEYEN BAŞKA BİR İKTİDAR GÖRMEDİM

Bakın şimdi bir örnek daha vereyim. Diyelim ki herhangi bir vatandaşımız 25 yıl çalıştı. 25 yıl primini ödedi asgari ücret üzerinden ve gitti bugün öğleden sonra emekli olmak istedi. Kaç lira emekli aylığı alacak? 718 lira 69 kuruş. 25 yılın karşılığı, 25 yıl prim ödeyeceksiniz 718 lira 69 kuruş emekli maaşı. Şimdi bu Ankara’daki beylere soruyorum, 718 lirayla kim geçiniyor Allah aşkına, hangi emekli geçiniyor? Ama emekliler birlik olmadığı için, emekliler kendi haklarını savunmadıkları için, onlar diyorlar ki hiç merak etme kardeşim, ey Kılıçdaroğlu niye kendini zora sokuyorsun, niye bunların hakkı hukuku diyorsun.  

Bir de Bağ-Kur emeklisine değinelim, bu SSK emeklisi… Esnaf, o da 25 yıl çalıştı, 9 bin gün prim ödedi en alt düzeyde, emekli olduğu zaman eline 621 lira 81 kuruş geçecek. Bütün emekli kardeşlerime sesleniyorum, esnaf kardeşime sesleniyorum, ahilik geleneğinden gelen esnaf kardeşime sesleniyorum, Ankara’daki beylerin bir eli yağda bir eli balda, bütün çocukları en lüks yatlarda katlarda villalarda, sen açlığa mahkûm ediliyorsun, senin hakkını hukukunu ve adaletini biz savunuyoruz ve senin desteğini bekliyoruz. 

Bunların bir başka lafı daha vardı, “Efendim petrol geliyor, dışarıdan alıyoruz petrolü, dolar yükselince biz de mecburen zam yapıyoruz, dolar düşünce de petrolün fiyatını düşürüyoruz.” Bu kadar halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen başka bir iktidar görmedim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç görmedim. Şimdi bakın son hale bakın, dolar fiyatı düştü mü? Düştü. Gazeteler yazıyor mu? Yazıyor. Televizyonlar söylüyor mu? Söylüyor. Dolar fiyatı düşüyor, benzine ve mazota zam geliyor. Hani ithal ediyorsunuz siz bunları doğru, düşürsene. Benzinin litresi 6 lirayı aştı, mazotun litresi de 6 liraya yaklaştı. Çiftçi kardeşime böyle bir müjde verelim. Bu iktidar seni çok seviyor, mazotun litresi 10 lira olursa seni daha fazla sevecek. Ne kadar ekmezsek, ne kadar biçmezsen, ne kadar elini açıp dilenirsen, bunların o kadar hoşuna gidecek. Bunu sakın unutma kardeşim. 

ENİS BERBEROĞLU BİR ESİR OLARAK ORADA TUTULUYOR

Efendim bir milletvekilimiz var, Enis Berberoğlu, saygın bir milletvekili, şu anda hapiste. Neden hapiste, hangi gerekçeyle hapiste? Biraz bu konuya herkesin dikkatini çekmek isterim. 29 Mayıs 2015’te Cumhuriyet’te bir haber, “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” diye yayınlandı. Davalar açıldı, uzun bir ara geçti davalar açıldı, Enis Bey de tabii gitti mahkemeye, ifadesini verdi, ama tutuklandı, ömür boyu hapse mahkûm edildi. İyi hal dolayısıyla da 25 yıl hapse mahkum edildi, şu anda cezaevinde. Ben ve arkadaşlarım zaman zaman gidip kendisini ziyaret ediyoruz.

Bir gerçeğin altını özenle çizmek isterim. Olayın başlangıcı Can Dündar’ın bir kitabından kaynaklanıyor. “Tutuklandık” diye bir kitap yazıyor Can Dündar. Kitapta şöyle bir bölüm var. “MİT tırları haberinin flash disk içinde 27 Mayıs günü solcu bir milletvekili tarafından bana getirildi” diyor. 27 Mayıs günü flash diski kendisine getiren milletvekilinin ismini vermiyor, ama Enis Berberoğlu o tarihte milletvekili değil, bildiğimiz normal bir partili milletvekili değil. Buna rağmen illa Enis Berberoğlu verdi diye mahkemeye çağrılıyor.

Değerli arkadaşlarım, devlet sırrını ifşa etti diye, MİT tırları dolayısıyla devlet sırrını ifşa etti diye. HTS kayıtlarına bakılıyor, Enis Bey’in avukatları da istiyorlar HTS kayıtlarını, böyle bir görüşme olmadı. Telefon görüşmesi var doğru, o tarihte telefon görüşmesi var. Üç milletvekili ve Enis Beyle de konuşmuş. Enis Bey milletvekili değil, ama Enis Bey CHP milletvekili ve onun üzerine özel olarak odaklanılıyor. HTS kayıtları isteniyor, o tarihte o konuşmanın yapıldığı tarihte Can Dündar ayrı yerde, Enis Berberoğlu ayrı yerde, yani yan yana değiller. Hani yan yana olsalar, hadi dersiniz ki böyle bir iddia, orası yanlış, ama biz buradan tutturalım, bu da yok, öyle bir şey de yok. 

Şimdi değerli arkadaşlarım, ortada bir devlet sırrı var mı? Yargıtay 1942’den bu yana devlet sırrı tanımını koymuş ortaya. En son karar Yargıtay’ın 9’ncu Dairesinin bir kararı var. Diyor ki, “Devlet sırrında suçun oluşması için, bir gizliliğin daha önce ifşa edilmemiş olması lazım; iki, siyasi ve askeri casusluk maksadıyla bilginin temin edilmesi lazım; üç, bir başka ülke yararına ve Türkiye’nin zararına olması lazım; dört, başka ülkeyle ön anlaşmanın gerçekleşmesi lazım” diyor. Bunların hiçbirisi yok, zaten böyle bir şey yok. 

Yine geçiyorum başka bir konuya, aynı olayla bağlantılı. MİT tırları yakalandığında, savcı hâkim oradaki askeri görevliler hep beraber şu anda yargılanıyorlar Yargıtay’da, 16’ncı Ceza Dairesinde. Ne diye? Devlet sırrını açıkladınız diye. Devlet sırrını açıkladılarsa onlar açıkladılar, ifşanın ifşası olur mu? Onlar şu anda yargılanıyorlar, üstelik çok önceden yargılanıyorlar, başladı yargılamaları devam ediyor. Hangi devlet sırrı? 

Geçiyorum başka bir konuya, aynı olayla bağlantılı. 21 Ocak 2014 çok daha önceden, Aydınlık Gazetesi güzel bir gazetecilik çalışması yapıyor ve MİT tırlarıyla ilgili haberi ilk kez fotoğraflı olarak veriyor. Bu olay ortaya, Cumhuriyet yayınladıktan sonra da Aydınlık bir başyazı yazıyor diyor ki, “Evet MİT tırları haberini Cumhuriyet’ten önce yaptık, gelsinler tutuklasınlar.” Yani meydan okuyor, ben gazetecilik yaptım diyor, haberdi diyor bu, MİT tırları vardı ve biz yakaladık ve bu olayı haber yaptık.

Geçiyorum, 15 Ocak 2015, Almoniter internet sitesi ve BBC Türkçe yayına şöyle bir haber geçiyor, 19 Ocak 2014 günü diyor ki, “Tırlarda yapılan arama sonucu düzenlenen devlet sırrı niteliğinde olan belgelerin Hollanda Hıristiyan Demokrat Parti Milletvekilinde olduğuna ilişkin” haber veriyorlar. Yani Hollanda Milletvekilleri zaten bunu biliyor. Biz de bu olayı doğrulatmak istiyoruz. O dönem milletvekili olan Osman Korutürk bir soru önergesi veriyor. Diyor ki, BBC böyle söyledi, öbür internet sitesi de böyle söyledi, bu haber ne kadar doğru? Hollandalı milletvekilinin elinde bu belgeler var mı? Şu ana kadar bu soruya verilmiş hiçbir cevap yok. Ama biz Enis Bey tutuklandıktan sonra milletvekili arkadaşlarım, Hollanda’yla temasa geçtiler. Evet, bilgilerin onların elinde olduğu, görüntülü kayıtlarıyla, buradan yapılan telefon görüşmelerinin tamamı banda alındı. Yani uyduruk kaydırık değil, tamamı banda alındı ve bilgilerin ve belgelerin orada olduğu çıktı ortaya. Yani Hollanda’da bir milletvekilinin elinde olan bir bilgi, ne zamandan beri devlet sırrı olmaya başladı? 

Geçiyorum, Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Diler, 24 Haziran 2015’te “Tırlattılar” diye bir yazı yazıyor. O da diyor ki, malum yapıdan -yani FETÖ’cüleri kastediyor- AE -isimleri veriyor, baş harflerini veriyor- olarak belirttiği kişilerin, tırların aranmasına ilişkin belgeleri Hollanda’da filan milletvekillerine verdiklerini aktarmışlardır. Yani bu olaydan çok önce hükümetin havuz medyası da zaten bu bilgilerin Hollanda’nın elinde olduğunu yazıyor.

Geçiyorum, olayın hemen başlangıcına, 13 Ocak 2015 günü Adana Emniyet Müdürlüğü bir yazı yazıyor. Diyor ki, “19 Ocak 2014’te MİT tırlarında arama yapıldı, Twitter hesaplarında bunlar yayınlandı. Bunların bu bilgilere erişimi yasaklayın.” Adana 1’nci ve 5’nci sulh ceza hâkimlikleri erişime ulaşmayı kesmişler, yasaklamışlar. Yani bu olaydan dört ay önce 18 ayrı sosyal medya hesabından bunların tamamı zaten yayınlanmış. 

Başka bir konuya, Sayın Avni Özgüren, Cumhuriyet’te Hazal Özbarış’la yaptığı bir röportaj var. O röportajda diyor ki; “Tırlara ilişkin belgelerin tek bir DVD halinde bana, Hürriyet’e Milliyet’e ve Taraf gazetelerine zaten gönderildi, ama ben yayınlamadım” diyor; yani herkesin bildiği bir gerçek.

Başka bir şey daha var. Ceza Muhakemesi Kanunu 47 ve 125.maddeler diyor ki, “Devlet sırrı niteliğindeki bir belgeyi ancak hâkim ya da mahkeme heyeti inceleyebilir. Savcı, mübaşir, avukat bunlara bakamaz” diyor. Kim? Kanun söylüyor. MİT tırlarıyla ilgili tutanaklar var, ifadeler var, mübaşirin gözlemi var, savcısı var, avukatı var, herkesin elinde var ve Enis Berberoğlu bir esir olarak orada tutuluyor.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.