25 Haziran 2019 tarihinde TBMM’de, 2 çekimser, 27 red ve 335 kabul oyuyla “Askeralma Yasası” çıkarıldı. Böyle önemli bir yasanın oylamasına 600 kişilik parlamentoda, sadece 364 milletvekilinin katılmasını açıklamak mümkün değildir. TBMM’deki milletvekillerinin yaklaşık %40 kadarı, tüm ülkeyi ve güvenliğimizi ilgilendiren bu önemli yasanın oylamasına katılmamıştır. 1927 yılında düzenlenen askerlik sistemi, 92 yıl sonra 2019 yılında bu yasayla değiştirildi.

.

Çıkarılan Askeralma Yasası, çok tartışılacaktır. Özetleyecek olursak zorunlu askerlik hizmeti erbaş ve erler için 6 aya indirilmiştir. Parası olanlar için bedelli askerlik kalıcı olmuştur. 31.000 Türk Lirası olan bedel miktarının, her yıl memur aylık katsayısı değişikliğine göre artması sağlanmıştır. Yedek subaylığın yanı sıra yedek astsubaylık da devreye sokulmuş ve 2 ay temel, 10 ay kıta görevi yapılması kabul edilmiştir. Çıkarılan yasaya göre cumhurbaşkanı askerlik süresini bir katına kadar attırmaya veya yarısına kadar azaltmaya karar verebilecektir. Yeni yasa ile bazı kişilere askerlik muafiyeti sağlanabilecektir. Muafiyet kararı, Milli Güvenlik Kurulu'nun gerekli gördüğü sahalarda, Milli Savunma Bakanlığı'nın teklifi üzerine verilebilecektir. Bu yasayla yaklaşık 460.000 bakaya ve yoklama kaçağı durumunda olanların bir kereye mahsus olmak üzere bedelli askerlikten yararlanmasının önü açılmış, cezaları da affedilmiştir.

Çıkarılan bu yasayla yaklaşık 130.000 asker terhis edilecektir. Ordunun hemen hemen yarısının terhis edilmesi ancak mütareke dönemlerinde görülebilir. Sürekli bedelli askerlik, paralı-profesyonel orduyu doğuracaktır. Bundan sonra TSK’nin milli ordu karakteri de yok olacak ve halkın ordusu olma özelliği son bulacaktır. ABD ve AB’nin yıllardır “orduyu küçültün” söylemi gerçekleştirilmiştir. Sevr Antlaşmasına doğru bir gidiş vardır.

Askerlik “yan gelip yatma yeri değildir” diyenler, askerliği “parayı veren askerlik yapmaz” şekline dönüştürerek, profesyonel ordunun önünü açmaktadır. Siyasi iktidar, iktidarın yandaşı MHP, tüm bunlara ses çıkarmayıp, onay veren sözde muhalefet büyük bir yanılgı içindedir. Ortalığı ayağa kaldırması gerekenler sessiz kalmaktadır, az sayıda vatansever seslerini yükseltmiştir. Tarihi kararların yanlışlık içerisinde kolaylıkla alındığı günlere tanıklık ediyoruz. Toplum uyutulmuşken ve tepkisizken askersiz Türkiye projesi, Sevr Antlaşmasına uymaktadır.

Milletin gözü gibi koruması gereken bir kurum olan TSK, bizler için “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” anlamındadır. Ancak son yıllarda TSK’ye darbe üstüne darbe vurulmaktadır. Darbe ilk olarak 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın kuzeyindeki Süleymaniye kentinde Türk Askeri’nin başına çuval geçirilmesi ile başladı. Bu olay ordunun kırılma noktası oldu ve bundan sonra ordu üzerinde oyunlar oynanmaya başlandı. 2005 yılı sonlarında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın brövesinden Atatürk’ün Kocatepe figürünün çıkarılması gündeme geldi. Ardından Ergenekon, Balyoz ve Ayışığı gibi sahte davalarla, orduya olan güven zedelenmeye başladı.

2008 yılında Türkçe’ye çevrilen CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller’in “Yükselen Bölgesel Aktör Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında yazılanlar ilginçtir: “Türkler Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrimdir. Bu devrimin karşısındaki tek güç, Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve tasfiye edilmeleri gerekir.”

15 Temmuz 2016 tarihinde askeri darbe denilen olayın, aslında askere darbe olduğu kısa sürede anlaşılmıştır. Darbe girişimi fırsata çevrilerek, Türk ordusu parçalanmaya başlandı. TSK’den kopartılan Jandarma ve Sahil Güvenlik, İçişleri Bakanlığı’na, askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na bağlandı. Askeri okullar kapatıldı, harp okulları tek bir üniversite çatısı altında birleştirilerek, sivil bir rektöre bağlandı. Bazı askeri birimler kapatıldı, bazılarına da “kent dışına çıkarıyoruz” diyerek arazilerine el kondu.

Böylece toplumda en güvenilir kurumların başında gelen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güven sarsılmış, siyasi iktidar, yandaş basın ve emperyalist güçler tarafından bilinçli bir şekilde orduya saldırılar yapılmıştır.

Bugün ülkemizin bulunduğu coğrafya, ateşten gömlektir. Yunanistan adalarımızı işgal etmiş, Suriye ve Irak’ın durumu ortadayken ve terör sürekli can alırken, Türk ordusunun sayısını azaltmak, ihanetin de ötesindedir. Eşsiz liderimiz Atatürk; “Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri ele geçirilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi eylemli olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha tehlikeli olmak üzere, ülkenin içinde iktidara sahip olanlar duyarsızlık, sapkınlık ve hatta ihanet içinde bulunabilirler. Üstelik bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını işgalcilerin siyasi istekleriyle birleştirebilirler” demişti. İşte o günlerdeyiz, ordumuz yoksa, biz de yokuz…

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.