Birçoğumuzun çocukluğunda, öğretmenlerimizin okuma ödevi olarak verdikleri kitaplardan birisidir Anna Frank’ın Hatıra Defteri. Hatırlarsınız 1942 ile 44 arasında evlerinin çatı katında Gestapodan saklanıp, her gününü doğum gününde hediye edilen anı defterine yazan o küçük Yahudi kızı anlatır. Ve çocuk dünyamızda zulmün adıdır “Nazi” sözcüğü.
Dünya o günlerde, tıpkı bugün gibi bir ırkın yok edilişini izlerken ülkemiz duyarsız kalmamış, Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarına kucak açmış, hatta Einstein dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazarak Almanya’da bilim insanlarına artan baskıdan söz etmiş ve bir yıl süreyle ücret almadan Türkiye için araştırma yapacaklarını vadederek iltica istemişler ancak Türkiye’de kanunların buna elvermediği gerekçesiyle geri çevrilmişlerdi. Asıl sebep Almanya ile olan iyi ilişkilerin bozulmasının istenmemesiydi. O günün siyasi şartlarını sorgulayacak değiliz. Bu tarihçilerin ve siyasetçilerin işi. Ama ben sade vatandaş olarak tarihi bir fırsat kaçırılmış diye yorumlarım. Oysaki biz mağdura hep kucak açmış bir milletiz. 1490 ‘lı yıllarda İber yarımadasından gemilere doldurulup okyanusta kaderine terk edilmiş Yahudileri İstanbul’a getirmiştik. Sefarad Yahudileri bu toprakların evladı kabul edilmişti. 1955’de “6-7 Eylül Olaylarını” toplumumuz asla onaylamamıştır. Bugün Suriyeli sığınmacılara karşı da öyle. İçlerine sindiremeseler de insanımız birkaç küçük olay dışında incitmemiştir.
Mağduru her şeye rağmen kucaklayan vicdanlı bir millettir Türk Milleti.
Milletimin onca savaşına rağmen utanılacak hiçbir anısı olmamıştır. Bırakın zulmü, savaşla ele geçirdiği toprakların halkını dili, dini, yaşam biçimini de özgür bırakmıştır.
Bunları neden yazdım?
İnsan olmak, insani davranmaktan iktidarların siyasi tavırları ne olursa olsun vazgeçmemektir. Fırınlarda yakılan Yahudi çocukları için bugün bile gözyaşlarımızı tutamayız. Onlar çocuk, onlar masum hatta onlar melek deriz ve Nazilere bedduamızı eksik etmeyiz. Bu yüzden nefret etmesek bile o günleri onaylamış Almanya’yı çok sevmeyiz. Biz bir Adnan Menderes olayını unutamadık. Darağacındaki resmi milli hafızamızın en acıtıcı karelerindendir. İbret olsun diye ya da o günün heyecanı ile servis edilen bu fotoğrafın bedelini yıllarca CHP’ye oy vermeyerek ödetti halkımız. Hala 1980‘lerde idam edilen gencecik çocuklarımıza siyasi görüşümüz ne olursa olsun kahroluruz. Bir bebeğin, bir çocuğun katli bizi kahretmedi mi günlerdir? Narinler, Ahmetler. Biz hep mağdurdan yanayız. 23 yıllık iktidarımız da bir mağduriyetin üzerine inşa edilmişti hatırlarsınız. Sözün özü vicdanını yitirmemiş bir ulusuz. O vicdan zaman zaman bize tarihi hatalar yaptırsa da…
Kudüs Müslüman aleminin ilk kıblesidir ayrıca her semavi din için de özeldir. Biz kutsallara saygı duyarız. Ayasofya, Meryem Ana gibi toprağımızda bulunan farklı dinlerin kutsallarını da hep korumuşuzdur. Süleyman Mabedi bizim için de aynı duyguyu ifade eder. Çünkü Hz. Davut ve Hz. Süleyman da peygamberlerimizdir. Ve biz Müslümanlar hiçbir peygamberi diğerinden ayırmayız. Durum böyleyken o toprakların kendilerine ait olduğunu iddia edenler Allah’tan tapu mu almışlar? Eğer ilk yerleşimler söz konusu ise dünyanın haritasını sil baştan yenilemek gerek. Bu nasıl bir mantık ve inanç?
21. yüzyıla din savaşlarını taşıma ilkelliği ve vahşeti İsrail’e ve onun yardakçılarına nasip oldu. Kaldı ki henüz hafızalarımızda o korkunç Nazi katliamları tazeyken ve buna muhatap olmuş bir ulusun aynısını hatta daha vahşisini arzulaması akıl alır gibi değil. Ağızlarından salyalar akarak cennete yolladıkları bir halkın ahının hesap günü bizzat Hz. Davut tarafından sorulmayacağından eminler mi? Biz inanıyoruz ve şahadetleri destan yazdıran Gazzeli kardeşlerimiz de.
Ülkemin siyasi kanalları zorlayarak konuya müdahil olmasını yürekten onaylıyorum. Hadi gidelim naraları yersiz şaklabanlık. Denizin ortasında su almaya hazır bir gemi gibi savrulan ülkemize en basitinden bir ekonomik yaptırım hepimizin o halklardan daha aç kalmamız demektir. O zulme dünya ayaklandı ama unutulmasın ki Türkün Türk’ten başka dostu yok. Gerçi ondan da çok emin değilim.
Konu nereden nereye geldi. Toparlayacak olursak bir milleti yönetenlerin attığı her adım o milletin hanesine iyi ya da kötü yazılıyor, asırlar geçse de bazı lekeler silinmiyor. Hasıraltı edilse bile gerçeklerin zaman zaman su yüzüne çıkmak gibi bir marifetleri var; yakın tarihimizde Hiroşima, Srebrenista, Doğu Türkistan, Hocalı… Say say bitmez.
İktidar erklerinin doymaz iştahını gemleyecek olan halktır. Aynı acıları yaşamış İsrail halkının bu haksız ve tek taraflı savaşı bitirmek için hiçbir gayretlerinin olmaması tarihi bir utanç yükleyecek onlara, buna razılarsa sözümüz yok. Tek tük yürekli insanlar da çıkmıyor değil. BBC konserinde utancını haykıran ve tutuklanmayı göze alan orkestra şefi Volkov gibi.
Aşımızı zehire döndüren bu azgın savaşa, lanetli yaşamaya mahkûm İsrail Yahudilerine rağmen, onların çocukları içinde üzülmeye devam edeceğiz. Bu kanı, bu utancı asırlar boyu taşıyacakları için. Anna Frank’ın acısı solda sıfır kalır, bacağı kopan yedi yaşındaki kardeşine plastik boru ile bacak yapan Gazzeli dokuz yaşındaki çocuğun acısı. Savaşı durdurma gücü olanların, dolaylı dolaysız katkı sunanların, zevk ve sefanın derdinde olan utanmazların umuru değil çünkü onlar Müslüman çocukları.
Unutulmasın ki inanmasanız da cehennem sizleri bekleyecek… Bu da bizim arzumuz ve size göre tesellimiz…
Herkese yetecek dünyayı adil paylaşacak bir düzen, hayalin ötesi olsa da duamızdır.
Selam ve saygılar.