Selma Hanım, uzun yıllardır kazandığı parayı kumara ve içkiye yatıran, akşam eve geldiğinde kendisini çocuklarının gözlerinin önünde döven kocası Rafet Bey’den ayrılmıştı. Hanımefendi belirli bir işi olmadığı halde, nefret ettiği eski kocasından kendisi için nafaka talep etmemişti. Yalnızca yedi yaşındaki oğlu Mürsel ve dokuz yaşındaki kızı Sacide için etmişti. O çok maharetli bir kadındı. Evliliklerinin son altı yılında, ailesine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmenin yanı sıra usta işi bez bebekler yapmaktaydı. Bu sayede evin geçimine küçükte olsa bir katkı sağlamaktaydı. Evliliğinin son zamanlarında  şiddetli geçimsizlikler yüzünden zavallı kadın bez bebek yapamaz olmuştu. Lakin artık yeniden başlamak zorundaydı. Bundan sonra çocuklarının hem anası, hem de babası olacaktı. Hanımefendi’nin babası emekli Murtaza Bey ve annesi Münevver Hanım da kızlarının ve torunlarının bu zor zamanlarında Onları yalnız bırakmamışlardı. Murtaza Bey, emekli maaşının çok az olmasına rağmen yarıya yakınını prensesi kızına veriyordu. Hanımefendi, önceden yaptığı rengarenk ve birbirinden güzel bez bebekleri komşusu Naşide Hanım’ın Kapalıçarşı’da dükkanı olan kardeşi Suat Bey vasıtasıyla satıyordu…

O sabah Selma Hanım, komşusu Naşide Hanım’a sabah kahvesine gitmişti. Arkadaşına çocuklarının nafakasını bez bebek yaparak çıkartacağını söylerken; Naşide Hanımdan Suat Beye haber vermesini istemişti. Suat Bey, hiç kuşku yok ki bu habere çok sevinecekti zira Selma Hanım’ın yaptığı bez bebekler tabiri caizse peynir-ekmek gibi satılmıştı. Hem kendisi, hem de Selma Hanım kazanacaktı…

İşler yoluna girmeye başlamıştı. Lakin hanımefendi kocasından sanki bile isteye ayrılmış gibi, son günlerde mahalleli kadınlar arasında bu boşanmaya karşı bir tavır oluşmuştu. Bu da beklenen bir durumdu. Çünkü Selma Hanım’ın adı ne acıdır ki; sözlükteki en can sıkıcı sözcüklerden biri olmuştu: O artık bir “dul” idi.. Hanımefendinin mahalle arkadaşları yavaş yavaş Onunla görüşmeyi ve oturmaya gitmeyi kesmişlerdi. Kendi aralarındayken ise, sanki hiç işleri kalmamış gibi hiç durmadan Selma Hanım hakkında konuşuyorlardı. Ve hiç yoktan, kocalarını bir namus timsali olan talihsiz kadından kıskanıyorlardı. Evliyken sık sık kocalarıyla birlikte oturmaya geldikleri günleri bir çırpıda unutmuşlardı. Onlara göre, bir kadın dayak da yese, kocası içkici - kumarcı da olsa hayatının sonuna kadar kaderine razı olmalıydı. Lakin mahallenin erkekleri, kadınlar gibi değillerdi. Onlar Selma Hanım’a bacıları gözüyle bakıyorlar; sokakta Onun yanından geçerken kafalarını yere indiriyorlardı. Hanımefendi de zaten Onları kendi kardeşleri gibi görmekteydi. Onun tek bir amacı vardı; sofrada evlatlarının önlerine helal ekmek koymaktı..

Selma Hanım, komşularının acımasız tavırlarına içten içten çok üzülüyordu. Lakin o kadar onurlu bir kadındı ki, Onlara bir söz bile söylemek istemiyordu. Her şey bununla da bitmemişti. Komşuların çocukları, çok kısa bir süre öncesine kadar mahallede akşam ezanına kadar beraber oynadıkları Mürsel ve Sacide’yle oynamıyorlardı. Abi-kardeş, sokakta arkadaşlarını gördüklerinde, koştura koştura onların yanına gidiyorlar lakin annelerinden etkilenmiş oldukları gün gibi aşikar olan bu çocuklar, Onları ya oyunlarına almıyorlar ya da bir hışımla orayı terk ediyorlardı. Böyle zamanlarda Mürsel ve Sacide çok üzülmelerine rağmen sırf anneleri üzülmesin diye Ona kesinlikle bir şey söylemiyorlardı.

Selma Hanım güçlü bir kadındı; hiç hak etmediği halde kendisini defterden silen komşularını O da defterinden silmişti. Uzun yüzlü ve zayıf hanımefendi sadece çocuklarıyla ilgileniyor ve günün büyük çoğunluğunda bez bebek yapıyordu. Sadece Naşide Hanım ve Nedret Hanım Selma Hanım’la arkadaşlıklarını kesmemişlerdi. Lakin bu iki hanımefendi de diğer komşulardan çekindikleri için Selma Hanım’a eskisi kadar sık gelmez olmuşlardı…

Bez bebek satışları çok iyiydi. Selma Hanım, sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar el emeği göz nuru bebeklerini hiç durmadan yapıyor, teslim ediyor, parasını ve ardından da yeni siparişleri alıyordu. Siparişler her geçen gün daha çok artmakta; bu da iki çocuk annesi ve fedakar kadını çok mutlu ediyordu. Gerçi çok yoruluyordu ama hiç önemli değildi. Yavrularının ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu ya bu Ona yeterdi de artardı bile. Son dönemde çok daha fazla kazanmaya başlamıştı. Öyle ki, mahallede çalışan erkeklerin pek çoğundan daha fazla kazanıyordu. Mahallenin kadınları bunu da çekemez olmuşlar, kıskançlıklarından ne yapacaklarını bilemez olmuşlardı. Ancak kendi içlerinde de bir çözünme olmaya başlamıştı. Selma Hanım’ın iki ev üstünde oturan Keriman Hanım ve dört ev berisinde oturan Nur Hanım’lar komşulara, Selma Hanım’a haksızlık yaptıklarını söyleyerek bir gerçeği dile getiriyorlardı. Ancak kıskanan bazıları ise hala muhalefet etmeye devam ediyorlardı…

Suat Bey de bez bebek satışlarından çok para kazanıyordu. Kır saçlı yaşlı adam, kızı kadar sevdiği Selma Hanım’ın hayata tutunmasından ve doğal olarak daha çok kazanmasından dolayı çok mutluydu. Beyefendi ilerleyen günlerde Kapalıçarşı’da bu sayede ikinci dükkanını açabilmişti. Suat Bey’in İstanbul’daki büyük bir şirketin sahibi olan arkadaşı Cenk Bey. Bez bebeklerin ününü çoktan duymuştu. Bu ünü duyan sadece o da değildi. Beyefendi elini çabuk tutarak Suat Bey vasıtasıyla tanışmış olduğu Selma Hanım’a, O’nun el emeği göz nuru ve ustalık dolu bez bebeklerini yurt dışına satmak istediğini söylemişti ve hanımefendiye çok da güzel bir öneri yapmıştı. Suat Bey dürüst bir adamdı. Selma Hanım, Suat Amcasına çok güvenirdi. İyi kalpli adam; teklifin çok güzel olduğunu söyleyerek Ona kabul edebileceğini söylemişti. Suat Bey, Selma Hanım ile devam etse devasa paralar kazanabilirdi. Lakin o aradan çekilmeyi seçmişti…

Mürsel ve Sacide;

Bez bebekler marka olmuşlardı,

Bütün dünya bu bebeklerin isimlerini zihinlerine kazımıştı,

Selma Hanım, kendisini hor gören komşu kadınları da yanlarına almış ve onlara bir ekmek kapısı açmıştı,

Minnettardılar Ona,

Lakin,

Kırılan kalp bir cam vazoya benzerdi,

Toplanmazdı, toplanamazdı,

Yürekli ana gözlük takmaya başlamıştı,

Ne çıkardı ki az görse ya da hiç görmese gözleri,

Onun kalp gözü vardı ve her güzel şeyi herkesten daha iyi görürdü,

Cennet Onun ayakları altındaydı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.