Sünnilik anlayışında din, çoğunlukla ritüellerin dar çerçevesine sıkıştırılmıştır. Namaz, oruç, hac, zekât gibi biçimsel ibadetler dinin özüymüş gibi sunulmuş; oysa bu anlayış, İslam’ın ruhunu daraltmıştır. Din, şekil ve kural merkezli bir sisteme dönüşmüş; ibadetler sevap kazanma ya da günah silme aracına çevrilmiştir. Böylece Allah’la insan arasındaki bağ, sevgi ve bilinç yerine “yaptım—kazandım” ilişkisine dönüşmüştür. Bu anlayış, ubudiyetsiz ibadet üretmiştir. Yani biçim vardır ama ruh yoktur; ses vardır ama anlam yoktur.
Oysa Kur’an’a göre İslam, ibadet değil, ubudiyet dinidir. Çünkü insanın yaratılış amacı, sadece belli vakitlerde ritüel yapmak değil, bütün bir yaşamı Allah bilinciyle yaşamak; yani ubudiyet hâli içinde olmaktır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât 51/56) ayeti, bu gerçeği anlatır. Buradaki “kulluk” kelimesi, sadece namaz kılmak ya da oruç tutmak anlamında değil; tüm varoluşu Allah’a ait bilmek, hayatı O’na göre düzenlemek anlamındadır. Ama gelenek öyle demez; onun gözünde görüntü tamamsa din de tamamdır!
İbadet, ubudiyetin görünen yüzüdür. Ubudiyet, ibadetin ruhudur. İbadet belirli vakitlerde yapılır; ubudiyet ise hayatın her anında yaşanır. Kur’an, ibadeti şekil değil bilinç olarak tanımlar:
“Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi içindir.” (En’âm 162)
Bu ifade, dinin sadece tapınma değil, tüm yaşamı Allah’a adama bilinci olduğunu açıkça gösterir.
Ubudiyet, aklın, ahlâkın ve fıtratın Allah’a yönelmiş hâlidir. Akletmeyen, anlamayan, adalet ve merhamet üretmeyen bir ibadet, ubudiyetten uzaktır. Namaz kılıp zulmeden, oruç tutup yalan söyleyen biri, ibadet ediyor olabilir ama kul olamıyordur. Çünkü Kur’an’a göre: “Namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût 45)
Eğer alıkoymuyorsa, o namaz yalnızca bir hareketler zinciridir; bir ubudiyet hâli değildir.
İslam, şekil değil bilinç, ritüel değil sorumluluk, gelenek değil fıtrat dini olarak gelmiştir. Ubudiyet, ibadeti anlamlı kılar; ibadet, ubudiyetin dışa yansımasıdır. Allah, sadece secde edenleri değil; secdesinde gerçekten Allah’ı hissedip yaşayanları sever. Bu yüzden Kur’an,
“Rabbine kulluk et ki yakîn sana gelinceye kadar.” (Hicr 99) derken, belirli bir ibadeti değil; ömür boyu sürecek bir kulluk bilincini emreder.
İslam’ın hedefi, ritüellerle avunan bir toplum değil; kulluk bilinciyle yaşayan bir toplumdur. Gerçek din, şekillerin ardındaki bilinci fark edenlerin dinidir.
Çünkü İslam, ibadet edenlerin değil; ibadetiyle bilinçlenenlerin yoludur.
Tüm dost ve arkadaşlara selam olsun.