Ortağım ve iş arkadaşımın oğlunu Manchester üniversitesine kaydettirmiştik. Okul açılışlarında veya o derslerinde ihtiyaç duyduğunda yanına gidiyordum. Bazende de babası ile gidiyorduk. Ramada otelde kalıyorduk. Arkadaşım disko, pavyon, gazino ve müzikli restoranlarda ki sanatlar konusunda engin bilgi ve tecrübye sahipti. İlk işi bir taksici bulmaktı. Tesadüfen Saddam’dan kaçıp İngiltere’ye sığınmış bir Kerkük Türkü ile karşılaştık. Anlaştığımız gibi gittiğimiz de arıyorduk. O izin alıyordu ve taksi kiralıyordu. Benzin ve taksi kirası bize ait günde 100 Sterlin veriyorduk. İki yılda bir oturumu yenilemek gerkiyormuş. Öğrenci belgesi ile birlikte belgeleri topladık. Türkmen kardeş ile birlikte arabayla Londra ya gittik. 1996 yılı mart ayı idi. İlgili kurumda işlemleri yaptırdık. Gezmek için de Tower Sheraton oteline (sonradan yıkılmış) 3 günlüğüe yerleştik.

Amerikalı 3 meşhur Hollywood yıldızının açtığı pizza restoranına girmek için iki saatten fazla kuyrukta bekledik. Yarı pişmiş pizzaları yedik. Ertesi gün şehri gezmeye başladık. Öğrenci Mümtaz kendine marka tişört ve pantolonlar aldı. Oxford caddesi bitiminde Soho bölgesinde Shakespeare’in 30 yıldan fazladır aynı oyunun oynandığı tiyatro binasına doğru yürüyorduk. Akşam çökmüş, lambalar yanmaya başlamıştı. Ben önde yürüyordum. Baktım ikisi de gerilerde biri ile konuşuyorlardı.. Bana geldiler gösteri varmış. İçecek 5 pound. Biraz oturalım dediler. Ben batakhanedir. Dediğiniz show varsa o fiyata mümkün değil.

Bir merdivenden aşağı indik. Bizden başka kimse yoktu. Ne içeceğimizi sordular. Ben hiç anlamamış gibi Kerküklü’ye sordum. İstediğim kolayı Kerküklü garsona söyledi. Israrla garson benimle diyalog kurmaya çalışyordu. Ben de tek kelime ingilizce bilmiyormuş gibi yanımdakilere soruyordum. Adam benden vaz geçti. Tanımadığım, bilmediğim yerler de dut yemiş bülbül gibi suskun kalırdım. Bizimkiler her sorduğun da 5 dakika sonra başlayacak diye cevap veriyorlardı. Karşımızda beyaz bir perde ile kapatılmış yer vardi. Salon küçük 5 masa vardı yoktu. Biraz sonra bir kadın geldi. Bana bir şeyler anlatmaya çalıştı. Anlamamış gibi yapıp yanımdakilere yönlerdirdim. Onlar da bir içki ısmarlamamızı istiyor dediler. Bende garsona fiyatını sorun dedim. Bizimle oturmasına izin vermeyin. Başka masada otursun dedim. Garson 10 pound dedi. Bizimkiler showu heyacanla bekliyorlardı. Hayatlarında ikisi de ilk defa böyle bir gösteri seyredeceklerdi. Kadın başka masada oturuken bunlarla laflamaya başladı. Yarım saate yakın bir süre geçti. “Ben kalkıyorum” dedim. Onlar da mecbur benimle kalktılar. Dışarı çıktım. Onlar da hesabı ödeyip gelecekti. Epey bekledim gelmediler. Sinirlenip aşağı indim. Merdivenlerde Kerküklüyü biri sıkıştırmış. Yalvartıyordu. Kerküklüye kızdım. Çık dışarı. Caddenin köşesinde bekle dedim. İngiliz arkadaşına birinin geldiğini söyledi. Oda isimlerini saydığı kişileri çağırmasını söyledi. O koşarak çıktı. Salona girdim. Baktım garson Mümtaz’ı soyunduruyor. Saatini almış. Cebindeki paraları almış. Aldığı giysileri almış ve masanın üstüne koymuş. Mümtaz’a da bağırdım. “Ne yapıyorsun. Topla eşyalarını çık“ dedim. Öyle bağırmışım ki garson donup kalmıştı. O da çıkınca adam beni tutmaya çalıştı. İteklemem ile yere düştü. Ben de dışarı çıktım. Ne oldu diye sordum. İkibin pounddan fazla hesap geldiğini söylediler. Ödeyemedikleri için bunları soyundurmaya başlamışlar.

Türkiye'ye döndükten sonra bir gün BP’nin bölge sorumlusu geldi. “Hocam hoş geldin” dedi. Seyahat nasıl geçti diye sorunca olayı anlattım. “Sorma hocam” dedi ve devam etti; “Londra’daki Toplantımıza gitmeden 6 ay kadar önce tiyatro oyunu için bilet almıştık. Arkadaşla beraber tiyatro yolunda birisi gösteri var diye önümüze çıktı. Bizde yarım saatten fazla var. Birşeyler içeriz. Kalkarız diye girdik. Yanımıza bir bayan içki içme talebi ile geldi. Onada ısmarladık. Biraz oturduktan sonra kalktık. Hesabı sorduk. İkibin pounddan fazla para istediler. Sebebini sorduk. Bayanı siz konuşup teselli olmak için masanıza çağırmışsınız. Saati 4000 pound. Bu kadar tutuyor. Cebimizde olanları alıp. Otele dönebileceğimiz kadar bir taksi parasını acıyıp verdiler. Oyunu seyredip otele döndük.” Dedi ve “Siz ne ödediniz?..” diye sordu. Ben de “bizden hesap almadılar” dedim.

Aradan bir süre geçince gazetede şu haber vardı. “iki Türk pilot kendilerinden alınan sekizbin poundun üzerinde ki hesaba itiraz ederek Mahkemeye vermişler. Mahkeme oturma süresinde hesaba yarım saat fazla oturmuş gibi ücret alındığını belirleyerek, ikibin pound bedelin iadesine karar verdi..” Yani bu sektör hukukla da kurumsallaşmış.

Yaklaşık kırk ülke gezdim. Her ülkede, arkadaşımın yukarıda açıkladığm sanat aşkı ile araştırmalar yaptık. Hepsinde “Dilber dansı” yapılan yerler var. Bu tür yerlerin temel amacının, sosyal yaşamda karşıt cinsle ilişkilerde zavallı gördükleri “kazları yolmak” olduğunu gördüm.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.