Yaşamakta olduğumuz sorunların temelinde az gelişmiş eğitim sisteminin payı olduğunu söylersek herhalde yanılmayız. Başöğretmen Atatürk’ün işaret ettiği gibi iyi eğitimle özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşarız. Eğitim anlayışımız bilimsel bakışı ve değer bilgisi kazandırmayı esas almadığı sürece sefalete terk edilmiş bir toplum oluruz. Daha da kötüsü başkalarının boyunduruğu altında yaşamaya mahkûm kalırız. Buna yaşamak denirse tabii ki.

Peki nasıl bir eğitim olmalı o zaman ? Eğitim milli olmalı, milli olduğu kadar da evrensel olmalı. Bilimsel, çağdaş ve üretime yönelik eğitim anlayışının kimi ülkeleri nasıl kalkındırdığını biliyoruz. Üretime yönelik eğitim denilince, bir zamanlar dünyanın gıptayla baktığı köy enstitülerimiz aklımıza geliyor. Köy enstitülü gençler yaparak yaşayarak öğreniyorlardı. Enstitülerde süreç odaklı bir eğitim anlayışı hakimdi. Çocuklar eğitim içinde üretiyorlar, üretim içinde de eğitiliyordu. Enstitülerin programında temel derslerin yanı sıra “tabiat ve okul sağlık bilgisi”, “beden eğitimi ve milli oyunlar”, “askerlik”, “ev idaresi ve çocuk bakımı”, “zirai işletme ekonomisi ve kooperatifçilik”, “tarım”, “kümes hayvancılığı”, “arıcılık ve ipekböcekçiliği”, “balıkçılık ve su ürünleri”, “tarım sanatları” gibi dersler de yer alıyordu.

Dahası var; enstitüler gençlere yüzme, ata binme, sandal ve yelken kullanma, dağa tırmanma, bir müzik aleti çalabilme, iyi ve temiz giyinme, bedeni temiz tutma, sosyal yardımlaşma, ekip çalışması yapabilme, güzel-etkili konuşma ve ulusal oyunları oynama gibi beceri ve alışkanlıkları kazandırmayı hedefliyordu. Eleştiri-özeleştiri kültürü gelişmişti. Öğrenciler okul yönetimine katılırlar ve sorumluluk alırlardı. Kız erkek hep birlikte dünya klasiklerini okurlar, tiyatro ve müsamereler yaparlardı.

Kurtuluş savaşının hemen sonrasında okuma, yazma oranı %3 veya %4 civarındaydı. Bu eğitim anlayışı nüfusun %80’ine yararlı olma projesiydi. Cumhuriyeti kuranlar, böyle bir eğitimle cehalete karşı mücadelede başarılı olmayı ve dahası köylüye bilgi beceri kazandırarak onların ülke kalkınmasına katkıda bulunmasını hedefliyorlardı. Enstitülü öğretmenler sayesinde köylü milleti dünyada olup biteni merak ediyor, anlamaya çalışıyordu. Bu yanıyla da enstitüler insanlara yurttaşlık ve demokrasi bilinci kazandırdığı gibi bir tür kalkınma ve aydınlanma hareketiydi de. UNESCO köy enstitülerini iyi bir eğitim modeli olarak bizim gibi ülkelere öneriyordu. Dönemin siyasileri kimi çevrelerden gelen baskıları göğüsleyemedi ve bu nadide kurumlar 1954 yılında kapatıldı. Kapatıldı da ne oldu? Üretimden uzak, ezber temelli ve sınav odaklı bir eğitim anlayışıyla günümüze kadar şöyle böyle geldik. Geldik ama, her geçen gün eğitimde medeni dünyanın gerisinde kaldık.

Eğitimde dünya sıralamasında nerede olduğumuzu, PISA sınavlarına “Programme for International Student Assessment” yani “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı”na bakarak daha iyi anlayabiliriz. PISA olarak adlandırılan sınav “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)” tarafından 1997’de geliştirilen uluslararası düzeyde üç yılda bir 15 yaşındaki gençlerin, yani 9. sınıf öğrencilerinin başarısını ölçen bir tür uygulama. Türkiye’nin 2018 PISA sınav sonuçları öncekilerine göre biraz daha yüksek. Şimdi 2018 PISA’yı dikkate alarak çocuklarımızın üç ayrı alandaki başarı durumlarını ortaya koymaya çalışalım.

Okuma becerileri alanında, Türkiye 466 puanla 79 ülke arasında 40. sırada yer alıyor. PISA ortalaması 487. Bu alan, öğrencilerin metinlerde yer alan bilgileri eleştirel bir biçimde değerlendirme ve ana fikri irdeleyebilme becerisini ölçüyor. Fen okur yazarlığı alanında da yine 79 ülkenin seviyesi ölçülmüş. Bu alanda PISA ortalaması 489 iken Türkiye’nin puanı 468. Gençlerimiz fen bilgisi alanındaki soruları anlayabilme, ifade edebilme ve çözüm yöntemleri geliştirebilme becerisi sıralamasında 39. sırada yer alıyor. Matematik alanında ise PISA ortalaması 489. Türkiye’nin puanı 454. Bizim çocuklarımız, matematik problemlerini anlayabilme, anladığını matematik diliyle ifade edebilme ve çözebilme becerisiyle 79 ülke arasında 42. sıraya yerleşmiş.

PISA 2018’de başarı sıralamasına göre ilk üçe giren ülkeler; matematik alanında Çin, Singapur, Makao (Çin Halk Cumhuriyeti Özel İdari Bölgesi). Fen alanında Çin, Singapur ve Makao, okuma yazma alanında ise yine Çin, Singapur ve Makao yer alıyor. Bizim çocuklarımız bu ülkelerin gençlerinden daha mı yeteneksiz? Elbette değil. Pırıl pırıl, çok yetenekli ve akıllı gençlerimiz var. Sorun, gençlerimize potansiyellerini kullanabilme imkânları sağlayamamaktan kaynaklanıyor.

Geçtiğimiz hafta 17 Nisan’da ülkenin birçok yerinde köy enstitülerinin açılış yıl dönümü kutlandı. 1930’lu ve 1940’lı yıllardan günümüze kadar Türkiye’de ve dünyada çok şey değişti. Nüfusun çoğunluğu şehirlerde yaşıyor artık. Yaparak yaşayarak öğrenme kuramını hayata geçirebilecek, çocukların potansiyellerini ortaya çıkaracak, insansal olanaklarının gelişmesine imkân sağlayacak, sürece odaklı ve beceri temelli bir eğitim modelini hayata geçirmek zorundayız. Bu eğitim sistemi, köy enstitüleri eğitim anlayışını 21. yüzyılın olanaklarıyla destekleyen, güçlendiren, geliştiren ve ülkenin en ücra köşesine kadar ulaştırmayı amaç edinen bir çabayla oluşabilir. PISA sınavları bize çok şey anlatıyor. Elimizi çabuk tutmazsak dünya sıralamasındaki yerimiz her geçen gün arka sıralara kayabilir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
meriç bilgiç 1 yıl önce

Çok doğru. Eğitim sisteminde sizin gibi yöneticiler lazım

Avatar
Ali Karakaya 1 yıl önce

Teşekkürler Mehmet hocam
Kaleminize sağlık

Avatar
Ali Karakaya 1 yıl önce

Kalemine sağlık Mehmet hocam
Liyakat bitti