Büyük gün bugündü. Evlat edinme işlemleri nihayet tamamlanmıştı. Bugün kızını almaya gidecekti.

Uykusuz geçen bir gecenin ardından uyandığında kendini hiç de yorgun hissetmiyordu. Kalbindeki heyecan onu dipdiri kılmıştı. Ayaküstü bir kahvaltı yapıp hazırlandı. Arabasına doğru yürürken ayaklarının titrediğini hissediyordu. Yurt binasının önüne geldiğinde hemen arabadan inemedi. Büyük bir adım atıyordu hayatına dair. Kendisini bugüne getiren sebepleri düşündüğünde ürperdi.

Evlat edinme isteğini ailesine anlattığı gece geldi aklına. Büyük bir sessizlik çöreklenmişti önce baba evine. Sonra bağırışlar, çağırışlar, azarlar, tehditler… O, gözlerini yumup sadece dinlemişti konuşulanları. Çünkü o, kararını çoktan vermiş, başvurusunu da yapmıştı. O gece, ailesinden izin almaya değil, kararını bildirmeye gitmişti.

Ailesi kızlarına çok düşkündü aslında. Ancak evlenmemiş bir kadının, baba evine “evladım” dediği bir çocukla gelme düşüncesi, onları çok kızdırmıştı. Akrabalara, konu komşuya, eşe dosta ne derlerdi sonra?! Ah bu ‘ne derler düşüncesi’, nasıl da kelepçeliyordu insanları, hayatta atacakları tüm adımlarda.

“Neden?..” Diye sordu baba. “Evlen, kendi çocuğunu doğur. Nişanlanıp ayrılan tek insan sen değilsin. ‘Bir daha evlenmeyeceğim’ deyip kestirip attın. Nişanlın ne hata yaptı, onu da bilmiyoruz ya, bize bir şey anlattığın yok. Yine de, biri hata yaptı diye, sen kendi kuracağın yuvadan neden vazgeçiyorsun?”

Babasının sözleri aklına geldiğinde gözleri doldu kadının. Nişanlısını düşündü. Beş yıl olmuştu ayrılalı. Annesinin söylediğine göre de evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. ‘Hep kalabalık bir aile istediğini söylerdi zaten’ diye mırıldandı kadın. Ne çok sevmişti onu. Ne çok hayal kurmuştu ona dair. Evlilik hazırlığı yaparken de nasıl heyecanlıydı.

Kadın gözyaşlarını tutamadı. O uğursuz günü hatırladı. İş yerinde büyük bir acıyla kıvranmaya başladığı, o hayallerinin yıkıldığı günü. Ne olduğunu bile anlamamıştı. Nasıl derin, nasıl şiddetli bir ağrı vardı vücudunda. Hemen hastaneye yetiştirdiler. Kadınsal bir hastalık tespit edildi. Büyüyen bir ur vardı ve hemen alınması gerekiyordu. Hızlı verilen kararlar, yapılan ameliyatlar, hastanede yatışlar…

Bir gün doktor odasına girip de “Size söylemem gereken bir şey var” dediğinde kadın telaşlandı. “Maalesef uzun süreçli bir tedaviniz olacak. İlaç almaya da devam edeceksiniz. Geçirdiğiniz bu ameliyat ve tedavi süresi, çocuk sahibi olmanızı engelleyebilir.”

Yuva kurup aile olma hazırlığındaki bir kadının hayallerini yerle bir etmişti bu sözler. Ne düşüneceğini, ne hissedeceğini bilememişti. Doktor şefkatli bir ses tonuyla “Kesinlikle çocuk sahibi olamazsınız demiyorum, metin olunuz, böyle bir ihtimal olacağından bahsediyorum sadece…” İşte o ihtimal, kadını bugün yurt kapısına getiren olayların başlangıcıydı.

Kadın, üzülmemeleri için, doktorun söylediklerinden bahsetmedi ailesine. Fakat nişanlısına anlatmak zorundaydı. Ortak bir hayat kurmak üzereydiler. Bunu ona borçluydu.

Adam sessizce dinledi kadını. Hiç tepki vermedi. “Sen hele bir iyileş” dedi sadece. Sonra hastaneye ziyaretleri azaldı adamın. Hastaneden çıktıktan bir süre sonra buluştuklarında yüzünde ölüm haberi verecek birinin ifadesi vardı. “Ayrılmak istiyorum, ailem de böyle istiyor” deyiverdi pat diye. Çocuk sahibi olamama ihtimalinin, bu kararında etkili olduğunu da açıkça belirtti.

İyi günde kötü günde birbirini sevip zorlukların üstesinden birlikte gelmeye çalışmak, gerçek sevgi değil miydi?

Kadın “Peki” dedi. Yolları ayırdılar. Ailesine neden ayrıldıklarını anlatmadı kadın. Fakat bir daha evlenmek istemediğini de, üstüne basa basa söyledi. Kendisine bu konuda baskı yapılırsa, evden ayrılacağını da ekledi. Bir süre sessiz kalsa da ailedekiler, sonunda dayanamayıp kadını evlendirme çalışmalarına başladılar. Baskılar artınca kendine bir ev tutup ayrıldı baba ocağından. Bunu kabullenmeleri çok uzun sürdü ailenin. Bir süre küs kaldılar kızlarıyla. Tam aralarını düzeltmişken evlat edinme isteği yine ipleri germişti. Bunu da kabullenmeleri gerekecekti. Çünkü her insanın, kendi hayatına dair karar verme yetkisi, yine kendisindeydi.

Kadın, “Ben bir bireyim. Tek başına da yaşarım. Anne olmak istersem de olurum” dedi kendi kendine. Gözyaşlarını sildi. Arabasından indi. O kadar çok bürokratik engel atlatmıştı ki, kimsenin ön yargılarıyla kaybedecek vakti yoktu. “Anne olmak istersem, olurum, hem de annesiz bir çocuğun da hayatını kurtararak…” dedi kendinden emin bir sesle. Başı dimdik kurumdan içeri kırdı. Kızını alacaktı. Adını “Mucize” koyacağı ve birbirlerinin hayatında mucizeler yaratacak kızını…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.