“En çok aklımda kalan el işiyle süslenmiş aynalar, beynimin içini hala kemiren rengarenk boncuktan kuşlar„

     Halamın ölüm haberini aldığımda güneydoğuda bir ilçede idik.
     Üstelik 7 aylık da hamile İlk defa geldiğim bu coğrafyada barınabileceğimiz üç gözlü bir ev tutmuş onarıp yerleşmeye çalışıyorduk. Telefonun ucunda ki kuzenim ölüm haberini titreyen sesiyle verirken ben dudaklarımı kemirerek dolan gözlerimle bir zaman sessiz kaldım.. Ne dedim, neler söyledim bilmiyorum.. Sonra kapının önüne çıkıp, betona olduğu gibi çöküp yığılıp kaldım.. Başımı ellerimin arasına alıp sessizce hıçkıra hıçkıra ağladım.

     Halam babamın ve iki amcamın büyüğü idi.
     Kocası olan enişteyi hatırlamıyorum genç yaşta öldüğünü söylüyorlar. Benim bildiğim 93 Rus harbi sırasında Artvin'in Yusufeli ilçesinden aylar süren meşakkatli bir yolculuk sonunda Amasya'ya gelip yerleşmişler. Annelerinin de genç yaşta hastalanıp ölmesiyle yokluk yoksullukla geçen hayatları bir o kadar daha zorlaşmış.  Halamın iki kızı bir oğlu vardı. En küçüğü gözbebeği Halil abim. Çocukluğumdan zihnimde kalanlar ben ilkokul sonlarında iken 12 eylül dönemi babama ivedi bir haber etmiş halam, kardeşim Halil'i tutukladılar diye.. Babamın apar topar evden çıkışını hatırlıyorum. 16-17 yaşlarında idi Halil abim..

     "Arkadaşı ile silah yakalatmışlar arabada"
dediler.. 

Günler günleri kovaladı,aylar ayları mahkemeler sonuçlanmak bilmiyor, hem ana hem baba olan halamın ömrü hapishane kapılarını arşınlamakla geçiyordu.




Tek erkek evladının istikbalinin soğuk mahpus damlarının duvarlarında çürüyüp gitmesi içten içe onuda çürütüyormuş da haberimiz yokmuş.      Abimin içerde neler çektiğini neler yaşadığını çıktığında yer yer konuşurken kekelemeye başlamasından, mavi gözlerinin boş duvarlara dalıp gitmesinden anlayabilirdiniz. Çok muhterem bir kadındı halam, onun bulaşık yıkarken bile kollarını sıvalı göremezdiniz, çoğunlukla beyaz tülbent bağladığı yaşmağını açtığını hiç görmedim.

Bize geldiğinde onunla birlikte yatmak için civcivler gibi koynuna girerdik de o zaman görürdük çileden ağarmış gümüş saçlarını.. Sonra o kâh bir türkü söyler yavaştan, kâh masallar anlatırdı sonradan okuduğum dede korkut kitaplarından..
Yüzü daima güler, güzel gözlerinin altına çökmüş mor halkalar onun yüzündeki nuru gölgeleyemezdi. Ülkücü evladın annesi;  böyle melek gibi alnı secdeden kalkmayan, isyan etmeye, bir lokmasını bölüşen, evine gidince size ne ikram edeceğini şaşıran bir kadındı..

Evine gittiğimizde Halil abimin yaptığı el işi, ufak tefek sanat eserlerini gösterirdi. En çok aklımda kalan el işiyle süslenmiş aynalar, beynimin içini hala kemiren rengarenk boncuktan 
kuşlar..


     Yıllar sonra çıktı abim mahpus damından, yarım kalmış eğitimi, suya düşmüş hayalleri uğruna gençliğini heba etmiş davasını bir bohçaya çıkınlayarak. Sudan çıkmış balık gibi yaşanılan zor zamanlardan en zoru şimdi yaşanılacaktı, benim kitaplarımı aldı liseyi dışarıdan bitirdi. Girdiğinde lüle lüle omuzlarına düşen saçlarından eser kalmamıştı..

     İş lazımdı, aş lazımdı !
     Siciliniz belli mahkumsunuz, hele de ülkücü mahkumsanız Allah'tan başka kimse yoktur yanınızda.. Güç bela çok zor geçen uzun yıllardan sonra iş sahibi zorda olsa eş sahibi oldu Tanrı iki evlat verdi. Halamsa çok hastalık çekti, duvarında hapishane günlerinden kalan süslü aynalar, kireç badanalı ocağın üstüne dizilmiş elişi boncuk kuşların arasında kanatlanıp gitti.. Ben ise son kez onun soğuk yüzünü bile göremedim.

     Şimdi şu birbirine kurşun atan, veryansın eden;
     "ülkü metre ellerinde birbirinin ülkücülüğünü ölçenler" e soruyorum !

     Halil abimi ve anasını ve hala bu dava yolunda naçizane yürümeye çalışan bizleri bu davanın neresine koyuyorsunuz?

     
Siz ki bizim gibilere aidiyet duygusunu bile çok görüp üyeliklerimizi iptal edenler bizlerden bu kadar korkmayın.
     Bizim duamız, kavgamız mücadelemiz ülkümüz üzeredir.
     Benim size anlattığım bu davanın en hafif yaşanmışlıklarından bir gerçektir hikaye değil.. Diğerlerinin vebalini düşünün düşününde ülkücü şehitlerimizin kemiklerini sızlatmayın. Dağıldınız !  Dağıtmayın..!

     Boncuktan kuşlar da uçar mı anne, 
     Öterler mi bir gönülün bağında ?
     Yoksa kalplerini mi bırakmışlar,   
     Küf kokulu mahpusların damında..?

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
H. Taşdemir 8 yıl önce

Tebrik ederim.. Gerek teknik olarak, gerek güzel Türkçemizin arı kullanımı ve herşey bir yana; bir bireysel / duygusal akışın, ince bir sitemle siyasi erke yükleniş haline gelmesi.. Ciddi bir ustalık ve hayran kaldım doğrusu, tebrik ederim..

Misafir Avatar
Semra Mert 8 yıl önce @H. Taşdemir

Çok teşekkür ederim

Beğenmedim! (0)
Avatar
BAYRAM KİRAZ 8 yıl önce

YÜREĞİNİZE ELİNİZE SAĞLIK SEMRA HANIM. ÇOK ETKİLEYİCİ İÇTEN GERÇEK BİR YAŞANAN OLAY.