Bursa Arena E'Gazete
2018-02-26 23:04:17

Muhafazakarlar Kitap Okumuyor..

TOĞAN KUTER EREN

26 Şubat 2018, 23:04

Nereden başlasam bilemiyorum... Nereden dem vursam, neresinden tutsam onda da kararsızım ama bildiğim bir şey var ki o da başlığın tamamen gerçekçi oluşudur... Neden mi? Bana ait değil çünkü bu başlık, Nuri Pakdil'e ait!

Çok önceden hatta kadim zamanlar diyebileceğimiz vakitlerde İslamcılar yani muhafazakâr kesim dediğimiz tabaka yazar, çizer; edebiyata ve felsefeye ilgi duyardı. En önemlisi de mantıklı şeyler söylerlerdi, yani çoğu Enderun'dan yetişmekteydi.

Ama kadim zamanlardı o zamanlar, geçti gitti... Son zamanlarda yazma çizmenin para etmediğini anladılar, kalemlerini daha ziyade gereksiz şeylere harcadılar. Sadece tüketime odaklandılar. İlim ve irfan uzaklaştı önce, sonra da hakikat...

Söylediklerimde ciddiyim, merak etmeyin!

Bugün bir haber gördüm, müftünün biri fen lisesi öğrencilerine: ''Matematik ve fizik dersi bir yerde biter, iman ebediyete taşır demiş.'' Basit şeyler yazmak istemesem de değinmeden geçemeyeceğim İbn-i Sina'ya... ''Anlatsam roman olur!'' derler ya, şimdi benim anlatacaklarım da anlatsam roman olur. O yüzdendir ki İbn-i Sina'nın yaptıklarından ufak bir özet bırakacağım size... Ve ardından İslam dünyasının okuyan bir kesimden nasıl bu hale geldiğini gözler önüne sereceğim...

İbn-i Sina yaşamı boyunca 150 eser yazdı, bunların hepsi elbet sadece tıp alanında değil. Matematikten astronomiye, kimyadan fiziğe, hatta musikiye kadar birçok alanda eser bıraktı.

Asıl şanını tıp alanında kazanan İbn-i Sina’nın bu alandaki temel eseri ise kısaca Kanun olarak bilinen ‘El-kanun fi’t-tıb. Bu eser 12. yüzyılda Latince ’ye çevrilince Avrupa’da büyük bir şok etkisi yarattı. Tıpla ilgili önceden bilinenleri, büyük âlim denen insanları yıkıp geçti. 700 yıl kadar da Fransa başta olmak üzere Avrupa’da baş tıp kitabı olarak okutuldu. Halen de Paris tıp fakültesinde baş kitaplar arasında geçmektedir. Ayrıca Paris tıp fakültesinin konferans salonunda asılı 2 tıp büyüğü portresinden biri de İbn-i Sina’dır. İbn-i Sina, döneminde pek anlaşılamadı çünkü bilim insanlarının ona yetişmesi yüzyıllar aldı.

Matematik ve Fizik dersi bir yerde biter, diyen birilerini hatırladım şu an ama neyse... Gerçi adam da haklı! Daha atayı tanımıyor ki bunu söylemeye yüzü olsun ! Tanıtamadık çünkü! Tanıyamadık!

Bizim İbn-i Sina ile tanışmamız bile bayağı vakit aldı çünkü bizim konuşacak başka konularımız vardı. Sakız çiğnemek orucu bozar mı, affedersiniz bir yerime su kaçtı abdestim bozulur mu... Çeşit çeşit etraftan apardığım soruları buraya sıralamayacağım merak etmeyin. Kimsenin canını sıkmak istemiyorum... Neyse...

2014 yılına denk geliyor İbn-i Sina ile haşır neşir olmamız, gariptir. Bahçeşehir Üniversitesi’nin girişimleriyle, Kanun adlı eseri Latince’den Türkçe’ye çevrildi. Halbuki eser Arapça yazılmıştı. Sanırım biz, 1000 yıl kadar geç kaldık ama kimse bunu dile getirmiyor, getiremiyor!

Ama en önemlisi de belli eserlere, yazarlara ve tabakaya tutunmuş gidiyorlar... Yedi Güzel Adam'a takmışlar, hangi kitap okuma kritiğine gitsem o yazarların eserlerini en baştan okuyoruz. Başka okuduğumuz kitap yok maşallah! Nuri Pakdil'i de baş tacı yapmışlar, haydi hayırlısı! Ama en önemli ismi göz ardı ediyorlar: İsmet Özel. ''Hak yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede,'' dedi kaliteli şahsiyet ama kimse kulak vermedi ona. Sezai Karakoç ile zaten baştan beri uzlaşamadılar.

Önceden güzel şahsiyetler öncülük ederdi muhafazakârlar arasında. Herkes okurdu onları çünkü çalışmaktan hiç yorulmazlardı. Her zaman üretirlerdi. Örneğin Cahit Zarifoğlu, iyi şairdi. Kaliteli adamdı vesselam. Ya da Erdem Beyazıt! Güzel şiirler yazmıştı. Bu ismi duyunca ‘’Ölüm risalesi’’ geliyor aklıma. ‘’İslamcılık ve edebiyat deyince elbette İsmet Özel'i ayrı bir yere not etmek gerekiyor. Özel, okumuş/yazmış ve tabii ki düşünmeyi ‘unutmayan’ taifesinden olduğu için ‘hidayete’ erip fıkıh, kelam, tasavvufu görünce bu arkadaşların yaptığı şeyin ‘yaşadığı gibi inanmak’ olduğunu anladı, uzaklaştı…’’ diyor İsmail Şahin. Ah ne kadar da doğru!

Ardından anlatmaya devam ediyor İsmail Şahin: ‘’Öğrenciliğimizde ‘taşları yemek yasak, Waldo sen neden burada değilsin’ gibi ‘protest’ kitaplarını okurduk. ‘Esenlik Bildirisi’ni biz bile hıfz ederdik. Şiirlerini okudukları, Pakdil’in ‘müsrif’ bulduğu Necip Fazıl'ın bu arkadaşlar hakkındaki görüşlerini merak edenler ‘dosya’ serisine baksın. Cemil Meriç’in ‘Bu Ülke’sinden başka kitabı ilgilerini çekmez, okurlarsa günaha girebilirler çünkü.’’

Hemen bir olayı hatırlıyorum bu sözleri duyunca. Bir gün yakın arkadaşlarımdan birisi annesini aradı, yanındaydım. ‘’Anne yazar bir arkadaşım var, yanımda. İstiyorsanız kitabını alayım, imzalar. Siz dini kitapları seversiniz,’’ dedi. Ailesi muhafazakârdı ama arkadaşım tam tersi istikamette gidiyordu. Nedense görüşlerime zıt olan insanlarla takılmayı seviyorum. Bilmiyorum, belki de beni daha iyi anlıyorlar. Ya da öyle sanıyorum çünkü merhum Cemil Meriç ‘’Sol anlamıyor, sağ okumuyor beni,’’ demişti, o aklıma geldi. Ne kadar haklı sizce? Neyse… Arkadaşımın annesi bir şey söyledi ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Durum çok vahim! ‘’Ben Kur’an’ı Kerim’den başka kitap okumam!’’ diye cevap verdi arkadaşıma. ‘’Ha !..’’ dedim. Olay burada bitmiş.

Kur’an’ın ilk ayetini herkes biliyor da ikinci ayetini bilen var mı aramızda? Ah, bu camiadaki eski yazarlar olanları görse bir de ‘’yanlış anlayanlar’’ kategorisi eklerdi okurlarına!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.