Bursa Arena E'Gazete
2025-09-25 00:04:29

İsrail Devletinin Teolojik Temelleri Sağlam mıdır[1]?

Prof. Dr. HİLMİ ÖZDEN

25 Eylül 2025, 00:04

İsrail Devletinin Teolojik Temelleri Sağlam mıdır[1]? Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN[2]

Giriş

1897'de İsviçre'nin Basel kentinde I. Siyasal Siyonizm Kongresinde 50 yıl sonra İsrail’nin kurulması kararının alındığı toplantı ile başlayan süreç 14 Mayıs 1948'de İsrail Devletinin kurulması ile sonuçlanmıştır. İsrail Devletini anlamak için Semitizm ve Siyonizm kavramlarını açıklamak gerekmektedir. Semitizm Sami ırk anlamındaki Semite sözcüğünden türetilmiştir ve Musa dininin getirdiği esaslara uygun bir Yahudilik gütmek anlamındadır. Onlara göre Musa dini bütün insanları çağıran bir din değildir, yalnız İsrailoğulları için getirilmiştir. Bu bakımdan Semitizm (Yahudicilik) bir çeşit ulusçuluktur ve dünyanın dört bucağına dağıldıkları halde İsrailoğullarının bütünlüğünü sağlamıştır. Semitizmin siyasal ülküsü Siyonizm adını taşır ve Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmayı amaçlamıştır[3].1948 yılında İsrail Devletinin kurulmasından sonra başta Filistin olmak üzere Ortadoğu coğrafyasına vermiş olduğu huzursuzluk tamamıyla onların tahrif edilmiş (değiştirilmiş) Tevrat ve ondan kaynaklanan inançlarına bağlı bulunmaktadır. İsrail Devletinin çevredeki ülkelerden talep ettiği Arz-ı Mev’ud (Vaat Edilmiş Topraklar) Nil ile Fırat arasında bulunan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Hâlbuki tahrif edilmiş olmasına rağmen Tevrat'ta Hz. Musa'ya vaat edilen toprak ile Hz İbrahim'e vadedilen toprak farklı coğrafyaları göstermektedir. Tevrat'ta Hazret-i Mûsâ'ya va'd edilen toprak, (Arz-ı Mev'ud), yalnızca bugünkü Filistin'dir. Burası da Akdeniz ile Ürdün Nehri arasında kalmaktadır. Tevrat'ta geçen anlatıma göre Hz. İbrahim ve soyuna “söz verilen” topraklar ise Nil Nehri ile Fırat Nehri arasındaki bölgeyi kapsamaktadır. Hz. İbrahim’e ve soyuna vaat edilen toprak İsrail tarafından çarpıtılarak Yahudilere vaat edilmiş anlamı çıkarılmıştır. Hz Musa'ya ve Hz İbrahim'e vaat edilen topraklar yaşanacak Hanif inancının coğrafyasıdır. Çünkü her ikisi de İslam (Hanif) inancı peygamberleridir. Vaat edilen topraklar bu şekilde değil de siyasi anlamda kabul edilirse bu durum ilerde Türkiye ve Orta Doğu coğrafyası başta olmak üzere Türk Milletine ve tüm insanlığa huzursuzluk vermeye devam edecektir.

“İbrânîce’de “Eretz Israel” (İsrâil diyarı) denilen bu bölge yahudilerin kutsal kitabı Ahd-i Atîk’te “Ken‘an diyarı” (Tekvîn, 11/31; 17/18; Çıkış, 6/4), “diyar” (Tesniye, 26/15; İşaya, 57/13), “gurbet diyarı” (Tekvîn, 17/8), “memleket” (Tekvîn, 26/2-3) diye de zikredilmektedir. İkinci mâbed döneminden itibaren ise “arz-ı mev‘ûd” diye adlandırılmış olup Kitâb-ı Mukaddes’in Ahd-i Cedîd kısmında da bu isimle geçmektedir (İbrânîler’e Mektup, 11/9). Ahd-i Atîk’te burası ayrıca “iyi ve geniş diyar” (Çıkış, 3/8), “süt ve bal akan diyar” (Çıkış, 3/8; Levililer, 20/24; Tesniye, 11/9; Yeremya, 11/5; 32/22; Hezekiel, 20/6, 15), “bütün memleketlerin süsü olan diyar” (Hezekiel, 20/6, 15) diye tavsif edilmiştir. Kitâb-ı Mukaddes’te Hz. İbrâhim’e yapılan vaadde, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” (Tekvîn, 15/8), Hz. Mûsâ ve Yeşu’ya (Yûşa’) yapılan vaadde, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/3)”[4].

Bu çalışmanın amacı İsrail devletinin etrafını kan gölüne çeviren Arz-ı Mev’ud saplantısının teolojik temellerinin doğru olup olmadığını sorgulamaktır.

Hz. İbrahim (A.S)

Hz. İbrahim’in Haniflik inancı Nil’den Fırat’a asırlardan beri yaygın bir şekilde yaşanmaktadır. Dolayısıyla Yahudiler’in kendilerine vaat edilmiş iddiasındaki coğrafya bir inanç alanıdır, herhangi bir ırk yahut millete ait değildir. Üstelik Hz. İbrahim Yahudilerin atası değil Hanif inancında olan tüm insanlığın atasıdır. Eğer bir milliyet ithaf edilecek olursa Hz İbrahim Sümer kavmine ait Ur kentli bir Türk'tür. Tarihi kayıtlar bunu göstermektedir. Hz. İbrahim ve onun soyundan gelen peygamberleri Arap ve Yahudi tarihine dâhil etmek mümkün değildir. Çünkü Hz. İbrahim çocuklarını farklı ulusların içinde bırakmış ve tevhit inancını yaymalarını istemiştir. Yoksa onun hiçbir çocuğu ne Arap ne de Yahudi’dir. Kendisi de Hanif dinini tebliğ için kendi ülkesinden dışarı çıkmış birçok ülkeye giderek insanları Allah inancına çağırmıştır. Hz. İbrahim tevhit’in ve ulusların manevî atası olan bir Allah elçisi olma şerefine nail olmuştur. Âl-i İmrân Suresi 67. Ayet’de “İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan. O, sadece Hanîf bir müslümandı/Allah'a teslim olandı. O müşriklerden değildi” buyrulmuştur. Bu ayete göre Hz. İbrahim’i Hanif’liğin haricine dahil etmek mümkün değildir.

Hz. İbrahim’in adı geçer geçmez, bazen onu adeta bir Yahudi olarak algılayanlar karşımıza çıkmaktadır. Hâlbuki Hz. İbrahim ayette de görüldüğü gibi ne Yahudi, ne Hristiyandır. Son üç semavi din üzerinde de tesirleri olduğu için, dünyayı yönetmeyi amaçlayan bugünkü Yahudi düşüncesi, hakikatle bağdaşmayan “İbrahimî dinler” söylemi ile onun adını kullanmakta ve yararlanmaya çalışmaktadır. Dinimizin kitabı olan Kur'an ayetleri ve peygamberimizin sözleriyle de teyit edilen gerçek şudur ki; Hz. İbrahim “Hanif bir dinden ve temiz bir soydandır”. “Bilindiği gibi Hz. İbrahim Kuran-ı Kerim'de zikri geçen birçok peygamberin aksine Yahudi ırkına mensup olmayan fakat İbrani tarih ve kültürüne mâl edilmiş, kendisine Kuran'ın ifadesine göre “Suhuf” (Din ve şeriatinin esasını ifade eden bir nevi yazılı belgeler) verilmiş büyük, ulu ve yüce bir peygamberdir. Onun dininin asıl karakteri, şiarı “Haniflik” dir. (Kuran-ı Kerim, Bakara Suresi, 135, AI-i İmran Suresi 67, Enam Suresi 161, Nuh Suresi 120) O bu yönüyle peygamber ümmetinin bir baba misali en güzel örneği olmuştur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Müslümanlara hitaben; “milletinizin babası İbrahim'in Hanif dinine uyun bundan önce de size Müslüman adını veren odur” (Hac Suresi 78) denilmektedir[5].

En'am suresi 161. ayetteki, “Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, Hanif olarak İbrahim'in dinine iletti” ayetinden, Hanifliğin gerçek bir din olduğu hususu açıkça ortaya çıkmaktadır. “Hanif” kelimesi, müstakil bir dinin adı olduğu gibi, aynı zamanda bütün peygamberlerin tebliğ ettiği “Gerçek din” tevhit inancı manasına da kullanılmaktadır[6]. Tıpkı "İslam" ve "Müslim" kelimelerinin Kur'an ve Hadis'te iki manada kullanılması gibi, "Hanif" kelimesinin de iki kullanılışı vardır:

1 - Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit inancı, gerçek din ki Allah, insanın fıtratına bu dini koymuştur, yani insanı kendi zekâsı ile o dini bulabilme istidadında yaratmıştır. İslam ve Müslim kelimeleri de bu manada kullanılmaktadırlar. Bu birinci manada kullandıklarında Hanif ve Müslim kelimeleri, aynı manayı ifade ederler. Nitekim Hz. Muhammed, “Ben Yahudilik ve Nasranilik üzerine gönderilmedim, fakat (halis) Haniflik üzerine gönderildim” buyururken hem bu birinci manayı kastetmekte hem de bu manayı ifade etme bakımından, Hanif ve Müslim kelimelerinin eşitliğini göstermektedir.

2 - Hz. İbrahim'in tebliğ ettiği dinin özel adı olarak kullanılmaktadır. İslam tarihi kaynakları, kesin olarak Hanifliği müstakil bir din olarak takdim etmektedirler[7].

Kur'an'a Göre Hanif Dini

Kuran'da “Hanif” kelimesi on yerde, çoğulu olan “hunefa” ise iki yerde geçmektedir. Bu on iki yerin dokuzunda, hanifliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu belirtilmektedir. Bu arada sekiz yerde Hz. İbrahim'in imanını ifade etmektedir. Bu sekiz yerin beşinde, aynı zamanda din manasına gelen “millet” kelimesi yer almakta, bir yerde de bizzat Hz. İbrahim kendini Hanif olarak nitelemektedir. Haniflik müşriklik olmadığı gibi, ayette de vurgulandığı üzere Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir. Allah'ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın tabiatına en uygun olan tevhid dinidir. Kur'an'ı Kerim'de Rum Suresi 30.Ayette bu husus şöyle ifade edilir: “Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte doğru din budur, fakat insanların çoğu bilmezler”. “ ... Kur'an'ın önerdiği ve Hanif diye nitelendirdiği bu tavır, müşrikliğe ters olduğu gibi, ehl-i kitabın dininden de faklıdır. Kur'an'a göre Haniflik, Yahudilik ve Hıritiyanlıktan öncedir: Âl-i İmrân / 65. Ayette “Ey Ehlikitap! İbrahim hakkında neden çekişiyorsunuz? Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?” buyurulmaktadır. Kur'an-ı Kerim Araplardan putlara tapmayan, Yahudi ve Hıristiyan olmayan, bir tek ilahın varlığına inanan ve O'na kulluk eden bir cemaate işaret eder ki bunlar "hunefa" veya "ahnaf" diye bilinirler. Bu kimseler Yahudi ve Hıristiyan olmadıklarını, İbrahim'in dinini takip ettiklerini, Allah'a şirk koşmadıklarını söylerler[8].

Hadislerde Hanif Kavramı

Hanif, Kuran'daki anlamıyla Hadislerde de yer alır. İbni Abbas'tan rivayet edilen bir hadise göre, Hz. Peygambere, "Allah katında hangi din daha makbuldür" diye sorulduğunda, "Kolaylaştırılmış haniflik" demiştir. Resul-i Ekrem'in "Allah katında hak din İslam'dır" (Ali İmran-19) ve “Sizin için din olarak İslâm’ı seçtim ve ondan razı oldum”(Maide-3) mealindeki ayetlere ters düşecek bir beyanda bulunması mümkün değildir. Bu sebeple “kolaylaştırılmış haniflik" ifadesiyle İslamı kastetmiştir[9].

Hz.Peygamberin, “Allah, -Kullarımın hepsini hanif olarak yarattım buyurdu-” mealindeki hadisiyle, “Ben Yahudilik ve Hıristiyanlıkla değil, kolaylaştırılmış haniflikle görevlendirildim” hadisi birlikte düşünüldüğünde Hanifliğin, bütün peygamberlerin tebliğlerinde ortak olan ilkeleri ifade ettiği ve İslam'ın da bu ilkeleri yaşatan bir din olduğu, Hz. İbrahim gibi Hz. Muhammedin de aynı dini tebliğ ettiği sonucuna varılır. Bundan dolayı hanif kelimesi İslami literatürde Kuran'daki anlamıyla ve müslim kelimesinin eş anlamlısı olarak, Hanifiyye'de Hz.İbrahim'in dinini ifade için kullanılmıştır.[10]

.....

Yazının devamı için tıklayınız

.....

[1] Türk Yurdu, Eylül 2025 Yıl. 114, Sayı 457, s.24-33.

[2] Prof. Dr., Eskişehir Osmangazi üniversitesi Türk dünyası uygulama ve araştırma Merkezi Müdürü

[3] Sedat Şenermen, Dinler ve Dünya Egemenliği, İstanbul, 2013, s.33,65.

[4] Abdurrahman Küçük, Arz-ı Mev‘ûd, T.Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, 1991, İst., 3. cilt., s. 442.

[5] Muharrem Kılıç, Gizlenen Türk Tarihi Hazreti Muhammed, İstanbul, 2007, s.114-115

[6] Şaban Kuzgun, İslam Kaynaklarına Göre Hz. İbrahim ve Haniflik, İstanbul, 2015, s. 166.

[7] A.g.e., s. 166-167.

[8] Muharrem Kılıç, A. g. e., s.139-140.

[9] A.g.e., s.140.

[10] A.g.e., s.141

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.