Vefat eden bir akrabamın, Ankara Kalesi’nin içinde bulunan evine taziye ziyaretine gitmiştim.

Aynı sokakta bulunan konaklardaki lokantalardan yükselen müzik ve turistlere konser veren darbukacı çocukların sesleri evde dua okuyan hocanın sesini bastırıyordu.

Buna bir de, cıyak cıyak bağıran bir kadının sesi eklendi.

Merak etmiştim bu sesin sahibini. Dua bittikten sonra sokağa çıktım, sesin geldiği yere yöneldim. Elinde kitap ve bültenler bulunan 70’li yaşlarda bir kadın. Mahalleli ‘deli’ diyordu onun için. Ancak anlattıkları bunu doğrulamıyordu.

Kalede hatalı onarımlar yapıldığını, buna Abdullah Gül ve Ali Babacan dışındaki politikacıların duyarsız kaldığını, Ankara Kalesi’nin tarihi hakkında eski Kültür Bakanı Talat Halman ile tarih profesörü İlber Ortaylın’nın yanlış bilgiler verdiğini öne sürüyordu. Bir de, ‘tarihin, içindeki tüm unsurlarıyla birlikte ticarileştirilmesine, sömürülmesine, yok edilmesi’neydi itirazı.

Elindeki bültenlerden de anlaşılabileceği gibi, o da bir tarihçiydi. Yılların tarih öğretmeni, uzun süre Ankara Kalesi’ni Koruma Derneği Başkanlığını yürütmüş, kaleyi gezenlere gönüllü rehberlik yapmış ve arkasında görünen TİL-TUR KÜLTÜR EVİ’nin sahibi Hicran Aktay’dı bu kadın. Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi mezunu, yurt dışında araştırmalar yapmış, 25 yıl tarih öğretmeni olarak devlette çalışmış, kitaplar, makaleler yazmış mücadeleci bir Türk kadını.

Hicran öğretmen bir yandan gerçeği kendi bakışından ortaya koymaya çalışırken, diğer yandan devletin üst katındakilere karşı onurlu bir savaşa açmış. Ankara bürokrasisinin değişik koltuklarında oturan binlerce öğrencisine karşın o çağdaş bir "Donkişot" gibi yapayalnız kalmış. Bu nedenle, çaresizliği ses tonuna, hakaret içeren kelimelerin de yer aldığı konuşmalarına ve davranışlarına yansımış.

Ankara Kalesi’ne bakan görevliler, Hicran Öğretmenin çabalarına karşılık olarak; iki arada bir derede kalmışlar. Bir yandan devlet kademelerinde alınan kararlarla ‘kalenin Turistik bölge ilan edilerek yapılaşmaya açılması, diğer yandan otoriteye yakınlığı olanların baskı ve tehditlerine karşın görevlerini yapma zorunluluğu. Böyle olunca da işin kolayını seçmişler. Resmi rapor olmadan bir insana "delidir" demenin bir sorumluluğu olmayacağını düşünerek, Hicran Öğretmeni ‘deli’ilan etmişler. Kurtulmuşlar mı? Hayır!. Hicran öğretmen bütün bunlara karşı yasal yollardan mücadele etmesini bilmiş ve mücadelesi hala sürüyor.

Kadına karşı şiddetin giderek arttığı, bu nedenle içimizin yandığı günümüzde endişemi Hicran Öğretmen’e, ‘biraz daha sakin olmasını, hakaret içermeyecek şekilde eleştiri yapmasını’ tavsiye ederek anlatmaya çalıştım kendimce.

***

5 Aralık Türk Kadınına Milletvekili Seçilme Hakkının verilişinin 85. Yıldönümünde, Ankara’daki etkinlikler arasında, ‘Türkiye’nin İlk Seçilmiş Kadın Bakanı’ unvanına sahip olan İmren Aykut için düzenlenen bir etkinlik de vardı.

Kadın Dernekleri Federasyonu’nun düzenlediği toplantıda, açılış konuşmasını federasyon başkanı Canan Güllü yaptı. Ardından, İmren Aykut’un hizmetlerinin anlatıldığı ve konuşmalarına yer verildiği film izlendi. Kürsüye gelerek, kadına yönelik şiddet ve kadın hakları konusunda bir konuşma yapan Aykut, 5 Aralık’ın ‘Demokrasi Bayramı’ olarak kutlanmasını talep etti.

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 7 yıl sonra, yani 1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasayla, önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclislerine seçilme hakkı verilen kadınlara, milletvekili seçme ve seçilme hakkı ise 5 Aralık 1934’de Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliği ile tanınmıştı.

Emekli Kurmay Albay Ahmet Küçükşahin, ‘Atatürk ve Kadınlarımız’ başlığını taşıyan yazısında, Türk kadınının cefasını, vefasını ve Atatürk’ün kadirşinaslığını çok güzel anlatmış:

‘Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’da bulunan Amerikalı gazeteci Clair Price, “Türkiye’nin Yeniden Doğuşu” adlı eserinde;

- “Kıyıdan cepheye cephane taşıyan kağnı sürücülerinin çoğu, ceket ve pantolon giymiş olan Türk köylü kadınlarıydı. Ayaklarına sicimle bağlanmış olan yün parçalarını sarmışlardı. Yüzleri ve elleri açıkta kaldığından kızarmıştı” diye ifade etmektedir.

Teoman Ergün, “Bekleyiş ve Zafer” adlı eserinde;

- 08 Eylül 1922 günü Turgutlu’da Başkomutanlık Karargahında bulunan Mustafa Kemal Paşa, karargaha gelen Halide Edip Adıvar (Halide onbaşı) ile sohbet ederken paşalardan birisi, kadınlar hakkında düşüncelerini şu şekilde dile getirir.

Ah şu kadınlar, yorulmak bilmezler, acı nedir bilmezler, inandıkları için inançları uğruna her türlü fedakarlığı yapar, her sıkıntıya katlanırlar

Mustafa Kemal söylenenleri duymuştur. Şunları söyler:

Onun için, Türk toplumu eski günlerde olduğu gibi kadını toplum içine çekmelidir. Türkmenler Anadolu’ya, Anadolu’dan Rumeli’ye kadınları ile birlikte gitmediler mi? Obanın ağırlığını kadınlar, ‘bacı bölükleri’ korumadı mı? Bir toplumun yarısı özgür, yarısı köle olamaz. Bir

toplumun yarısı eğitimli, diğer yarısı cahil bırakılamaz. Kadınlarımızı mutlaka evin dışına çıkarmalı, toplum içine sokmalıyız. Halide Hanım bunun güzel bir örneğidir.” “Biz Sakarya Savaşını kadınlarımız sayesinde kazandık.”

Halide Edip Adıvar “Dağa Çıkan Kurt” adlı eserinde; - “(Çerkez) Etem Ankara’ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman, adamları arasında kadınlar da vardı” demektedir.

Falih Rıfkı Atay, “Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri” adlı eserinde belirttiğine göre;

- İlk milletvekillerinden biri, sımsıkı örtülü karısı ile birlikte Karacaoğlan Çarşısında, bir dükkana girdiği için, Meclis’te ağırca bir takım koridor dedikodularına uğradılar.

- İkinci Mecliste (1923-1927) bile üç beş kadınla evli milletvekilleri ile yan yana oturduk.

- İstanbul tramvaylarında erkeklerle kadınları ayıran haremlik perdeleri vardı.

- Atatürk kadınlı erkekli ilk daveti, ikinci Meclis devrinde (1923-1927), eski Ankara’nın dar bir sokağında, Türk Ocağına çevrilmiş bir Rum okulunda verdi. Herkes eşi ile çağrıldığı için gelemezlik edemedi.

Fakat kadınlar salonun sol tarafındaki iskemlelere oturdular, erkekler ise karşılarına dizildiler. Bu namahremlik havası içinde Atatürk’le birkaç arkadaşı ve hanımlarından başka ayakta kimse yoktu.

Durgunluktan fazla sıkılmakla beraber, bize demişti ki; “Ayaktakilere elinizden geldiği kadar itibar ediniz, oturanlara hiç aldırmayınız. Tesirini gelecek defa görürsünüz.”

- Atatürk, kadınların açılması (toplum hayatına girmesi) konusunda hiçbir vakit zorlama yapmamıştır.

Zeki Arıkan,Tarih Gezginleriadlı eserinde belirttiğine göre,

Kadın ve erkeklerin birlikte sinemaya gidebilmeleri ilk kez 1923 yılında İzmir’de Atatürk’ün de izlemekte olduğu bir filime, Atatürk’ün talimatıyla kadınların da alınmasıyla başlamıştır. Daha önceleri kadın erkek matineleri farklı günlerde idi ve kadınlar sadece Salı günleri sinemaya gidebiliyorlardı.

Sultan Abdulhamit döneminde (1877-1909), - “Kadınların kaçgöçlerini (dini bir anlayışla bazı Müslüman kadınların erkekle görülmemeleri,

bir arada oturup konuşmaktan kaçınmaları) sağlamak için hükümet tarafından alınan önlemler öyle ileri bir noktaya vardırılmıştı ki, bir kadın, kardeşi, kocası, babası dahi olsa sokakta bir erkekle birlikte görülemezdi.”

Vehbi Vakkasoğlu “Bozgun-1 adlı eserinde; - “Mütareke yıllarında (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922) Darulfunun’da (İstanbul Üniversitesi) kız

ve erkek öğrenciler aynı dershanede okumazlardı… O zamanki tabirle ‘İnas Darulfununu’yalnız kızların, hem de çarşaflı kızların devam ettiği bir üniversite idi. Profesörler öğleden önce erkeklere, öğleden sonra da kızlara ders vermek zorunda idiler” diye yazmaktadır.

1923 yılına gelindiğinde;

- Kadınlarda okuma yazma bilenlerin oranı 1000 kişide sadece 3 kişi idi. Bunlar da daha ziyade gayrimüslim kadınlar idi.

- Cumhuriyetin, ilk kadın belediye meclis üyesi, ilk kadın doktoru, ilk diş hekimi 1926 yılında, ilk kadın avukatı 1927 yılında, ilk yargıcı 1930 yılında, ilk pilotu, ilk diplomatı 1932 yılında hizmete başladı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verildi.

- 1935 yılında TBMM’ne 18 kadın milletvekili seçildi.

05 Aralık Dünya Kadın Hakları Gününde, Cumhuriyetin Türk kadınına sağlamış olduğu kazanımları özümsemiş kadınlarımızı kutluyorum. ‘

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.