Sözleşirlerken, genç kız komik olsun diye, araları elli metre kadar olan Seçkin Sitesi ile Yüksel Kardeşler Sitesi’nin arasında buluşalım demişti. Orada buluştular. Kızın gözlerinin içi gülüyordu. Dalgalı saçlarını topuz yapmıştı. Bu da onun güzelliğine güzellik katıyordu. Üzerinde fıstık yeşili bisiklet yaka bir tişört, altında da buz mavisi bir kot şort vardı. O an, delikanlı kızın çok zevkli biri olduğunu düşündü. Kendisi de, omuzlarına gelen saçlarının cazibesini daha iyi sergilemek için saçlarına fön çekmişti. El sıkıştılar. Işıklar içinde daha bir güzel olan caddede, Büyük kumla yönüne doğru yürümeye başladılar. Cadde çok kalabalıktı ama onlar bu kalabalığın farkında bile değillerdi. Bir süre konuşmadılar. Bir dondurmacının önünden geçerken, delikanlı gülen gözleri eşliğinde kıza, “hadi dondurma yiyelim. Buranın dondurmaları çok güzeldir.” dedi.

Küçük kumlanın sonuna doğru kalabalık azalıyor, sitelerin bittiği yerde villalar başlıyordu. Dondurmalarını yerken, üç katlı bir villanın önünde, villanın bahçesinden caddeye sarkan ve bir görsel şölen sergileyen sakız çiçekleri kızın dikkatini çekti ve içten bir şekilde, “ayy, ne güzel, koparabilseydim.” dedi. Çiçekler epey yüksekteydi. Elindeki dondurmayı kıza verdi ve “sakın yeme ama” demekten de geri durmadı. Kızın şaşkın bakışları, sağa sola bakındı. Yakınlarında kimse yoktu. Kaşla göz arasında, kıvrak bir hareketle villanın bahçesiyle, caddenin sınırını çizen duvara tırmandı. Kokusu o an belki de evrenin en uzak köşesinden bile duyulan,o beyaz çiçeklerden topladı. Bir elinde çiçekleri sıkı sıkı tutarak, aynı kıvraklıkla duvardan atlayıverdi. Kız, yine utanmıştı. Hayranlıkla karışık sitemli bir sesle delikanlıya: “ne yaptın, ya yakalansaydın..” diye çıkıştı. Delikanlının gözleri kızın güzel yüzüne takıldı kaldı kız o kadar güzeldi ki, bu güzellik delikanlıyı büyülemişti. Olduğu yerde öylece kaldı. Kız bu duruma şaşırdı. Hafifçe gülerek, hala gözlerini bile kırpmadan kendisini izleyen delikanlıya hafif alaylı bir şekilde, “heey kandıralı sözlerimi duymadın mı, ya yakalansaydın..” dedi. Delikanlı toparladı. Kıza gözleri parlayarak, “ama yakalanmadık ki" dedi. Kız bir yandan için için gülerken, bir yandan da kızmış gibi yaparak delikanlıya sözde bir yumruk vurdu. Delikanlı elindeki çiçeklerden bir kısmını kızın kulaklarına takarken, diğerlerini de bir buket haline getirerek kıza sundu. Kız, dudağında oluşan anlatılmaz güzellikteki tebessümü eşliğinde delikanlıya, “delisin sen !” dedi. Delikanlı da kıza, “deli değil, zır deliyim diye cevap verdi. Kız sesli bir şekilde gülmeye başladı. Yine delikanlıya sözde bir yumruk attı. Delikanlı “vaavv yumruğun ne kadar da güçlü, yoksa şu an karşımdaki hanımefendi bir boks şampiyonu mu” diye takıldı. Kız sevgiyle delikanlıya baktı. Kızı güldürmek delikanlının çok hoşuna gidiyordu. Kız, elinde sıkı sıkıya tuttuğu çiçeklerle delikanlıyla ağır ağır yürürken, o an delikanlının aklına; üniversitede Yazılı Anlatım Hocasına yaptığı ve sınıfı kırıp geçirdiği bir şaka aklına geldi. Kıza anlatmaya başladı, “Hoca İngilizce konuşurken, telaffuzu abartır, İngilizler gibi konuşmak için kendini paralardı. Bu durumlarda da çok komik durumlara düşerdi. Dersi de çok sıkıcıydı. Herkes zilin çalmasını dört gözle bekliyordu. Hoca da tahtada kendi kendine bir şeyler anlatıyordu. Dersin ortalarına doğru, okuduğumuz parçayla ilgili yine kelimeleri uzatarak, “vaat heev vi gaat in konkluşıın paaaatt” (Sonuç bölümünde ne öğrendik) dedi. Ben de, onun duymayacağı şekilde arkada bizim grubun oturduğu bölümde onun taklidini yaparak: “vaat heev vi gaat in konkluşıın paaatt” demiş ardından da son söylediği sözcük olan, "paaatt” sözcüğüne, “küüütt” sözcüğünü ekleyivermiştim. Bunalan sınıf kahkahayı koyuvermişti. Hoca sesin nereden geldiğini anlayamamış, ortadaki gruba, "bir durum mu var arkadaşlar?” demişti. Bunun üzerine ben gayet pişkin bir şekilde: “Yok bir durum sayın hocam, devam edin lütfen demiştim” dedi. Delikanlı bunu jest ve mimikleri eşliğinde anlatmayı bitirdiğinde genç kız kırılıyor, gözlerinden yaşlar geliyordu.. Delikanlı parmağıyla birbiri ardına gelen yaşlardan bir damla alarak, onu kızın mest olmuş bakışları arasında öptü. Kız da o an, sırf bir şey yapmış olmak için delikanlının kepini yan tarafa çevirdi. Vakit geceye yakındı. Delikanlı, kızın “gitmem gerek, evden beklerler.” diyeceğini biliyordu. İçinden bunu olabildiğince geç söylemesini diledi. Kız, “kumsalda oturup yakamozu seyredelim mi?” diye sordu. Delikanlı hafifçe başını aşağıya salladı. Kumsal tenhaydı. Epey uzakta insanlar oturup, çay içiyorlardı..

Az ötedeki küçük bir kayalığın yanındaki kumlara oturdular. Ay’ın insanı alıp götüren masalsı ışığı, hafif dalgalı denizin serin sularına yansıdığında, ay ışığı nazlı dalgalarla dans ediyor gibiydi. Arkadaki tavernadan, duygu yüklü Ferdi Özbeğen şarkıları duyulmaya başladı, kulak kabarttılar. Bir süre hiç konuşmadan, bu modası hiç geçmeyen şarkıları dinlediler. Sanatçının en güzel şarkılarından biri, caddeden geçmekte olan iki, “kafası iyi” kafadarın bağırışlarıyla gümbürtüye gitti. Delikanlıyla, kız bu duruma epey güldüler. O zamanlarda sık sık olduğu gibi, hemen hemen bütün Küçük kumlada elektrikler gitti. Kız tir tir titremeye başladı. Karanlık korkusu vardı. Bir anlık şaşkınlığı üzerinden atan delikanlı, kolunu kızın omuzuna attı. Minik bir kedi yavrusu gibi büzülen kız, delikanlının kendisini şefkatle sarmasından büyük bir mutluluk duydu. Korkusu büyük ölçüde geçti. Delikanlı, kızın, hafif rüzgarda salına salına uçuşan altın ışıltılı saçlarını okşamaya başladı. Ayın olanca güzelliğiyle aydınlattığı kumsalda kız, hafifçe dönerek, delikanlıya baktı. Delikanlı da ona. İkisi de o an konuşmanın bir anlamı olmayacağını bildiğinden konuşmadılar. Kendilerini romantizmin kaçınılmaz esaretine bıraktılar. Delikanlı çoktandır kızın elini tutmaya can atıyordu. Bunu yapmak için fazla bir çaba sarf etmedi. Eli kendiliğinden, kızın eline gitti. Önce dokundu. Sonra parmakları, sevdiği kızın parmaklarının üzerinde dolaştı. Nihayetinde iki el sevdayla birbirine kenetlendi. Kız mırıltıyı andıran sesiyle zorlukla : “gitmeliyim, geç oldu” diyebildi. Delikanlı rahatlatıcı ses tonuyla: “biliyorum sevgilim, biraz daha elektriklerin gelmesini bekleyelim. Gelmezse, söz ben seni götüreceğim.” diye cevap verdi. Bu sözü söyler söylemez, sevdiği kızın, evrende eşi ve benzeri olmayan saçının kokusunu doya doya ciğerlerine çekti. Kız minik elleriyle sevgilisinin yanaklarını okşamaya başladı. O esnada açık denizde, tam da yakamozun üzerinde bir hareket fark ettiler. Önce ne olduğunu anlayamadılar. Bir süre sonra bunun ne olduğunu görebildiler. Bir yunus balığı suya dala çıka, iki aşığı selamlıyorlardı. İkisi de mutlulukla yunus balığına el salladılar. Yunus balığı türlü oyunlar, türlü hokkabazlıklar yaparak ve yüzgeçlerini sallayarak gözden kayboldu. İkisi de, o an aynı şeyi düşünüyorlardı Gördükleri gerçek miydi, yoksa hayal miydi? Şaşkın şaşkın birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Derken aynı yerde başka bir kıpırtı gördüler. Bu kez ilk bakışta bunun ne olduğunu fark ettiler. Fark ettiler fark etmesine ama gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu zira gördükleri bir deniz kızıydı. O da el sallıyordu. Parmaklarıyla gözlerini ovuşturdular. Tekrar gözlerini açtıklarında deniz kızının kendilerine daha çok yaklaştığını gördüler.

Genç kız ve delikanlı ayağa fırladılar. Denizkızı biraz daha yaklaşınca, delikanlının gözleri fal taşı gibi açıldı zira denizkızının yüzü Selin’in yüzüydü. Selin ve Tamer bu manzara karşısında büyülenmişlerdi. Denizkızıyla onlar arasında çok az bir mesafe kala, denizkızı iki sevdalıya el sallayarak geri döndü ve yüzerek gözden kayboldu. İki sevgili, oldukları yere çöktüler ve bir süre öylece kaldılar. Kaldılar kalmasına ama belli ki, gecenin onlara sürprizleri bitecek gibi değildi..

Uzun süredir Selin ve Tamer’e hayranlıkla göz kırpmakta olan binlerce yıldızdan biri, diğerlerinin biraz daha önüne çıkarak ve elindeki şeker pembesi ip merdivenini olduğu yerden aşağı doğru bırakıverdi. Merdiven nazlı bir gelin edasıyla döne döne iki aşığın önünde durdu. Gökyüzündeki neşeli yıldız mavi gözlerini onlara kırparak: “hadi, daha ne duruyorsunuz, gelsenize yukarıya.” diye seslendi. İçlerinden, “yok artık.” diye düşünen genç kızla, delikanlı zarafetle örülmüş bu merdivenden ağır ağır yukarıya çıkmaya başladılar. Son basamağı da çıktıklarında, çevrelerinde birbirinden güzel yıldızlar vardı. İpi aşağıya bırakan yıldız, genç kızla delikanlıya dönerek, “dakikalardır yukarıdan sizi izliyoruz. Evren kurulduğundan beri, sizin kadar birbirini seven sevgili görmedik..” dedi. Kız ve delikanlı içtenlikle yıldıza gülümsediler. Delikanlı sevimli yıldızdan izin alarak oradaki en güzel yıldızlardan görkemli bir taç yaptı. Binlerce yıldızın coşkulu bağırışları arasında genç kızın güzeller güzeli alnına taktı. Yıldızların kutlamayı bitirmeye niyetleri yoktu. Yanıp sönerek, dünyada hiç bilinmeyen renklerle tadına doyulmaz bir festival sundular. Bir müzik başladı. Daha önce hiç duyulmayan, dinleyeni mest eden bir dans müziği. Delikanlı sevgilisini dansa kaldırdı. Yıldızlar iki sevgiliyi seyrederken, oldukları yerden dansa eşlik ediyorlardı.

Elektrikler kesildikten bir süre sonra, genç kız, başı sevgilisinin omuzunda olduğu halde uyuyakalmıştı. Bütün bu anlatılanları da rüyasında görmüştü.. Delikanlı da, o rahatsız olmasın diye neredeyse nefes bile almadan öylece kalmıştı. Elektrikler geldikten sonra da, o uyanıncaya kadar kıpırdamamıştı. Kız uyanınca, delikanlıya yaşamaya doyamadığı bu rüyayı uzun uzun anlattı. O, rüyasını anlatırken, delikanlı da sevgilisinin saçlarını okşuyordu. Genç kız, neden sonra eve çok geç kaldığını hatırladı. Sevgilisine telaşeyle: “hadi kalk, bir an önce gidelim.” dedi. Delikanlı, kızı sitenin önüne bıraktığında saat bire geliyordu..

Genç kız eve daha önce hiç bu kadar geç kalmamıştı. Özellikle babası küplere binmişti. Zaten barut gibi bir adamdı. Bu olay da onun üzerine tuğ dikmişti. Kız delikanlıyla sahildeyken, kızının arkadaşları bütün akşam ve gece boyunca sitenin önünde oturarak sohbet etmişlerdi. Kızın babasıyla, annesi yan sitedeki arkadaşlarına oturmaya gitmişler, dönüşte kızlarını arkadaşları arasında görememişler, meraklanmışlar arkadaşlarına kızının nerede olduğunu sormuşlardı. Onlar da bilmediklerini söylemişlerdi. Hal böyle olunca ikisi de meraklanmışlar; vakit ilerledikçe bu merak yerini endişeye bırakmıştı. Kız döndüğünde, adam bunun acısını çıkartmıştı.

(Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.