O gece ikisinin de gözüne uyku girmedi. Öğle saatlerinde delikanlı kızı aradı. Telefona babası çıktı. Kalın sesiyle: “efendim” dedi. Delikanlı sesini çıkarmadı. Zaten adam kendisinden hiç hoşlanmamıştı. Şimdi kalkıp da ona, “kızınızın yere düşürdüğü çantayı yerden almıştım, hatırladınız mı?” diyemezdi ya. Sustu. Adam bu kez sinirli bir ses tonuyla, "kimi aradın kardeşim, kimsin ?” diye bağırdı. Delikanlı telefonu kapattı. Şansını bir başka sefere denemeliydi.

Akşamüstüne doğru bir daha aradı. Bu kez de, kızın kardeşi telefondaydı. Delikanlı şanssızlığına yanarak telefonu yine kapattı. O gün bir daha arayamazdı; aksi halde durum sıkıntılı bir hal alabilirdi. Kızı da görmeyi çok istiyordu. Baktı olacak gibi değil, Yüksel Kardeşler Sitesi’nin bahçesinin 0 olmasını dileyerek kızı beklemeye başladı. Üç saatten fazla bekledi ama anlaşılan oydu ki; şans yine onun yanında değildi. İstemeye istemeye Seçkin Sitesi’ne döndü. Sitenin ön bahçesinde muhabbet eden arkadaşlarına katıldı. O gün telefon çaldığında, babasına ve kardeşine cevap vermeyen kişinin delikanlı olduğunu biliyordu. Biliyordu bilmesine ama her iki seferde de telefonu onlardan önce açamamıştı. O zamanlar telefonlar, arayan kişinin numarasını göstermiyordu. Gösterse ilk fırsatta onu arardı. Kız, delikanlının sitenin karşısındaki bankta kendisini bekleyeceğini de hiç aklına getirmemişti..

Ertesi sabah, delikanlı bu kez erken saatlerde kızı aradı. Kız bunu tahmin etmişti. Evdekiler uyanmadan, ilk çaldığında çabuk çabuk telefonu açtı. Biraz havadan sudan konuştular. Saat 10’da Kumtur Sitesi’nin biraz ötesindeki çay bahçesinde buluşmak üzere sözleştiler. Telefonu kapattıktan sonra delikanlı görülesi bir sevinç çığlığı attı..

Kucukkumla: A Respite by the Sea | The Best of BursaBuluşmaya ilk gelen delikanlı olmuştu. Kızı görünce onu ayakta karşıladı. Delikanlı, kızın, sandalyeye otururken yüzünün pembeleştiğini fark etti. Delikanlı da heyecanlıydı ama kız heyecanını daha çok belli ediyordu. Bir süre konuşmadılar. Belki de konuşamadılar. Söze ilk başlayan delikanlı oldu. Biraz kendinden bahsetti. Kıza anne ve anneannesiyle beraber yaşadıklarını, Bursa’da oturduklarını, İngilizce Öğretmenliği ikinci sınıfta okuduğunu söyledi. Kız utangaçtı, delikanlının gözlerine bakamıyordu. Daha sonra kız kendinden bahsetmeye başladı. Bursalı olduklarını, ailece Küçük Kumla'yı çok sevdiklerini, babasının yıllık izinlerinde genellikle buraya geldiklerini söyledi. Annesi mimardı ama çalışmıyordu. Erkek kardeşi bu yıl üçüncü sınıfa gidecekti. Çaylar geldiğinde yine bir sessizlik oldu. Her ikisinin de midesinde hiç durmadan kanat çırpan kelebekler, anlatılmaz heyecanlarını ortaya koyuyorlardı..

Neden sonra genç kız, delikanlıya bakarak, ürkek sesiyle: “gemide neredeyse hep bana bakıyordun.." dedi. Böyle söylerken kızın vücut dilinde, bunun nedenini öğrenmek istemekten çok, bir hoşnutluk ifadesi vardı. Delikanlı hiç düşünmeden, “gözlerinin büyüsünden olmasın" diyerek kelimenin tam anlamıyla, “nokta atışı” yapmış oldu. Kız, bunun üzerine nazlı bir ses tonuyla: “ne varmış gözlerimde, sıradan gözler işte..” dedi. Delikanlı ilerlemeye devam etti. Tatlı bir tebessüm eşliğinde: “Sıradan gözler mi? Sanırım sen aynaya bakmıyorsun. Baksaydın böyle söylemezdin..” Kız daha da hoşnut oldu. Kız artık gözlerini delikanlıdan kaçırmıyordu. Gemide gözlerin birbirlerine ilk değdiği anda yanan sevda ateşi bir çığ gibi büyüyordu. Kız, aniden, heyecanla, “Gitmem gerek..” dedi. Delikanlının modu bir anda düşüverdi. Kızdan biraz daha kalmasını rica etti ama aldığı yanıt olumsuz oldu. Kız ayağa kalkarken, delikanlı çay bahçesine gelmeden önce yazdığı telefon numarasını kıza uzattı. Çay bahçesiyle Yüksel Kardeşler Sitesi arası fazla değildi. Yol boyunca pek konuşmadılar.

Aradan bir saat geçmemişti ki, delikanlı o gün yaşadıklarını düşünürken telefon çaldı. Arayan oydu. Delikanlının “efendim” sözüne, kız ince ama bir o kadar da güzel sesiyle: “merhaba, rahatsız etmiyorum değil mi..” diye cevap verdi. Hiç şüphesiz o an dünyanın en mutlu insanı olan delikanlı, kıza bu cümleyi söylerken tüm kalbiyle ayaklarının yerden kesildiğini duyumsuyordu.. Kız, delikanlıya akşam bir işinin olup olmadığını sordu. Delikanlı, kıza muzip bir ifadeyle akşam İsveç Başbakanıyla yemek yiyeceğini söyledi. Haliyle böyle bir cevabı beklemeyen kız bir anda kahkahalarla gülmeye başladı. Akşam 8.00’ de buluşmak üzere sözleştiler..

Enfes bir yaz akşamıydı. Sıcaktı ama meltem rüzgarı adeta insanları mutlu etmek istercesine esintisiyle onların hem tenlerini hem de ruhlarını okşuyordu. Ay da gökyüzündeki rahat koltuğunda, Küçük kumlada akşam yemeği sonrasında sahilde yürüyüşe çıkan, dondurma yiyen çoluğuyla çocuğuyla, genciyle yaşlısıyla çok sayıda cıvıl cıvıl insanı büyük bir memnuniyetle izliyordu. Tatilcilerin bir kısmı çay bahçelerinde çaylarını yudumlarlarken, bir kısmı da sitelerinin önündeki sahilin kumsalına getirdikleri masalarda çaylarını yudumluyorlardı. Her kadının vazgeçilmezi olan butik alışverişi burada da olanca yoğunluğuyla zamanla yarışır gibiydi.. Sahil boyunca yorgun atların çektikleri faytonların eski tekerleklerinin yerde döndükçe çıkardıkları sesler, atların nal sesleriyle eşsiz bir ahenk oluşturuyorlardı. Hemen her esnafın büyük bir sevgiyle dükkanlarının önünde besledikleri, kediden çok pofuduk yastıkları andıran sevimli kediler de caddenin güzelliğine güzellik katıyordu…

(Devam Edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.