Eylül hüzünle gelir. Ay olmanın ötesinde hiçbir günahı yoktur. Oysa Mayısın kuşları neyse, Eylülün çocukları da odur. Sesleriyle zamana ayrı bir güzellik verirler.
Ben hep Eylülü özlerdim. Birazcık daha büyümüş çocuklarımın o ilk günün heyecanı ile okul bahçesini doldurduklarında bir başka mutlulukla dolardı içim. Geleceklerini merak eder, katkı sunabilmek amacıyla çok geceler uykusuz kalırdım. Tıpkı bu mesleğe gönül verenler gibi.
İlk dersim Atatürk olurdu. Yeni öğrencilerime anlatacak çok şeyim varken eski öğrencilerim için yeni kitaplar ve yeni alıntılarla girerdim derse. Bana o kürsüde olmayı armağan eden Rabbime şükreder Ata’ma da rahmet yollardım. Ben çok sevdim öğretmeyi…
O yıllarda haftada otuz saat derse girerdik. Öğretmen eksiğimiz çoktu. Bazen boş geçen benimle ilgisi olmayan derslere bile gönüllü girerdim, arkadaşlarım gibi. Sınıflarımız çok kalabalık olur, her sırada üç öğrenci otururdu. Yazılı sınavlarda soruları tahtaya yazardık. Sonrasında fotokopi bizim için en sevindirici şeylerden birisi olmuştu.
Çocuklarıma şiirler ezberletirdim bolca. Bazen eksik notlarını onlarla tamamlar sınıf geçme nedeni sayardım. Öyle ya! Her şey unutulur zamanla ama bir şiir asla unutulmaz. Sınav kâğıtlarını tek tek okumak, yanlışları düzelterek öğrencinin görmesini sağlamak zorundaydık. Düşünebiliyor musunuz iki kâğıt verse öğrenci, her sınavda bazen sekiz yüze yakın kâğıt okurduk. Ve ertesi ders sonuçları söylemek gibi bir sorumluluğum vardı. Bir iki kez hariç hiç aksatmadığımı övünerek söyleyeceğim.
Değerli meslektaşlarım, bilgi bir tuş kadar uzağınızda. İstediğiniz anda öğrencilerinize mesaj gönderebiliyor, aileleri ile iletişime geçebiliyorsunuz. Telefonların jetonlu olduğu, faksla iletişim kurduğumuz, hala gaz ocakları ile deney yaptığımız o yıllar, aynı zamanda çok saygı gördüğümüz yıllardı. Öğretmenler odasında siyaset, para konuşulmazdı. Öğrencilerimizin başarılarını, başarısızlıklarını, aile sorunlarını ve çözümlerini konuşurduk. Çünkü biz öğretmendik. Mesleğimiz kutsaldı, dokunulmazdı.
Seksenli yıllarda en çok acı çeken kesimdi öğretmenler.
Sağ sol hastalığı mesleğe bulaştırılmış, okullarda baskı artmış, isyan edenler nezarethanelere tıkılmıştı. Yine de inatla öğretmenler odasında eğitimci kişiliğimizi hakim kılmayı başarmıştık. Zamanla yaralarımızı ve ayrışmalarımızı unutmuştuk. “Aslımıza rücu etmiştik.” Zor zamanlarımız pek çoktu, ama içimiz kan ağlarken “ben öğretmenim” kibri ile yıktık duvarları.
Bir eğitim kurumunda huzur olmalı. Koca koca sevgisiz binalar, şefkatin aydınlatmadığı ışıksız odalar, sarartır soldurur hatta öldürür. Çalıların sardığı, asık suratlı bahçelerde gül açar mı? Susuz bahçelerde -ki suyu sevgidir- ekin hasata döner mi? Hani bir şarkıcı diyordu ya “Öğretmen anadır, babadır” diye. Çalışan anne babaların neredeyse sahipsiz çocuklarına şifası olmaktır asıl olan. Bilgi bir tuş uzağında çocukların. Hatta bazı konularda eminim sizleri de aşmışlardır sevgili meslektaşlarım.
Şimdi herkes gençlerin pervasızlığından söz ediyor. Kürsüye çıktığımız anda susan çocuklar değil onlar. Zaman değişti ancak insan ruhu değişmez. Tatlı dil, sabır ve umarsız sevgi ile kaybolmaya hazır o yavrulara yuva olabilmelisiniz. “Oh ne ala ahkâm kesmek!” demeyin. Biz yüz kızartıcı suçlarından dolayı ceza almış çocuklara da öğretmenlik yaptık. Sevgi, ilgi ve sabır başucumuzdaydı ve kazandık. Neyi mi? Gözyaşları ile pişmanlık duymalarını… Çünkü reddedilmeyen tek şey sevgi ve ilgidir. Bu yollardan geçmiş bir meslek büyüğünüz olarak size içtenlikle söyleyebilirim ki zor günlerden geçiyorsunuz ve ülke gündemi aydın zihinlerinizi bulandırıyor anlıyorum ama mesleğinizi öncelemeniz sizi o bataktan çıkaracak tek ve mutlu yoldur emin olun.
Bir sabah uyandığımda ben artık öğretmen değilim, öğrencilerim olmayacak duygusu ile günlerce ağladım. Okulların önünden geçemedim. Hatta Eylülden nefret ettim. Bir gün siz de aynı duygularla uyanacaksınız bir Eylül sabahına.
Tıpkı doktorluk gibi öğretmenlik de ne para ne başka bir şey için yapılabilecek bir iş değildir. Sevgili gençler! İdealiniz manevi yaraları sarmak ise öğretmenliği, maddi yaraları sarmak ise tıbbı seçiniz.
Yüce Atatürk en çok bize güvendi, yeni neslin bizlerin eseri olacağını söyledi. Bu yüzden dik durmalı ve elinizden geleni esirgememelisiniz. Karşınıza meslek sahibi, duyarlı birer erişkin olarak çıkan evlatlarınızı gördüğünüzde, ekininizin hasata döndüğünün ve o yılların hiç de boşa geçmediğinin duygusu sizi sınırsız mutlu edecektir inanın.
2025-2026 Eğitim Öğretim yılı hayırlı olsun.
Dağ gibi sorunların altında ezilmeden, dimdik yürüyeceğinize inancımla başarılar diliyorum SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİM..