Rastgele, zamanlı ya da zamansız yediğimiz yiyecekler abur cuburlar ile duygu, düşünce ve yaşam tarzımızdaki yanlışlar nedeniyle yükselen kan şekerimizin dengelenmesi için salgılanan ve çoğu insan tarafından kilo almamızın ana nedeni olarak görülen “İnsülin” çok basit bir tarifle;

Yediğimiz içtiğimiz tüm gıdaların sindirimi sırasında çok aktif bir görev alarak, “Kan şekerini enerjiye dönüştüren ve ihtiyaç fazlası kan şekerini de gerektiğinde enerji üretiminde kullanılmak üzere depo yağlarına (trigliserid) dönüştürerek” damarlar dahil olmak üzere vücudun birçok yerinde depolanmasında etkin görevi olan hormondur.

Ancak vücudumuzda salgılanan sayısız diğer hormonlar gibi, insülin de rast gele salgılanmaz. Normal şartlarda; fabrika ayarlarımıza göre “Sadece gerektiği vakit, gerektiği kadar salgılanarak gerektiği şekilde görevini yapar” ve sağlığımıza da faydadan başka hiçbir zararı olmaz.

Fazla ya da az salgılanması tamamen bizim yaşam tarzımıza, duygularımıza, düşüncelerimize, stres durumumuza, uyku düzenimize, kullandığımız ilaçlara ve en çokta “Yiyip içerken yaptığımız yanlışlara” bağlıdır.

En başta mısır şurubu, şeker, şekerli ürünler, yapay meyve suları, gazlı içecekler, fabrikasyon meyve suları, beyaz undan imal edilmiş her türlü hamur işi yiyecekler, beyaz pirinç, makarna, şehriye gibi rafine edilmiş karbonhidrat ağırlıklı yiyecekler olmak üzere, marketlerde satılan glisemik indeksi yüksek tüm rafine veya yapay yiyecek ve içecekler kan şekerimizi yükseltir.

Kan şekerimizin yükselme hızı yediklerimizin, içtiklerimizin glisemik indeksine ve özellikle de miktarına bağlıdır. Yani “Ne yersek yiyelim miktarını abarttığımız” vakit kan şekerimiz hızlı (bazıları daha hızlı, bazıları daha yavaş yükseltir) ve tehlikeli bir şekilde yükselir. Bu durumda hemen pankreas tarafından insülin hormonu salgılanarak kan şekerine müdahale edilir.

Kan şekerimiz ne kadar yüksekse salgılanan insülin miktarı da o kadar yüksektir. Normalin üzerinde bir artışa neden olduğumuzda, yani aşırı kan şekerine bağlı olarak, aşırı insülin yükselmesi ortaya çıktığında, “Vücudumuzda neler olup bittiğini ve zararlarını” (önemine binaen) kısaca anlatmak istiyorum.

AŞIRI İNSÜLİN SALGILANMASININ ZARARLARI

Kan şekerimizde ki hızlı ve tehlikeli bir artış, vücudumuzda ani bir krize neden olur. Hemen pankreastan insülin salgılanarak tepki verilir ve bir insülin patlaması yaşanır. İnsülin hücrelere kan şekerini düşürme sinyali verir ve hücreler şekeri emer. Emilen şeker insülin sayesinde ya enerji için yakılır ya da yağ olarak depolanırlar.

Ancak sık sık yemek yememiz ya da ikide bir abur cubur şeyler atıştırmamız, kan şekerinin ve buna bağlı olarak insülin seviyesinin yükselmesine ve yüksek kalmasına neden olur. Bu durum ise “Yağların yakılmasını değil de sürekli depolanmasına neden olarak, daha önceden depolanan yağlarında enerjiye dönüştürülmesi imkansız hale gelir”. Yani insülin yüksek seviyelerde kaldığı sürece hücrelerimiz yağı yakmak yerine saklayacak, yediğimiz her şey yağ olarak depolanacak ve birçok hastalığa zemin hazırlanacaktır.

Örneğin diyabet, yüksek kan basıncı, tansiyon, kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, alzheimer, kanser ve elbette aşırı kilo gibi bir dizi negatif sonuçlar, yaptığımız hatalara bağlı olarak fazla insülin salgılanmasının sonucudur.

Aşırı kan insülini başınıza gelebilecek en yıkıcı şeylerden birisidir, çünkü yalnızca aşırı kiloya sebep olmakla kalmaz, aynı zamanda kalp hastalıklarına, kanserlere, bunamaya ve vücutta inflamasyona neden olur”. Raymond Francis & Michelle Kings

Bir Daha Asla Şişmanlamayın

Ayrıca insülin fazlalığının hücrelerin yağ depolamasına neden olduğu gibi, depolanan yağ da insülinin seviyesinin artmasına neden olur. Böylece vücudumuzda aşırı insülin salgısı ve paralelinde daha çok yağın depolandığı kısır bir döngü ortaya çıkar. Bu döngünün yani aşırı insülin salgılanmasının zararlarını aşağıdaki şekilde olabildiğince basitleştirerek açıklamak istiyorum.

-İnsülin hücrelere kanda dolaşıma giren aşırı şekeri emme mesajı vererek, kandaki aşırı şeker sorununu çözer. Ancak bu işlem bir dizi yeni soruna yol açar. Bu kez vücuttaki hücrelerde çok fazla şeker vardır. Hücreler bu dengesizliği ortadan kaldırmak için şekeri doymuş yağa dönüştürerek depolarlar.

Bu nedenle kan şekerimizi yükseltecek yiyecek, içecek tüketmekle, (hatta aşırı sıkma meyve suyu tüketerek alacağımız doğal şeker) veya strese girip davranış bozukluğu yapmakla, “Doymuş yağ yemek arasında çok fazla fark yoktur”. Depo yağları karın ve kalça bölgemizde, damarlarımızda (trigliserid) ve karaciğerimiz dahil olmak üzere vücudumuzun genelinde toplanır ve depolanır.

İnsülin yüksekliğinin size zarar vermesi için aşırı kilolu olmanıza bile gerek yoktur. Küçük miktarlarda bile olsa depolanmış yağ, kan damarlarımızın elastikiyetlerini yitirmelerine yol açarak, yüksek tansiyon ve kardiyovasküler hastalıklar riskini artırır.

Bu etki çocuklarda da aynıdır ve buda onların büyüdükçe kardiyovasküler hastalıklara karşı daha yatkın olmalarına neden olur.

- Aşırı insülin kana karıştığında saatlerce seviyesini koruyarak kandaki şekeri almayı sürdürür ve sonuçta düşük kan şekeri yani Hipoglisemi ortaya çıkar. Kan şekeri normalin altına düştükçe iştahımız artar. Dolayısıyla düşen kan şekerimizi normalleştirebilmek için daha çok şekerli yiyeceklere ihtiyaç duyarız.

Buda çok yüksek ve çok düşük kan şekeri döngüsüne yol açar ve sonuçta yüksek insülin kronik bir hal alır. Neticede şekere duyduğumuz açlık sürekli artarak, yağ depolarımız daha çok dolar.

-Düşük kan şekeri yakıt için glikoz kullanan beynimizi aç bırakır. Glikoza ihtiyaç duyan beyin hücreleri yeteri kadar enerji üretemezler. Enerjiden yoksun kalan hücreler excitotoksin adı verilen kimyasalların etkilerine karşı savunmasız kalırlar.

Exitotoksin kimyasallar çoğu işlenmiş gıdalar da aroma artırıcı, tatlandırıcı ( Çin tuzu gibi) ve renklendirici olarak kullanılırlar. Éxcitotoksinlerin sebep olduğu hücre hasarı ise Alzheimer, Parkinson, Demans gibi beyin hastalıklarına neden olur.

-Kronik yüksek insülin hücrelerde daha önce depolanmış yağların hareket etmesini engelleyerek oldukları yerde kalmalarını sağlar ve yağ oranının artmasına neden olur. Bu durum ise hücreleri insüline karşı dirençli hale getirerek Tip-2 diyabete katkıda bulunur.

Hücreler insülin mesajına karşı direnç kazandıklarında aynı işi yapmak için daha çok insüline ihtiyaç duyarlar. Vücut kan şekeri seviyesini azaltmaya çabalarken daha çok insülin salgılar. Buda yüksek kan şekeri ve yüksek insülin döngüsüne yol açar.

Bu sırada insülin görevini yerine getiremediğinden hücreler yeterli glikoz üretmeyi başaramazlar. Yeterli glikoz olmadığında hücreler enerji üretemezler ve vücut güçsüzleşip yorgun düşer.

-Kan şekerindeki çok düşük sayılabilecek bir artış bile normal metabolizmayı bozarak serbest radikallerin ortaya çıkmasına neden olur. Serbest radikaller ise hücresel işlevler için çok önemli olan moleküllere saldıran, son derece saldırgan reaktif kimyasallardır ve hem hücrelere hem de DNA’ya zarar verirler. Serbest radikallerin saldırıları inflamasyona neden olarak kanser, kalp hastalıkları, Alzheimer, Parkinson, demans, ankilozan spondilit, romatizma, osteoporoz ve diyabetler gibi çeşitli hastalıklara yol açarlar.

-Yüksek insülin karaciğerimizin fazladan kolesterol üretmesine neden olur. Buda damarlarımızda fazladan dolaşan kolesterolleri karaciğere taşımakla görevli olan ve HDL denilen faydalı kan kolesterolü oranını düşürerek kanı yoğunlaştır ve pıhtılaşmasını kolaylaştırarak özellikle beyinde damar tıkanıklığına neden olabilir.

-İnsülin enzimlere müdahale ederek güçlü ve sağlıklı bir yapıya sahip olabilmemiz için vücudumuzun olmazsa olmazlarından olan, omega - 3 yağ asidi kullanımını engeller ve birçok hastalığa zemin hazırlar.

-İnsülin seviyesi arttıkça vücudumuzdaki magnezyum seviyesi azalır. Çünkü pankreasın insülin üretebilmesi için magnezyum gereklidir. Magnezyum eksikliği ise insülin direncine neden olur.

İnsülin direnci arttıkça daha çok insülin salgılanır ve magnezyumun daha da azalmasına neden olacak şekilde kısır bir döngüye neden olur. Düşük magnezyum ise kan damarlarının kasılmasına ve kan basıncının yükselmesine yol açarak yüksek tansiyon ve kardiyovasküler hastalıklara zemin hazırlar.

-Şeker idrarla kalsiyum ve magnezyum kaybına neden olur. Kan şekeri ve insülin seviyesi yüksek olduğu sürece bu mineral kayıplarını telafi etmek mümkün değildir. Bu kayıplar neticesinde ortaya osteoporoz (kemik erimesi) çıkar. Destek olarak bolca kalsiyum takviyeleri alsanız dahi insülin yüksek olduğu sürece kalsiyum uygun şekilde metabolize edilemeyeceği için eksikliğini gideremezsiniz.

Kalsiyumun metabolize edilememesi ise, atar damarlarımız dahil olmak üzere vücudumuzdaki birçok dokunun, özellikle eklem yerlerinin kireçlenmesine, damar tıkanıklığı, boyun fıtığı, bel fıtığı ve kireçlenmiş tümörlerin büyümeleri gibi birçok hastalığa yol açar.

-Aşırı insülin böbrek hücrelerine tuzu tutma mesajı vererek sodyum birikmesine neden olur. Buda sıvı tutulmasına sebep olarak vücudumuzun çeşitli bölgelerinde ödem oluşmasına yol açar. Ödem ise kilo artışıyla birlikte kan basıncının yükselmesi (yüksek tansiyon) ve konjestif kalp yetmezliği (kalbin vücudun ihtiyacını karşılayacak kadar kan pompalayamaması) gibi daha birçok sorunlara yol açar

-Yüksek insülin; organizmalar zor durumda kaldığında devreye giren sempatik sinir sistemini tetikler. Buda sindirimin yavaşlamasına, atar damarların kasılmasına veya spazm geçirmelerine neden olur. Bu durum kalp yetmezliğine yatkın insanlarda kalp krizine neden olabilir. Bu nedenle bazı insanlar karbonhidrat ağırlıklı, glisemik indeksi yüksek bir öğünün ardından kalp krizine daha meyilli hale gelebilirler.

-Hayvanlar üzerinde yapılan muhtelif çalışmalar, yaşlanmanın büyük oranda insülin ile tetiklendiğini ortaya koymuştur. Yapılan birçok bilimsel çalışma göstermiştir ki; “En uzun yaşayan insanlar en az şeker tüketen ve salgılanan insülin miktarları normal seviyelerde olan insanlardır”.

-“Kan şekerimizi yükseltecek yiyecekleri her yediğimizde insülin seviyemizin de yükseleceğini”, dolayısıyla gün içerisinde pek çok kez şekerli ürünler ya da glisemik indeksi yüksek gıdalar tüketmemiz halinde insülin seviyemizin de sürekli yüksek kalacağını kesinlikle göz ardı etmemelisiniz.

Bazı araştırmacı bilim insanı “İnsülinin kronik hastalıkların en büyük sebeplerinden birisi olabileceği konusunda hemfikirdir”. Yani şekerli ya da glisemik indeksi yüksek ürünler sadece kilo almamıza neden olmazlar, kronik ya da dejeneratif diyebileceğimiz birçok hastalığa da zemin hazırlarlar. Kilo artışı verdiği zararın sadece görünen yüzüdür.

Bu gün; daha 45 yaşlarında görünürde (kilo gibi) hiçbir şikayetim yokken, kendimi gayet sağlıklı hissettiğim bir dönemde kanser ve kemik erimesi teşhisi konmasının en büyük nedeninin gece gündüz her fırsatta yediğim tatlılar ya da pastalar olduğundan eminim. Yediklerim nedeniyle insülin seviyem hep yüksek olduğu için hasta olduğumu maalesef bugün biliyorum ve sizlere de tekrar hatırlatmak istiyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
idil yalvaç 6 yıl önce

hocam emeğinize sağlık

Misafir Avatar
ümit yurtkuran 6 yıl önce @idil yalvaç

idil hanım teşekkürler

Beğenmedim! (0)