Kaçıncı mevsimidir ömrümüzün, ya da bir ömür kaç mevsim ederdi ?
Dünya dediğimiz şey neydi ?
Biz dünya üzerinde yaşıyor gibi görünüyorsak da aslında herkesin dünyası kendi kafasının içi ile kalbinin arasındaki git gel yollar olmalıydı.
Kah koşar adım gittiği, kah ağır aksak savsakladığı, yorulduğu bezdiği, kendi kurduğu gönül evinde bir süre konakladığı.. Bir dünya ki biçilen ömre göre izletilen kısa ve ya uzun metrajlı bir film gibi..

Kasım ayı sonbaharın son ayı dışarıda tatlı bir soğuk, düşen kırağı ile yavaş yavaş yeşilden dönüşen ağaç yaprakları kızıl kırmızı,sarının her tonu ..
En sevdiğim kasım patlarından gözümü alamadan yol boyu,
Yürüdüm yürüdüm, soğuğa karşı direnen son güneş ışınları ile birlikte, şehrin içindeki akarsuyun kenarında ki bir banka oturdum;
Tepemden yaz boyu fotoğrafını çekmek için cebelleştiğim siyah balıkçılın gag gakk sesleriyle başlımı yukarıya kaldırdığımda sorti yaparak geçişlerini izledim.
Geçişlerini diyorum eşini bulmuştu keyifleri yerindeydi, buraya yerleşmeye karar vermişlerdi anlaşılan.
Bir sigara yaktım, gözlerim daldı gitti çocukluğumun üstüne, derinden bir ses yankılandı kuşlar gibi cıvıldayan..
- Aç kapıyı bezirgan başııı…
  Kapı hakkı ne verirsin ?

Ne verilirdi, çıkmak için zorlu dehlizlerden, açılması için ferah kapılarının bezirgan başına ?
Kaç irili ufaklı bilye lazımdı çocukluğumdan ceplerimde kalan ?
Ya da kaç gazoz kapağı kenarları düzlenmiş..
Mısır püskülünden saçları takılmış, çatal çubuk üzerine pazen, basma kumaş parçalarından elbise dikilmiş oyuncak çalı bebeğim mi ?
Çamurdan yaptığımız tencereler, buğusuna kalp yaptığımız pencereler mi lazımdı ?
Ya da daha büyük şeyler isterdi belki daha kıymetli, kitap aralarında kuruttuğum çiçekleri,
Belki de babamın sürekli tekeri patlayan motosikletini..
Tırnaklarıma oje diye damlattığım yabanıl vişne çürüğü kırmızısı suyu akan bitkileri mi?
Minik avuçlarımıza yakmak için taşlara tükürerek çıkardığımız kına kayalarını mı?
Yediğimizde dilimizi rengarenk yapan boyalı akide şekerlerini mi?
Ne isterdin Bezirgan başı ?
Ceplerim boş kayda değer hiçbir şey kalmamış..

Tanrım !
Kocaman denizlerinin kenarında bekleşen butimar gibiyi, küçücük kursağıma girse bitecek, girmese yitip sonsuzluğa gidecek..
Her şeyi kolay harcayan tüketen biri değildim ben, neden ceplerim bomboş bezirganbaşı..?
Kırk haramiler mi kesmişti yolumu, lacivert gecelerde daldığım tedirgin uykularımda.?
Belki de bilerek döktüm ceplerimden gariban karakterlerine Kemalettin Tuğcu'nun romanlarında.
Düşünürken safi salak uyku haliyle,
Olsun dedim silkindim kendime geldim birdenbire,
tükendi nakdi ömrüm dilde sermaye bir ah kaldı, hoyrat mıydı tam hatırlayamadım ?

Bilemedim şimdi dilime düşerken "hadi oradan" dedim güldüm kendi kendime,
Umut diye karşıdan kara yağız bir oğlan çocuğu geldi durdu önüme;
Sevgi ile yumuk gözlerini dikti hala ışıldayan gözlerime
Cepleri dolu doluydu..
Serçe parmağının ucu kopmuş bir eliyle, tuttu açtı avuçlarımı
Bırakıverdi zor zahmet topladığı güzel çakıl taşlarını..
İki kanadı kırık kuş tutmuştu yüreklerimizin yol başlarını,
Sonra bir tekerleme çıktı kocaman gülümseyen ağızlarımızdan,
- kutu kutu penseee, elmamı yense, arkadaşım (….a) arkasını dönse ..

Dönen bir çok şey var, tel çember, maymuncuk, atlı karınca..
Fırıldaklar…

İnsan öldüğünde her şey onunla birlikte ölüyormuş,
Lakin koca dünya sevgi kırıntıları ile dönüyormuş..
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.