Soğuk geçen kıştan sonra hepimiz sıcak günleri özlemle beklemiştik. Ama bu kadar ısınacağımızı tahmin etmemiştik. Küresel ısınmanın üzerine bir de cayır cayır yandı ormanlarımız. Yürek yangınımıza biri daha eklendi. Nasıl sonuç vereceğini bilmediğimiz ama içten içe hayırlı olur diye dua ettiğimiz bir sarmalda ülkemiz. Sadece kişisel çıkarları ve biatçı parti anlayışları nedeniyle hiçbir siyasetçinin söylediklerine tam olarak inanmıyor ve büyük endişe yaşıyor insanımız.
Zor günleri atlatma ustalığı bu ülkenin insanının mayasında var. Deprem, sel, yangın ve kalkışmalarda öylesine bir birlik sergiliyorlar ki yedi düveli kovmuş atalarının genetiklerini sapasağlam taşıyor olduklarını düşünüp ümitvar oluyorsunuz.
Her gün hacıyatmaz gibi ekranları işgal eden belirli şahsiyetlerin çapsız, çıkarcı ve ayrıştırıcı söylemlerinin çok da halkta karşılığı yoktur inşallah diye düşünüyorsunuz ancak kin ve nefret saçan, gerçekten uzak, milletin gözünün içine baka baka baştan sona yalan söyleyen ve o yalan senaryolara takılıp giden ciddi hasta bir kitlenin olduğunu görüp kahroluyorsunuz.
Tüm iyimserliğimizi, insanlığımızı rafa kaldırtan bu kitleyi yok saymak için çok da çaba harcamamıza gerek yok. Sosyal medya maymunlarından sıyrılıp gerçek gündemlere ve aklınıza sığınıp, güvendiğiniz, entelektüel, vatansever insanların ardına takıldığınızda ferahlıyorsunuz. "Çok şükür, iyi ki varlar" diyorsunuz. Onlar Anayasanın vazgeçilemez maddelerine dokunulmamak şartı ile, demokrasi yolunda atılan her adımı desteklemek gerek diyorlar. İnşallah diyoruz, yüreğimize bir parça su serpiliyor. Gelelim ikinci gerçek yangın meselesine;
Ne için ne amaçla yakıldı ormanlarımız elbet ortaya çıkacak. Hani Anadolu’da “külünü eşelemek” diye bir söz vardır. Meselenin özünü araştırmak anlamındadır. Ve elbet o kül eşelenecektir. Tıpkı terörsüz Türkiye meselesindeki gibi bize su serpen güzel insanların benzerlerine Bursa yangınlarında bizzat şahit olduk. Daha yangının en başında karıncalar gibi üşüştü insanlar. Evinde ne varsa yüklenip gelen, orada canhıraş çalışan insanını serinletip doyuran, adamlarımız ve kadınlarımız hep var olun siz. NAK (Nilüfer Arama Kurtarma) üyesi İbrahim Tutal’dan bizzat dinledim; “..Yangın yerine ulaştığımızda o cehennem sıcağına rağmen kız kardeşlerimiz, ağabey ve ablalarımız evlerinde ne varsa seferberlikteki gibi toplayıp getirmişlerdi.
İlk iki gün boyunca hiç uyumadan yangını söndürmeye çalışan görevli, gönüllü insanımıza su, ayran, yiyecek ikmali yapan özel şirketler, lokantalardan çok arabasına atlayıp gelen bu insanların sevgi ve ilgisi bizi gayrette tuttu. Tabii ki herkese teşekkür borçluyuz ama daha çok sorumluluk ve kardeşlik bilinci söndürdü yangını. Bu arada biz İçişleri Bakanlığı’ndan izinli, gönüllü bir kuruluşuz. Yardımlarla ayakta kalıyor ve çoğu zaman malzemeleri kendi imkânlarımızla alıyoruz. Hepimizin işleri var ama bir an bile düşünmeden koştuk. Bu vatana çok şey borçluyuz. Kazma küreklerle ülke kurtaran bir neslin emanetidir aziz vatanımız. Milletimiz hiç tasa etmesin. En zor anda gösterilen bu dayanışma bu ülkenin temel taşıdır ve kimse onu sökemez. Bunu o cehennem gibi anlarda bir kez daha açık ve seçik gördük. Allah bir daha yaşatmasın!” dedi.
Genç kardeşlerimizin bu vatansever ve özverili derneğine bazı işadamlarının destek verdiğini memnuniyetle öğrendim ama ihtiyaçlarının çok fazla olduğunu ve daha da desteğe ihtiyaçları olduğunu da söylemem gerek.
Ülkemin ormanları ağaç seferberliği ile yerine konur. Bu topraklar bire on verecek kadar bereketlidir. Tabii o yangınların ardında başka bir amaç yoksa.
Ve terörsüz Türkiye söylemlerinin yaktığı yürekler için ne diyebilirim? Ateş düştüğü yerleri yaktı deyip geçemem. Başka yürekler yanmasın, demekte haklıyım ama öyle bir son olmalı ki o gönüllerin harı azalsın.
Bir kez daha toprağa düşmüş can parçalarımıza rahmet diliyor, minnet duyuyorum. Tüm şehit ailelerinin incinmeden, tüm insanımızın memnun olacağı, ikna olacağı bir süreç olmasını tüm kalbimle diliyorum. İnanmak ayrı dilemek ayrı. Ve tüm dualarım hepiniz gibi, insanıma, ağacıma, kadınıma, çocuğuma, hayvanıma zarar gelmesin ve öyle demokrat öyle özgür ve öyle örnek bir ülke olalım ki gidenlerimiz huzur içinde yatsın. Zor mu, imkânsız mı? Asla! Sadece şu particilik illetinden kurtulup el ele vererek başarırız biz. Anlattım ya biraz önce…
Selam ve saygılarımla.