Çocukluğumdan beri hep karşımda görünen insan, nesne ve olayların ötesini merak etmiş; Araştırmayı, bilinmeyenlere ulaşmayı hayatın bir parçası olarak görmüşümdür.
Bu yaşıma dek anladığım kadarıyla insanların çoğunun hayatı, başkalarının yazdığı bir senaryoyu oynamaktan ibaret. Bir şeylerin "kölesi" olduklarını bilmeden, bunun da ötesinde "özgür" olduklarına inanarak yaşıyorlar. Kimi paraya köledir, kimi eşine, kimi işine, arabasına, makamına ve hatta sahip olamadıkları çok şeye köledirler aslında.. Ama bu hayat böyle malın-mülkün, para ve makamların, hayal ve maddi beklentilerin "kölesi" olmakla yürümüyor. Dünyayı yöneten ve olağanüstü bir sistem oluşturduklarını anladığımız bir takım güçlerin, insanoğlunun bu bireysel dünyalarını, umut ve beklentilerini, perde arkasından kendi egemenlik politikalarına kanalize ettikleri de çok açık. Bu gerçeği görmek için sadece bakmak değil, tabii ki biraz da düşünmek gerekir.
Gazetecilik mesleğim bana hep araştırmacı, kavrayıcı ve eleştirel bir bakış kazandırdı. Ancak 32 yıl para ve finans piyasalarının içinde geçen tecrübe ve alışkanlıklarım da, işim ve kişisel bakışım arasında bilinçli bir ayrım yapmayı da öğretti. Örneğin, daha fazla insanın aydınlanması ya da farkındalığa varması yönünde, (benimsemesem de) öne çıkan olayları ve konuları sistemin veya yasaların elverdiği çerçevede, hatta okuyucumun değer yargıları dahilinde yazmam gerekebilir. Bence bu bir çelişki değil, toplumsal aydınlanmaya hizmet etmek için seçilmiş bir yoldur. Herkesin her gerçeği duymaya hazır olmadığı bir dünyada, her şeyi doğrudan haykırmak çoğu zaman ters teper. Don Kişot olunmaktan öteye geçmez. Bu yüzden ben yolumu dikkatle yürüdüm; stratejik bir akılla ve sağlıklı risk yöneterek..
Merak, insanoğlunu harekete geçiren temel içgüdülerden biridir. Ancak zamanla şunu anladım ki hayatın gerçekleri de, incelendikçe sonsuzluğa uzanan bir yapıdadır. Dünyamızın tüm gerçekliğini tamamen kavramak da mümkün değil. Yine de bilimsel gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyorum. Çünkü inancım şudur: Allah, dini ne olursa olsun, bilime emek verenin, bilimle uğraşanın yanındadır.. Bir cami, kilise ya da havrada ömrünü uyurgezer gibi ya da embesil bir et yığını gibi geçirenle; her nefesini “insanlığa fayda” ve “paylaşmak” adına ilme adayan bilim insanı bir değildir. Bu noktadan hareketle her ne kadar kendi mütevazi yapımda sıradan bir insan olsam da, bulduğum her fırsatta bilimsel gelişmeleri izlemeye, kavramaya çalışıyorum.
Dünya, artık sadece “bilimsel analitik zekânın” yönettiği tek tip bir düzene doğru gidiyor. Bu düzende bireysel başarıların değil, örgütlü güçlerin, hatta o güce entegre olmuş bireylerin anlamı vardır. Oysa insanlar, her gün biraz daha bireysel yaşamayı tercih ediyorlar. O “toplumculuk” anlayışlarını falan da artık rafa kaldırdılar. Toplumun neredeyse çoğunluğu “bireysel konforları” nı öne çıkardı. Ve bu sığ yapılarından vazgeçemiyorlar; hele ki “başkalarına ışık tutmak” düşünülmez oldu neredeyse.. Öyle paylaşmak, yardımlaşmak, yani maddi- manevi infakta bulunmak ve bir kişisel menfaati yoksa kollektif çalışmalara girmek, gittikçe hayal olmaya başladı. Hani deriz ya “vahşi kapitalizm” diye, işte onun asıl vahşetinin bu toplumsal, sosyal çözülme olduğunu anlayamaz haldeyiz.
Bu farkındalık zaman zaman beni yalnızlaştırıyor. “Yalnızlık” derken, bunun en kötüsü bilirsiniz ki yoğun ve renkli sosyal çevrelerin içinde yaşamaya rağmen, hissedilen bir “kalabalıkta yalnızlık” tır.
Ama bu yalnızlık bir eksiklik de değil.. Aksine ben bunu "kusursuz yalnızlık" diye bir kişisel felsefeye dayandırmayı da başarıyorum. Yani böyle bir yalnızlığı “mahzunluk” değil, bir fikrî ve sosyal güce dönüştürdüm. O kalabalıklarda yalnızlık, bana kendimle ve toplumla daha derin bağlar kurma imkânı sundu.
Mesela ne mi?
Tabii ki BURSA ARENA Ailesinden bahsediyorum..
9. yıldır “farklı düşüncelerdeki seçkin aydın insanların”, bu farklılıklarını “kültürel zenginlik” olarak görmeleri ve aynı kulvarda, yan yana sütunlarda yazmaları gibi bir ciddi riski sağlıkla yönetiyoruz.
Yazarlar, şairler, karikatürist, video üreticileri, fotoğraf ve resim sanatçıları, grafiker, uluslararası servis sağlayıcıları.. Bambaşka bir dünya..
İşte okuduğunuz bu yazım, Bursa Arena’da 9 yıldır yayınlanan 11 bin 435’inci yazı..
Düşünebiliyor musunuz, amaçları sadece “toplumun aydınlanması ve farkındalığı” olan 11 bin 435 yazı.. Ne para, ne menfaat, ne makam ne de şöhret.. Bizler grup olarak aşmışız bunları..
Bir de 61 bini geçen haberler.. Ayrıca resim eserleri, videolar, karikatür ve biyografiler..
Sağ olsunlar benim can dostlarım, Bursa Arena Ailesi’ndeki Kıymetlilerim ve Sevgili Okuyucularım.. Sizler bana öğrettiniz bu “Kusursuz Yalnızlık” içerisinde mutlu olmanın felsefesini.
Sonuç olarak, şu darmadağınık toplumumuzda, idealist bir kurtarıcı olmak falan haddime bile değil. Ancak, elimden geldiğince çevreme ışığı göstermeye çalışırım; bununla mutlu olurum.. Paylaştıklarımın ne yapılacağı, işlerine yarayıp yaramayacağı da okuyucularımın tercih ve seçimindedir.
İşte bu yüzden yaşamaya çalıştığım o “Kusursuz Yalnızlık” içinde daha "özgür ve mutluyum"..
Sağlıcakla kalın..