CHP Genel Başkan Yardımcı Faik Öztrak: "Ülkemizi devasa bir para yıkama makinesi haline getirdiler"

BURSA ARENA / Haber Merkezi

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, dün partinin MYK toplantısı sürerken bir basın toplantısı düzenledi.

Suriye'de şehit olan Mehmetcik için rahmet dileyen ve Muğla Milas'taki maden ocağında halen göçük altında kalan 3 işçinin kutulmasını dileyen Öztrak konuşmasında özetle şunları söyledi;

TUİK'in bu sabahki 2019 Ocak ayına ilişkin konut satış istatistiklerine göre konut satışları düşmüş. 2018’in son üç ayını kapsayan işsizlik rakamları da ekonomide yaşanan krizin derinliği konusunda bize çok ciddi ipuçları veriyor. Sanayi üretimimiz geçtiğimiz yılın Aralık ayında yüzde 10 daralmış. 2018’in son üç ayında ise sanayideki daralma yüzde 7 olmuş. Üretimde bu boyutta bir daralmayı son olarak 10 yıl önce küresel kriz zamanında görmüştük. Şimdi küresel kriz falan yok dünyada. Yine bu daralma artık sarayın son yaptığı 2018 için büyüme tahmini olan yüzde 3,8 büyümenin de gerçekleşmeyeceğini ortaya koyuyor. 
2018’in son üç ayını kapsayan Kasım ayında resmi rakamlarla işsizlik yüzde 12,3 olmuş. İşsiz sayısı da bir yıl önceye göre 706 bin kişi artarak 4 milyona dayanmış.

Saray yönetimi ne yaptı? Bugüne kadar ekonominin ithalata bağımlılığını azaltacak herhangi bir tedbir aldı mı? Ya da bu ithalata bağımlılığı azaltacak bir maden mi buldu? Bunların hiçbiri yok. Peki ne oldu? Yıllarca ekonomiyi borca batırarak yönettiler. Borcu çeviremeyince, dış piyasalar borç vermeyince ekonomi durdu, ithalatta durdu. Bu nedenle de cari işlemler açığı düştü.

21 MİLYAR DOLAR KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRDİ
2018’de düşen cari açığı da normal yollardan finanse edemediğimiz dikkati çekiyor. Düşmüş ama onu bile normal yollardan finanse edememişiz. Borç bulamamışız. Buna karşılık dışarıya net 4 milyar dolar borç ödemişiz. Bu tabi yetmemiş. Yetmeyince Merkez Bankası’nın kasanındaki dövizlere saldırmışız 10 milyarda oradan harcamışız. Bu da yetmemiş ülkeye 21 milyar doların üstünde kaynağı belirsiz, ne olduğu, kimden, nereden geldiği belli olmayan bir para girişi olmuş. Yani 2018’e baktığımız zaman cari açığın her 100 dolarlık cari açığın 77 dolarını nereden geldiğini bilinmediğimiz bir parayla kapatmışız.

TÜRKİYE’Yİ DEV BİR KARA PARA YIKAMA MAKİNESİ HALİNE GETİRDİLER
Bu kaynağı belli olmayan paranın ne kadar süreceği belli değil. O nedenle de damadın ikide birde dengelendik, dengeleniyoruz demesine rağmen bu dışarıda yeterli güveni yaratmıyor. 2018 yılında döviz piyasaları altüst oldu neden? İşte bunlardan dolayı. Türkiye kendi liginde parası en fazla değer kaybeden ülkeler arasında ve politika faizi en yüksek ülkeler arasında hep ilk üçte yer aldı. Diğer taraftan cumhuriyet tarihinde ülkeye bu boyutta ne olduğu belli olmayan para girişi hiçbir zaman yaşanmamıştı. Bu, Sarayın ve Adalet ve Kalkınma Partisi elinde ülkemizin devasa bir para yıkama makinesi haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Ne yıkanıyor, neyin parası yıkanıyor? Kara para. Neyin kara parası? Eroin mi, içki mi, kaçak sigara mı? G20’nin hiçbir ülkesinde ödemeler dengesinde bu boyutta bir kaynağı belirsiz para görmeniz mümkün değildir çünkü onlarda doğru düzgün ödemeler dengesi istatistikleri tutulur.

DAMAT BAKAN BÜTÇE OKUMAYI BİLMİYOR
Millet kan ağlıyor sosyete damat çıkmış Ocak ayında bütçenin 5 milyar TL fazla verdiğini millete müjdeliyor. Açıkça ifade edeyim iş bilmezliğin, göz boyamanın bu kadarı da fazla! Baştan beri söylüyorum, bütçe rakamlarını okumasını şu anda Maliye Bakanlığı görevini yürüten damat bilmiyor. Yani siz tutacaksınız Nisan ayında size ödenmesi gereken Merkez Bankası’nın 34 milyar liralık kârını alacaksınız bütçeye koyacaksınız Ocak ayında. Bunu da bir güzel harcayacaksınız, seçim nedeniyle faiz dışı harcamaları geçen senenin Ocak ayına göre yüzde 67 yani yüzde 70’e yakın artıracaksınız, gaza basacaksınız ama bu aktardığınız 34 milyar Türk lirası nedeniyle fazla verdiğiniz zaman fazla verdik deyip bu kısmını söylemeyeceksiniz.
Ben şunu açıkça söyleyeyim, Türkiye’nin önümüzdeki üç ayda Ocak dahil bu üç ayda izleyeceği bu boyutta bir seçim harcaması politikası bu ülkenin daha sonra çok ciddi zorluklara girmesine yol açacaktır. Soruyorum ben Nisan ayında gelecekti bu para. Nisan ayında bu para gelmeyecek. O zaman açık ne olacak? Yani şöyle bir hesap yapsak çıkarın bunların erken tahsil ettikleri Merkez Bankası’nın kârından gelen temettüyü. Geçen yıl Ocak ayında 1,7 milyar TL fazla veren bütçe bu yılın Ocak ayında 28,7 milyar TL açık veriyor. Şimdi ne bu? Ondan sonrada fazla verdik diye seçim harcamalarının üstünü kapatmaya çalışacaksınız. Söylüyorum, bu ya göz boyamadır ya da hakikaten bütçe rakamlarını okumayı bilmemektir.

VATANDAŞ KAN AĞLIYOR, SARAY VE MEDYASI GİZLEMEK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR
Ben açık söyleyeyim vatandaş kan ağlıyor ama saray iktidarı ve onun havuz medyası bunu gizlemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Meselenin esasına girmek yerine görüntüsüyle uğraşıyorlar.
Memleketin başına musallat ettikleri hastalıkları tedavi etmek, iyileştirmek yerine hastalığın arazlarını, göstergelerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Peki nasıl örtmeye çalışıyorlar? Kah makyajlama yapıyorlar TÜİK eliyle, kah da dönüyorlar emir komutayla bu arazları geri çektirmeye çalışıyorlar. Bunlar için önemli olan bir tek şey var 31 Mart’a kadar zarfı düzgün göstermek, mazrufla hiç uğraştıkları yok. Yani işin içeriğine, işin temel nedenlerine hiçbir şekilde bakmıyorlar.

SARAY SADECE SİYASETTE DEĞİL EKONOMİDE DE DESPOTLAŞIYOR
Şimdi tabi bir başka gerçek daha var. Saray siyasette hızla otoriterleşiyor. Ama bu iş sadece siyasette kalmıyor. İşte bu arazların üstünü örtmeye çalışırken market zincirlerine tehdit telefonları açılıyor. Baskıyla fiyatlar düşürülmeye çalışılıyor. Enflasyon ve işsizlik gibi temel verilerde gerçek durum TÜİK’in hesap oyunlarıyla gizleniyor. Bankalar lisans iptalleriyle tehdit ediliyor, özel mülkiyet ve miras hukuku yok varsayılıyor. İktidar sadece siyasette değil, ekonomide de giderek despotlaşıyor. Bunun sonu ne olur? Bunun sonu açık söyleyeyim yatırım havuzunun daha da kuruması olur, işsizlik ve fakirliğin daha da artması olur. Bunun sonu meyve sebze kuyruklarının ardından, ampul, yağ, margarin, deterjan kuyruklarının gelmesi olur.
Bir tek şeyi hatırlatmak istiyorum sizlere. 2001 yılında Türkiye tarihinin en ağır krizlerinden birini yaşadı. Ama 2001 yılında hiçbir zaman meyve, sebze tezgahları önünde kuyruk olmadı. Bugün anlatıyorlar işte varlık kuyruğuymuş bu, yokluk kuyruğu değilmiş falan. Şuna cevap versinler, 2001 yılında meyve, sebze tezgahlarının önünde hiçbir zaman kuyruk olmadı.

FİYATLAR PAZARA GELMEDEN TARLADA UÇMUŞ
TÜİK en son açıkladığı tarım ürünleri üretici fiyat endeksi Ocak ayında yüzde 8,3 artmış. Peki Ocak’ta gıda fiyatları ne kadar artmıştı? Yüzde 6,9. Demek ki, tarladaki fiyat raflardaki ve sofralardaki fiyattan daha hızlı artmış. Kızıyorlar ama yine söyleyelim Ocak ayında tarlada fiyatı en çok artan ürünler: Patlıcan yüzde 65; Dolmalık biber yüzde 48; Domates yüzde 48 olmuş.

BUNU SÜRDÜREMEZSİNİZ, ÜRETİCİYİ BATIRIRSINIZ
Yani daha pazara gelmeden, markete gelmeden tarlada fiyatlar uçmuş. Telefonla tehdit edilen marketlerde sebze meyve satış fiyatları alış fiyatının altında. Bunu etiketlere baktığınız zaman görüyorsunuz. Alış fiyatı 7 küsur diyor, satış fiyatı 4 küsur diyor. Bunu sürdürmek mümkün değil. Üreticileri batırırsınız. Sadece marketleri değil, üreticileri de batırırsınız. Sonunda bu üreticiyi de yansıyacak. Sorun burada arkadaşlar! Çiftçinin girdi maliyetlerini düşürmeden, sofradaki yangını söndüremezsiniz. Mazotun, gübrenin, tohumun, fidenin, ilacın fiyatı almış başını giderken; raflardaki ürünün fiyatı düşmez. Emirle düşürseniz bile bu kalıcı olmaz. Böyle giderse deminde söyledim üreticiyi batırırsınız.

SARAYA TAVSİYE: TARIM BAKANI İLE DIŞİŞLERİ BAKANININ YERİNİ DEĞİŞTİRSİN
Sarayın kibir abidesi de, damadı da, atadıkları Tarım Bakanı da meseleyi anlayabilmiş durumda değil. Bu arada Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’nu tebrik ediyorum. Bu tanzimli satış konusunda iktidar kanadından aklı başında tek açıklama ondan geldi. Dışişleri Bakanı çiftçinin girdi maliyetini düşürmek için ilaçta ve gübrede de gerekirse tanzime gidebileceklerini söylemiş. Bir yerden tanzime başlanacaksa en doğru yer burasıdır. Madem milletin kesesinden tarım kredi kooperatiflerine bir zarar görevi veriliyor; bu görev en doğru şekilde yapılmalıdır. Ancak bu da tek başına yetmez. Çiftçinin kara gün dostu olan ama şimdilerde ortalarda görünmeyen Toprak Mahsulleri Ofisi yeniden çiftçinin dostu yapılmalıdır. Çukobirlik, Fiskobirlik, Tariş gibi çiftçiye omuz veren kooperatif ve birlikler yeniden ayağa kaldırılmalıdır. Ve tabi en önemlisi de çiftçiye Tarım Kanunu’nda öngörülen destekler eksiksiz ödenmelidir, tamı tamına ödenmelidir. Ürünü çiftçiden pazara getiren zincirde bir an önce ıslah edilmelidir.
Bu arada saraydaki kibir abidesine bir tavsiyemiz var. 31 Martta tadacağı ağır seçim yenilgisinden sonra yapmak zorunda kalacağı kabine değişikliğinde Tarım Bakanıyla Dışişleri Bakanı’nın yerlerini değiştirsin. Tarım Bakanı ülkemizin dışişlerini Sayın Çavuşoğlu’ndan daha kötü yönetemez. Ancak Dışişleri Bakanının ülkemiz tarımını, mevcut Tarım Bakanından daha iyi yönetebileceği anlaşılıyor. Bu potansiyelle ben Tarım Bakanı olacak Dışişleri Bakanının Fransa’dan da şövalye ödülünü almaya namzet olduğunu düşünüyorum.

ÖNCE VATANDAŞIN VE ŞİRKETLERİN BORÇLULUK DURUMU DÜZELTİLMELİ
Saray iktidarının bugün ekonomide bir tane önceliği var: Döviz kuru ve faizi 31 Mart akşamına yani oy sandıkları kapanana kadar kontrol altında tutmak, kendilerine seçim kazandıracağını düşündükleri kredi ve bütçe harcamalarına da tam gaz devam etmek. Hafta sonu Merkez Bankası yayımladığı bir kararnameyle mevduata uygulanan zorunlu karşılıklarda vadesine göre yarım puanla bir puan arasında indirimler yaptı. Neye yarıyor bu? Bu indirimleri yatığınız zaman kredi maliyetlerini aşağıya çekiyorsunuz, bankaların düşük faizle kredi vermelerini kolaylaştırıyorsunuz güya. Ne yapılıyor yani faizleri düşürmeden? Dışarıdaki yatırımcıları ürkütmeden, içerdeki yatırımcıları ürkütmeden ucuz kredi vermenin yolları aranıyor. Ama bu da işe yaramıyor neden? Çünkü konu kredi vermek değil Türkiye’de. Şirketlerin ve vatandaşların bilançolarını düzeltmeden onların kredi almaları mümkün değil. Yani önce şirketlerin ve vatandaşların borçluluk durumunu düzelteceksiniz, bunların borçlarını, harçlarını geri öder hale getireceksiniz.

MERKEZ NE İSA’YA YARANABİLİR NE MUSA’YA
Bunları yapıyor ama ben size söyleyeyim yine Merkez Bankası günün sonunda ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilecek. Merkez Bankasının olağanüstü faiz artışlarıyla, zar zor sağlamaya çalıştığı güven; yine yok olup gidecek. Bu sabah baktım havuz medyası yeniden faizi düşür çığlıkları atmaya başlamış. Artık saklanamayacak bir gerçek var. 24 Haziran’da tek adam parti devletine geçişle birlikte ekonomide çok zor günler başladı. Toparlanmanın ön koşulu, ekonomide güven verecek güçlü bir programın yine güven verecek liyakatli, hukuk devletine sahip çıkan kadrolar eliyle uygulamaya konmasıdır. Bu olmadan kimse geleceğe güvenip kredi almaz, yeni borca girmez.

SARAY YATIRIM DANIŞMANLIĞINI BIRAKSIN
Ancak Damat Bey ekonominin ehil ellerde olmadığını tüm dünyaya göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Birkaç gün önce “siz dolarları elinizde tutmaya devam edin bakın ne olacak. Bu iş böyle” deyiverdi. Şimdi bu bir tehdit mi, tahmin mi ne olduğu belli değil. Yani siz bununla döviz tevdiat hesaplarına dair bir düzenleme mi getireceğinizi söylüyorsunuz? O zaman bunu açıklayın; bir kere ağızdan çıktıktan sonra açıklanmazsa belirsizlik yaratır, yapmasını beklediğiniz etkinin tam tersini yapar uyarıyorum. Eğer bu bir tahmin ise bu sözleri de vatandaşlarıma söylüyorum hiçbir şekilde ciddiye almayın.

AĞIZLARINDAN ÇIKANI KULAKLARI DUYMUYOR
Gerçek demokrasilerde görülmeyen, seviyesiz, halkı kin ve düşmanlığa sevk eden, toplumu ayrıştıran, bölen ve nefret üzerine kurgulanmış bir kampanya maalesef yürütülüyor kibir ittifakı tarafından. Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, kendi ittifakı dışında kalan ve Mecliste bugün görev yapan tüm siyasi partileri çete olarak ilan edebiliyor. Kimse kusura bakmasın herhalde kendisinin ağzından çıkanları kulakları duymuyor. Memlekette çiftçiden kabzımala, marketçiden, üreticiye hain ve terörist ilan etmedikleri kimse kalmadı. Sarayın kibir abidesi ve onun bekçisi üç belediye kaybetmemek için önlerine gelen herkese terörist yaftası yapıştırıyorlar. Atama bakanları da onlardan geri kalmıyor maşallah. Bu zevat kendi koltuklarının bekası için milletin ve tüm toplumun birliğini beraberliğini bozmaktan hiçbir çekince duymuyorlar. Ama biz sarayın sancısını çok iyi anlıyoruz.

Daha sonra geçilen toplantının soru cevap bölümünde ise şu diyaloglar yaşanıldı;

Soru- Efendim FETÖ tartışması sürekli devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Temmuz gecesinde meydanlara çıkanlar sadece AK Parti ve MHP tabanları demişti. Sizden de tepkiler gelmişti. Dün MHP’den cumhur ittifakından Cemal Enginyurt Amasya’da konuştu o da şöyle bir cümle kurdu, 15 Temmuz gecesinde CHP’lisi, MHP’lisi, Saadetlisi, Büyük Birlik Partisi hep birlikte meydandaydık kavgayı bıraktık omuz omuza mücadele ettik dedi. Bu çıkışı nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Doğrusu Cemal Enginyurt’un söylediği. Zaten Meclis’e de ilk girenler arasında bizim arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız vardı. Gerçekten bunu şu veya bu partiye 15 Temmuz akşamında yaşananları şu veya bu partiye mal etmek çok büyük haksızlık, çok büyük ayıp diye düşünüyorum. Ama artık gidilecek tutturulan noktanın sonu yok. Her türlü şeyi ağızlarına geldiği gibi söylüyorlar. 15 Temmuz’da sokaklara çıkıp direnenlerin, Meclis’te direnenlerin arasında şu veya bu parti ayrımı yoktu. Tüm vatandaşlarımız oradaydılar.
Soru- Bugün aslında mecliste önemli bir sürecin başlangıcı olacak. Bugün Binali Yıldırım’ın istifa etmesi bekleniyor. Ardından da yarın o istifa dilekçesi Genel Kurulda okunacak ve süreç başlayacak yeni Meclis Başkanlığı seçimi için. Cumhuriyet Halk Partisinin adayı kim olacak? Bu noktada özellikle MHP’nin önemli bir açıklaması olmuştu ve AK Partinin adayını destekleyeceklerini söylemişti. Sizde bir millet ittifakı olarak Meclis Başkanlığı seçimlerinde de bir ittifak kuracak mısınız?

Faik ÖZTRAK- Arkadaşlar daha henüz bu konular belli değil. Bunları tabi ki kendi aramızda tartışacağız ona göre de size gerekli bilgileri vereceğiz.
Soru- Öncelikle DSP’de yaşanan gelişmeleri soracağım. DSP’ye geçişleri nasıl değerlendiriyorsunuz? İkincisi de 31 Mart’a sayılı günler kaldı takdir edersiniz ki. İstanbul’da kazanma iddianız var mı? Kazanamadığınız takdirde kim sorumlu tutulacak?

Faik ÖZTRAK- Şimdi birincisi şunu söyleyeyim, DSP’yle bizim herhangi bir sorunumuz, problemimiz olmaz. Ama bizden aday olamadıkları için DSP’ye geçip aday olan arkadaşlarımızla ilgili bir etik sorun olduğu ayan beyan ortadadır. Ve bunu yapan arkadaşlarımızın yani kendi partisine aday olmadığı için terk eden arkadaşlarımızın Allah muhafaza belediye başkanı seçilirlerse bize ne yaparlar diye milletimizin böyle bir görüşü olduğunu da ben duyuyorum. Yani partisini bu kadar kolay terk eden vatandaşı da çok kolay ortada bırakır diye bir görüşü var milletimizin. Bu görüşü duyuyorum.
Diğer sorunuza gelirsek, biz sadece İstanbul’da değil Ankara’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Bursa’da ve şuanda Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal demokrat yeni belediyecilik anlayışıyla tanıştırdığımız yeni büyükşehirlerde başarılı olacağımızı biliyoruz, görüyoruz. Bizim böyle bir korkumuz yok. Ama bizi sürekli kavgalı evmiş gibi gösterenlerin, her gün ittifak yaptıkları şehir sayısını artıranların öyle görüyorum ki çok ciddi korkuları var. Biz İstanbul’u da alacağız, diğer yerleri de alacağız. Ama İstanbul’u verme korkusu, diğer yerleri verme korkusu öyle anlaşılıyor ki kibir ittifakının bacalarını sarmış.

Soru- Sorulan soruları bir adım daha öne götürmek istiyorum ben. Meclis Başkanlık seçimiyle ilgili Engin Altay’ın ismi geçiyor efendim. Acaba bu isim doğru mudur, teyit eder misiniz? Bir ikincisi de DSP’yle ilgili olarak da DSP ittifak görüşmelerinde bize hiçbir teklif gelmedi açıklaması yaptı Genel Başkan Önder Aksakal. Siz nasıl değerlendireceksiniz bu açıklamayı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi şunu söyleyeyim, Meclis Başkanlığı seçimi meclis grubumuzun işidir. Meclis grubumuz bu konuyla ilgili olarak bir karar verdiğinde Genel Başkanımızla birlikte bu konuyu da kamuoyuna açıklarlar. Benim bildiğim kadarıyla DSP’yle ilgili olarak da bir işbirliği yapma çağrısının ilgili Genel Başkan Yardımcılarımız tarafından götürüldüğünü biliyorum, duydum yani.

Soru- Efendim bu konuyla ilgili DSP Genel Başkanı Sayın Önder Aksakal sabah saatlerinde bir açıklaması oldu. Sayın Oğuz Kaan Salıcı’yla Seyit Torun’un DSP Genel Merkezine geldiklerini söyledi ancak bir ittifak konusunu gündeme getirmek için değil, bizden ayrılan partililerin DSP’den aday olmaması ricasını iletmek için geldiklerini ifade etti efendim. Neler söylersiniz?
Faik ÖZTRAK- Eğer ortada bir işbirliği talebi yoksa her iki Genel Başkan Yardımcımızın da bizden ayrılanları aday yapmayın talebini götürmelerinin hiçbir anlamı yoktur. İki Genel Başkan Yardımcımız eğer DSP’ye gittilerse bu konuşma daha başlarken başta bir işbirliği talebi olduğunu düşünüyorum arkadaşlar. O konuşmada ben yoktum ama başta daha başta bir işbirliği talebi olduğunu düşünüyorum. Demek ki, meramlarını tam olarak anlatamamışlar diye düşünülebilir. Ama zannetmiyorum arkadaşlarımızın her ikisinin de velakati meramlarını anlatabilme kabiliyeti en üst seviyededir.

Soru- Sayın Cumhurbaşkanı dün bedelli askerliğinde içinde bulunduğu yeni bir askerlik sistemini açıkladı. CHP’nin bu sisteme bakışı nasıl?
Faik ÖZTRAK- Şunu söyleyeyim, önce Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının açıklamasına değineyim izin verirseniz. Kendisi bundan 10 ay önce çıktı dedi ki, gündemimizde bedelli askerlik yok, bedelli askerliği gündemimize alırsak şehitlerimize saygısızlık etmiş oluruz. Bugün ise artık bedelli askerliğin her türlü alternatifi, her türlü yolu konuşuluyor. Bu çok açık seçik bir şeyi gösteriyor. Seçimleri kaybetme korkusu sarayın bütün bacalarını sarmış durumda.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.