Mültimilyoner Mükerrem Bey, o gün yapılan bir ihalede yeni yapılacak bir sitenin ihalesini almıştı; lüks bürosundaki rahat koltuğunda arkasına yaslanmış ve yağlı koca gövdesini taşımakta zorluk çeken bacaklarını birinci sınıf İtalyan mobilyası olan masasının üzerine uzatmıştı.

Mükerrem Bey, her geçen gün daha çok zenginleşmekte; lakin zenginleştiği ölçüde de çalışanlarına karşı daha eli sıkı olmaktaydı. O’nun gözünde, yanında çalıştırdığı insanların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktu; çalışanlarını kölesi olarak görmekteydi. Çalıştırdığı işçiler, emsalleri olan işçilerden çok daha az kazanmaktaydılar. Zavallı işçilerin, ailelerine karşı sorumlulukları vardı; bu sebeple düşük ücretle dahi olsa çalışmak zorundaydılar. Fırsat düşkünü Mükerrem Bey ise, işçilerinin maaşlarını fırsat buldukça kırpmaktaydı.

Daha birkaç gün önce, inşaat işçilerinin seçtikleri üç temsilci, Mükerrem Bey’in odasında, O’na, aldıkları ücretlerle ailelerine bakamadıklarını söylemişler; bu yüzden de ücretlerinin en azından bir miktar arttırılmasını istemişlerdi. Bu durum üzerine, öteden beri çevresindeki herkese tepeden bakmaya ve Onları hor görmeye alışkın olan Mükerrem Bey, çok sinirlenmiş; işçi temsilcilerini ve Onların temsil ettiği yirmi işçiyi; gözlerinin yaşına bile bakmadan kapının önüne koymuştu. Kibirli patron, bu işçilerden yeni işe girenlere kuruş tazminat ödemezken; belli bir süredir çalışan işçilere ise; ödemesi gereken tazminatın yarısını ödemişti. Yaşama tutunma mücadelesi veren emekçilerin ve ailelerinin yaşayacağı zorluklar, Onun zerre kadar umurunda değildi. Hal, böyle olunca, diğer işçiler, işten atılan işçilerle aynı kaderi paylaşmamak için her şeyi sineye çekiyorlardı. Yapacakları başka hiçbir şeyleri de yoktu…

Mükerrem Bey, sadece çalışanlarını değil, hemen herkesi hor görmekteydi. Kendi ailesinin bireylerini, komşularını ve misafirlerini dahi küçük görmekte; o iğrenç gülüşüyle ve sözleriyle her zaman Onları aşağılayacak bir şeyler bulmaktaydı. Mükerrem Bey, çok zengin olduğu için, çevresinde her zaman birileri bulunmaktaydı. Ve ne acıdır ki; bu insanlar, onurlarının kırılmasına aldırış etmezler; sadece çıkarlarına bakarlardı…

Mükerrem Bey, aynı zamanda hiçbir şeyden memnun olmayan; geçimsiz bir adamdı; sık sık karısı Mukadder Hanım’ı, ve gazeteci oğlu Salih’i terslerdi. Sadece öğretmen kızı Neslihan’a toz kondurmazdı. Neslihan, babasının kendisini çok sevmesine rağmen; O’nun insanlara tepeden bakmasından ve insanları değersiz varlıklar olarak görmesinden nefret ederdi. Buna rağmen, babası olduğu için her zaman O’na karşı saygılı olurdu...

Aradan yıllar geçmiş; Mükerrem Bey, servetini daha da çok arttırmıştı.

O gün Mükerrem Bey, şirketinin yönetim kurulunu toplantıya çağırmıştı. Toplantıya mühendislerden birkaçı da çağırılmıştı. Çağırılanlar arasında, şirketin en yeni ve en çalışkan inşaat mühendisi Remzi Bey’de vardı. Toplantının ilerleyen dakikalarında Remzi Bey; patronu Mükerrem Bey’e; işçilerin özverili çalışmaları sonucunda, inşaatın, hedeflenenden iki ay daha önce bitirildiğini belirtmişti. Her zaman işçileri kollayan Remzi Bey, Mükerrem Bey’e; işçilerin ücretlerinin çok az olduğunu, arttırılması gerektiğini söylemişti; ayrıca işçilere birer maaş da ikramiye verilmesini önermişti. Mükerrem Bey’in ne kadar eli sıkı bir adam olduğunu çok iyi bilen diğer mühendisler ise; aldıkları her kuruş analarının ak sütü kadar helal olan işçilere maaş artışı ve birer maaş ikramiye ödülü önerilerini desteklememişlerdi. Remzi Bey de, Mükerrem Bey’in nasıl bir insan olduğunu çok iyi bilmekteydi lakin O, patronunun muhtemel tepkisine rağmen, böylesi anlamlı teklifleri yapmaya cesaret edebilmişti. Kendini bilmez (!) bir mühendisinden gelen ve kendisinin kanını beynine sıçratan bu öneriler üzerine, para babası Mükerrem Bey, koltuğunda kasılarak Remzi Bey’e şöyle demişti:

-Ne demekmiş işçilerin maaşlarına zam; bu da yetmezmiş gibi, birer maaş da ikramiye.. İki ay evvel bitirmeselermiş efendim işi; kim demiş ki Onlara bitirin diye.. Remzi, zaten hep senin başının altından çıkıyor bu işler; sen şımartıyorsun bunları. Çok meraklıysan maaş zammı ve ikramiye vermeye, kendi maaşından ver…

Patron Mükerrem Bey, son cümlesini alaylı bakışları eşliğinde söylemişti Remzi Bey’e. Bunun üzerine, her zaman emeğe saygı duymuş olan mühendis Remzi Bey, hışımla ayağa kalkarak; kendini bilmez patronuna; O’nun hayatının sonuna kadar unutamayacağı şu tokat gibi cevabı vermişti:

-Mükerrem Bey, bu zavallı insanları neredeyse boğaz tokluğuna çalıştırıyorsunuz. Onların ve ailelerinin hangi şartlarda yaşadıklarını umursamadan, sadece kendi kazancınızı düşünüyorsunuz. Unutmayın ki; neredeyse açlıktan nefesi kokan o emekçiler sayesinde siz, bugün ülkenin en zengin insanlarından birisiniz. İşçileriniz sizin velinimetleriniz. Siz, hangi vicdanla Onları, emsallerinden çok daha az bir ücret karşılığında çalıştırabiliyorsunuz. Hangi insafla , çok çalışan ve görevlerini iki ay önce tamamlayan bu yürekli emekçilerden maaş zammını ve ikramiyeyi esirgiyorsunuz. Mükerrem Bey, sizde Allah korkusu yok mu.. Ama şunu unutmayın ki; kimsenin yaptığı kimsenin yanına kalmaz. Bunun acısı sizden er ya da geç çıkacaktır…

Mühendis Remzi Bey sözlerini bitirir bitirmez; işinden istifa edip, kapıyı çarpıp gitmişti…

Remzi Bey, şirketten ayrıldıktan sonra, hayatında belki de ilk kez birinden hak ettiği cevabı alan Mükerrem Bey, o an utancından ve sinirinden ne yapacağını bilememişti. O esnada, diğer mühendisler ise, tek kelime söylemeye dahi cesaret edememişlerdi…

Mükerrem Bey değişmemişti,

Acımasızdı,

Vicdansızdı,

Allah korkusu yoktu,

İşçisini ezmeye devam etti;

Yüzsüzdü,

Canı isteyince zavallıları birer paket gibi kapının önüne koymuştu,

Daha da semirmişti,

Gerdanındaki yağlar, belki de evrenin diğer ucundan görülmekteydi,

Saltanatını sonsuza dek süreceğini sanmaktaydı,

Yanılmıştı..

Ömrü hayatı boyunca ağzına içki ve sigara sürmemesine rağmen Mükerrem Bey, Akciğer Kanseri’ne yakalanmıştı,

Son günlerini yaşamaktaydı,

Kan kusuyordu,

Acılar içinde kıvranıyordu,

Ölümü özlüyordu,

Sağlığında aşağıladığı insanlara, O’nu öldürmeleri için yalvarıyordu..

Ah almıştı,

Mazlumların ahını..

Çıkacaktı acısı aheste aheste..

Bir hesap vardı, kesilecekti;

Kesilmişti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Nurettın 6 yıl önce

Allah yarına bırakır ama, yanına bırakmaz. Sözüne çok uymuş.

Misafir Avatar
Melih Uludağ 6 yıl önce @Nurettın

Kesinlikle haklısınız Nurettin Bey.

Beğenmedim! (0)