Bu kelimeyi eğer uluslararası futbol müsabakalarına ilgi duyuyorsanız mutlaka görmüşsünüzdür. Türkçe anlamı saygı olmakla birlikte, farklı anlamlar da taşımaktadır. UEFA’nın başlattığı “Saygı Kampanyası” çok önemli bir saygı fikrini teşvik ediyor: rakip oyunculara, antrenörlere ve görevlilere, hakemlere ve destekçilere saygıyı kapsıyor. Saygı kampanyası, UEFA tarafından Avusturya ve İsviçre'deki UEFA EURO 2008 turnuvasında, eski UEFA Başkanı Michel Platini tarafından başlatılmıştı ve halen devam ediyor.

Türkiye’de siyasette de bir RESPECT kampanyasının başlatılması gerekiyor. Ancak bunu başlatması gereken Cumhurbaşkanlığı makamı da artık tarafsızlığını yitirmiş durumda. Adına başkanlık denen, ama öyle de olmayan bu yeni ucube siyasi sistemde Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığını nasıl yitirdiğini maalesef yerel seçimlerde gördük.

Demokrasinin olmazsa olmazı yerel yönetimler, seçimler sonucunda merkezi yönetimin baskı ve tehditleriyle karşı karşıya kalmış durumda. Bizzat devletin başı olan Cumhurbaşkanı, AKP başkanı sıfatıyla kendilerinden olmayan belediyelerin, kendileriyle uyum içinde çalışamayacağını, il ve ilçe belediye meclis üyelerinin çoğunluğunun kendilerinde olduğunu belirterek, kendi partilerinden başkan seçilmeyen belediyeleri ve başkanlarını “topal ördek” olarak nitelendiriyor. Kısaca kendi parti adayı olmadığı halde seçilen yeni belediye başkanlarına aba altından sopa gösteriyor. Acı olan ise aslında bu tehdit bu kişilere değil, onları seçen halka yöneliktir. Çünkü bu belediye başkanı bulunduğu bölgenin insanına daha iyi hizmet etmek için aday olmuştur. Onların başarısız olması için çalışmak aslında AKP adayına oy vermediği için halkı cezalandırmak anlamına gelmektedir.

İktidarın ve medyanın bütün gücünü elinde bulunduran ve bunu seçim öncesinde ve sonrasında hoyratça kullanmaktan çekinmeyen AKP, muhalefeti hile yapmakla suçluyor. Daha önce hiç yapılmayan şekilde sandıklar tekrar tekrar sayılırken ve biz cambaza bakarken neler olduğunu ise bilmiyoruz.

Ancak AKP iktidarının gözden kaçırdığı (belki de kaçırmadığı ve korktuğu) bir gerçek var. İstanbul ve Ankara’da, Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ sadece kendi partilerinin destekçilerinden aldıkları oylarla değil, özellikle feraset sahibi AKP seçmeninden de oy alarak seçilmişlerdir. Bunun en önemli göstergesi Erdoğan’ın açıklaması içinde de yer almaktadır “AKP’nin belediye meclis üyesi sayısı daha fazladır”. Bu durumu şöyle açıklayayım: Yerel seçimlerde, seçmen kendisine verilen zarfa, 3 oy pusulası ve muhtar adayı tercihini belirleyen bir kağıt koymuştur. Zarfa konulan üç oy pusulasının; biri il belediye başkanı; ikincisi ilçe belediye başkanı ve üçüncüsü ise belediye meclis üyesi içindir. AKP’nin seçimi kaybettiği İstanbul ve Ankara ilinde, belediye meclis üyesi oyları daha fazla çıkarken, büyükşehir belediye başkan adayları daha az oy almıştır. Bu nasıl olmuştur? Seçmen belediye başkanı olarak Ekrem İMAMOĞLU veya Mansur YAVAŞ’a oy verirken, belediye meclis üyeliği için kendi partisine oy vermiştir. Yani halk artık öfke ve tehdit dilinden bıkmıştır.

Konunun Erdoğan’ı hiddetlendiren bir yönü daha vardır. Özellikle İstanbul ve Ankara’daki seçimlerde, Erdoğan kendisini ortaya koymuş, medya ve meydanlardaki orantısız seçim çalışmalarına bizzat katılmış ve bunu küçük ortağıyla birlikte bir beka meselesi olarak tanımlamıştır. Buna rağmen seçmen Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ’a oy vermiştir. Kaybeden Binali YILDIRIM ve Mehmet ÖZHASEKİ değil, bizzat Erdoğan’ın kendisidir.

Ekrem İMAMOĞLU ve Mansur YAVAŞ’ın, ne kadar çarpıtılırsa çarpıtılsın, ancak AKP’li seçmenin de oy vermesi ile seçilebileceğini matematik bilimi göstermektedir. Kaç seneden beri karşısında zayıf muhalefet liderlerini alarak güreşen Erdoğan’ın, artık karşısında kendi partisinden de oy koparabilen, çok ciddi rakipleri vardır. İşte Erdoğan’ın asıl tahammül edemediği ve beka meselesi haline getirdiği konu da budur.

Üstelik bu yeni rakipler halka öfke ve tehdit diliyle değil, sevgi ve anlayışla kucak açmaktadır. Bu dilin ve davranış şeklinin, ne kadar başarılı olduğunu gösteren bir diğer örnek, şimdiden yaşayan efsane olmuş “Kominist Başkan” lakaplı Mehmet Fatih MAÇOĞLU’dur.

Bu başarılı örneklerin siyaset dili, sevgi ve saygıya dayanmaktadır. Bu dili ve davranış modelini özümseyemeyen ve halkı tehdit eden eski kindar siyasetçilerin artık ülkemizden önümüzdeki seçimlerle temizlenmesini diliyorum. Umarım Ekrem İMAMOĞLU, Mansur YAVAŞ ve Mehmet Fatih MAÇOĞLU’nun liderlik ettiği ve başarılı olan diğer belediye başkanları tarafından da benimsenen bu dil ve anlayış, Türk siyasetinin önümüzdeki dönemde ortak dili olur. Bu yeni siyaset şekli, Türk siyasetinde, kendisinden olmayan seçmen ve seçilenlere karşı RESPECT kampanyasına dönüşür.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.