Kadın tekerlekli sandalyeyi bahçenin cadde bitişiğindeki bölümünde durdurdu. Genç kız hafifçe başını yana çevirip gülümseyerek teşekkür etti. Annesi de büyük bir sevgiyle ona sarıldı ve yanağından öptü.

Genç kız, küçük yaşta geçirdiği bir trafik kazası sonrasında tekerlekli sandalyeye mahkûm kalmıştı. Kalmıştı ama güçlü bir yapısı vardı. Hayata sıkı sıkı sarılıyordu. Defalarca okuduğu Polyanna kitabının da hiç kuşku yok ki; onun hayata bu olumlu bakışında etkisi büyüktü. Ayrıca hukuk fakültesini de bu yıl büyük bir başarıyla bitirip avukat olmuştu.

İlkbahar, güzelliğini bütün cömertliğiyle gözler önüne seriyordu. Kız, bahçedeki güllere neşeyle göz attı. Bütün çiçekleri seviyordu ama envayi çeşit güller onun için başkaydı. Oturduğu yerden caddeyi görebiliyordu. Bahçenin hemen karşısındaki insanın içine huzur veren sıra sıra dizilmiş çam ağaçlarını doyasıya seyretmek ona ayrı bir huzur veriyordu. Ağaçların bitişiğindeki pembe boyalı, cumbalı evi görmek de onu mutlu etmek için yetiyordu.

O gün arka caddede semt pazarı vardı. Sesler eve kadar geliyordu. Genç kız, haftada bir olan bu Pazar günlerinde kısa süreliğine karamsarlığa kapılırdı. Anneciğiyle o pazarda istediği gibi gezebilmek, evin ihtiyaçlarını taşıyarak eve getirmek için neler vermezdi. Ama bu karamsarlık her seferinde çok kısa sürerdi. Zira kedisi Sarman, onun bu ruh halini çok iyi bildiği için soluğu kızın yanında alır, türlü hokkabazlıklar yaparak neşesini yerine getirirdi. Yerden bir çırpıda zıplayıp kızın omuzunda yüzünü onun yüzüne sürerdi. O esnada tatlı tatlı mırıldanmaya da başlar, bu da kızın kendine gelmesini sağlardı. Yine öyle olmuştu. Kediciğinin başından öptü. Onu yere indirdi. Yandaki masada duran erik, vişne ve kayısıdan oluşan meyve tabağından afiyetle yemeye başladı. Aynı anda da caddeye bakıyordu. Aniden bir sağanak başladı. Yoldakiler hızlı hızlı gidiyorlardı. Sağanak başladığı gibi çabucak bitti. Ardından enfes bir gökkuşağı gökyüzünü süsledi. Gökkuşağından aşağıya kaymak için içinde anlatılmaz bir istek duydu. CD’ciden gelen gürültülü bir müzikle irkildi.

Üç üniversiteli genç karşıdaki kafeye oturdu. Genç kız bir tanesinin: “Sakata bakın, oh ne güzel, oturduğu yerden etrafı izliyor.” Dediğini duydu. Bahar kızın yüzünde güller açan ifadesi yerini aniden derin bir acıya bıraktı. Dudakları titremeye, göz pınarlarından yaşlar inmeye başladı. Gençlerden biri kızın bu sözü duyduğunu anladı. Söyleyene bir hışımla: “Senin gibi aptal olmasından daha iyidir.” diyerek arkadaşını fena halde tersledi. Delikanlı da saçmaladığının farkındaydı. Genç kız oracıkta öylece kaldı. Arkadaşını tersleyen delikanlıyla göz göze geldi. Kız çok güzeldi. Delikanlı da çok yakışıklıydı. O an birbirlerinden hoşlandılar. Uzunca bir süre gözlerini birbirlerinden ayıramadılar. Fakat bir süre sonra kızın aklına, “kaderi” olan sakatlığının acımasız bir şekilde yüzüne vurulması geldi. Gözlerini delikanlıdan uzaklaştırdı. İlk kez tekerlekli sandalyeye mahkûm olmasından dolayı kendine kahretti. Delikanlı ise kızın peri kızlarını andıran güzelliğinden o kadar etkilenmişti ki; gözlerini kızdan ayıramıyordu…

O gece kız karışık duygular içindeydi. Yürüyememenin verdiği keder yavaş yavaş yerini bir sevda ateşine bırakıyordu. Midesinde uçuşan kelebekler yüzüne olanca güzelliğe yansıyorlardı. Bahar kızın bu hali anneciğinin ve babasının da haliyle gözlerinden kaçmamıştı. Ondaki farklılığın sebebini merak ediyorlardı. Babası sordu. Kız kibarca bir: “hiiç” le konuyu geçiştirdi. Ya da kendisi öyle zannediyordu zira anne ve babası da bal gibi bu mutluluğun sebebini biliyorlardı. Karı koca çaktırmadan birbirlerine gülümsediler…

Ertesi gün delikanlı gene kafeye geldi ama bu kez yalnızdı. Genç kız da tekerlekli sandalyesindeydi. Gene gözleri birbirine değdi. Delikanlının masasında kendi elleriyle topladığı nefes kesen papatyalar vardı. Kızın gözü çiçeklere kaydı. Çiçeklerin kendisi için toplandığını biliyordu. Yüzünde görülmeye değer bir tebessüm oluştu. Peşi sıra yanakları kızardı. Delikanlı da kıza aynı güzellikle gülümsedi. Delikanlı çok heyecanlıydı. Zira çiçekleri kıza nasıl vereceğini bilmiyordu. İçinden kapıyı çalıp, kim çıkarsa çıksın ona, “Bu çiçekleri görür görmez vurulduğum kıza getirdim.” demek geliyordu. Bu elbette zordu. Hem de çok zordu. Ama delikanlı daha kızı ilk görüşte sevmişti. Kararını oracıkta verdi. Kapıyı çalacaktı. Ne olursa olsun çalacaktı. Öyle de yaptı. Bahar Kız’ın annesi açtı kapıyı. Delikanlı titreyen elleriyle çiçeği kadına verirken, yine titreyen sesiyle: “ Bunnllaarrıı bahçeedeki güüzell kkızz içiin tooplladım.” dedi. Kadın büyük bir nezaketle çiçeği aldı ve teşekkür ederek güler yüzü eşliğinde kapıyı kapattı.

Bahar Kız’ın engeli umurunda bile olmayan delikanlı, tanıştıkları anda geçen günkü gökkuşağı bu kez yağmur yağmadan belirdi. Zaman durdu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.