Bu defa biraz dramatize ederek anlatacağım.

Niçin biliyor musunuz?

İnsanın ardında gizli bir güç var. O güç için “sekizgen” ifadesi kullanacağım.

İnsanın ardındaki gizli güç olan sekizgeni oluşturan köşeler; adil olmak, aklı kullanmak, dürüst olmak, mücadeleci olmak, empati yapabilmek, saygı duymak, sevmek, vicdanlı olmaktır. Sekiz köşeden biridir, vicdan…

İşte ben de sizin vicdanınıza seslenebilmek için dramatize ederek anlatacağım.

Sekiz yaşındaydım. Babam ile beraber Kayhan Çarşısı’na indik. Beraber yürüdüğümüz zamanlarda babamın elini tuttuğumu hiç hatırlamam.

Ailecek yürürken; babam önden, bizler O’nun tebaası olarak, bütün kardeşler annemle birlikte arkasından yürürdük.

Babam bir devdi; ondan korkuyorduk ama biz ona aittik. Kan bağı dünyadaki en ilginç bağlayıcılardan biridir. Tarif edilmesi güç olan, yaşanıp görülebilecek bir şeydir. Bakın, “şey” diyorum…

Ney?

Şey işte, “şey!..”

Kayan Çarşısına geldik. Geliş sebebimiz de; babam, beni Kayhan’da çay ocağında işe sokacaktı. Dolayısıyla Esnaf Çay Ocağının sahibi ile görüşmeye gelmiştik.

Buluştuk; babam, ben ve çay ocağının sahibi, üçümüz, aynı anda aynı yerde idik.
“Oğlumu getirdim” dedi babam, “İşte delikanlı bu”“Tamam” dedi, çay ocağının sahibi… Babam ekledi; “İyi o zaman, bundan gayrı eti senin kemiği benimdir”

Baba olmak zor iştir, çocuk olmak başka bir zor iş… Ortası var mı? Bu topraklarda yok. Bu topraklarda devlet ne işçiye sahip çıkar, ne anneye, babaya sahip çıkar, ne de çocuğa sahip çıkar. Dolayısıyla babam, o günün şartlarında geleceğimi kurtarabilmem için, bir anlamda beni sattı.

Hani bugün biz, ağızlarımızı yayarak “çocuk işçi” diyoruz ya… Hah işte o “şey” dediğim..

..

Üzerinden kırk dört yıl geçmiş, dile kolay… Gelgelelim; belki de bugün, başka bir baba, çocuğunu, çocuğunun geleceğini kurtarabilmek için sattı.

Ben babama minnettarım. Çünkü yaşayacağım zorlu hayata, beni hazırlamak için yapmış olduğu babalığı yapmanın, her babayiğidin harcı olmadığını da yaşadığım hayat, bana gösterdi ve de öğretti.

Neyse.. ben bir gün sonra, bir “çocuk işçi” olarak Kayhan Çarşısında, Esnaf Çay Ocağında işe başladım. Kayhan Esnaf Çay Ocağı’nın sahibi namı diğer “Karakuş”, artık ustam olmuştu. Mekânı cennet olsun, adam gibi adamdı…

Eğer insan çarşıda yetişecek bir ürün olsaydı; o dönem itibarıyla Kayhan Çarşısına ekilmesi en mantıklı hareket olurdu. Beni Kayhan Çarşısına ektiler.

Bizden önceki dönemlerde, Anadolu’da “Ahilik Geleneği” olarak bilinen esnaf örgütlenmesinin olduğu bir çarşıdır, Kayhan Çarşısı… İçine aldığı ham cevher olan insanı; işler, parlatır ve bir pırlanta gibi ortaya çıkartır. Başlı başına bir ana, başlı başına bir baba, başlı başına bir aile, başlı başına bir okul ve hatta hayat üniversitesidir, Kayhan Çarşısı…

İnsan yetiştirmek, hıyar yetiştirmeye benzemez.

Günümüzde birçok ebeveyn, insan yetiştirmeyi hıyar yetiştirmekle karıştırdığı için toplum çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalır oldu.

Babam bana, ben sekiz yaşındayken Kayhan Çarşısında iş buldu ve beni, o işe yerleştirdi. O tarihten sonra, bir daha bana, ne iş buldu, ne de işime karıştı. Ben, ne zaman tepem atarsa, bir işten ayrılıp diğer bir işe girdim. Girdim, çıktım, kafama göre takıldım.

Hayatım boyunca iyi niyetle çalıştım. Onun bunun işi demedim her işte kendi işim gibi çalıştım. Tembel olmama rağmen çok çalıştım. Tembel insanlar pratik oluyorlar ya… Çok pratik, çok hızlı çalıştım, dolayısıyla yatmaya da çok vaktim oldu. Para için çalışmadım. Sınıfımın namı yürüsün diye çalıştım. Ben çalıştım, bazı insanlar da benim gibi çalıştı ki; işçi, emekçi sınıfı var oldu.

İşin kötüsü ne biliyor musunuz?

Ülkemizde işçi, emekçi sınıfı maalesef hak mücadelesinin içinde olmadığı için ırgat oldu, maraba oldu…

Onlarında aralarında işbirlikçiler oldu. Onların da aralarında kapitalizmin, emperyalizmin köleleri oldu.

Emek mücadelesinde işçi sınıfının yanında olan ve işçi sınıfının hak ve kazanımları uğrunda hayatlarını kaybedenler başta olmak üzere; emek veren, yürek veren, ömür veren yüksek ruhlu insanları ayrı tutuyorum.

Diğerleri kızdılar şimdi bana… Aşağıladım diye…

Aşağılamadım; durum tespiti yaptım.

Söylediğimin aksi söz konusu ise bir sonraki yazımda bu yazdıklarımı memnuniyetle tekzip ederim. Ne diyordu Hasan Hüseyin Korkmazgil; “Ben işçi çocuğuyum evladım, benim davam başka dava”… Ben de işçi çocuğuyum işte, benim de davam bambaşka bir dava…

Geri adım atan bir adam değilimdir. Elli iki yaşındayım, kırk dört yıldır çalışıyorum. Bizim çalıştığımız dönemin yasalarına göre emekli olabilmek için yirmi beş yıl çalışmak gerekiyordu. Ben neredeyse iki tane yirmi beş yıl çalıştım. Şimdi açlık sınırının altında bir emekli maaşı alıyorum.

Böyle bir hesap olabilir mi?

Bırakınız hesabı…

Böyle bir vicdan olabilir mi?

Benim elli iki yıldır süregelen hayatımda, gelmiş geçmiş her politikacıdan alacağım vardır. “Yarın öbür gün küçük kıyametler koptuğunda, beni, Araf’ta bekleyecek çok insan olacak” diye de düşünüyorum.

Helallik isteyecekler; onlara hakkımı helal etmedim, etmiyorum, etmeyeceğim.

Yoruldum…

Biliyorum ki; her insanın yaşadığı, yaşayacağı bir evreye girdi hayatım.

Genel olarak disiplinli bir kişiliğim vardır. Çok dağınık gözüktüğümde, bilin ki; her şeyi toplayacağım anın öncesindeyimdir mutlaka…

Titizimdir de… Yarım bırakmayı, eksik bırakmayı, kusurlu bırakmayı, kirli ve pasaklı bırakmayı pek sevmem. Sevmezdim...

Yoruldum dedim ya…

Yorgunluğuma rağmen şimdi geriye dönüp başıma topladığım ne varsa onları dağıtmaya, azaltmaya başladım. Belli bir süre devam edecek bu olay… Sadeleştireceğim hayatımı…

Bundan gayrı "Sade bir hayat, sade bir kahve gibi hepimize keyif verecek" sloganı ile hareket etmeyi planlıyorum.

Hayatımda fazlalık gördüğüm ne varsa hepsini yavaş yavaş tasfiye etmeyi düşünüyorum. Âşık Mahzuni’nin deyişiyle "İşte gidiyorum Çeşm-i Siyahım" misali, hâlihazırda yürüdüğüm yolda biraz daha hafiflemenin, hem bana ve hem de etrafımdaki dostlarıma daha faydalı olacağı kanısındayım.

Bundan gayrı yüküm; beslediğim ve beslemeye devam edeceğim bir sevdadan ibarettir; o sevda da, insan olma sevdasında olanlaradır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.