Bursa Arena E'Gazete
2018-01-30 14:40:41

Hz Musa'dan Sigmund Freud'a..

TOĞAN KUTER EREN

30 Ocak 2018, 14:40

“Kendi çalışmamdan emin olma hissini tadamıyorum. Bir yazarla eseri arasında olması gereken birlik hissi yok içimde. Ama bunun vardığım sonuçtan şüphe duymakla da bir ilgisi yok. Bu hissi 1912’de Totem ve Tabu’yu yazdığımda da duymuştum... Kendi kendimi tenkitçi bir gözle süzdüğüm zaman Musa ve Tektanrıcılık hakkındaki bu kitabım tek ayağı üzerindeki bir dansçıyı andırıyor...” (S.Freud Moses and Monotheism, s. 299)

Bu kitabın arka kapağında ise şu sözler yer alıyor: "Yahudilik, Baba'nın diniydi; Hristiyanlık, Oğul'un dini oldu. Sigmund Freud, öldüğü yıl (1939) yayımlanan bu son yapıtında, bir din antropolojisi temellendirme işine girişiyor. Psikanalizin kurucusu, Firavun Akhenaton döneminde gerçekleşen dinsel ve estetik 'Devrim' sırasında, Mısır'da ortaya çıkan Tektanrıcılığın kökenlerini irdeliyor ve Musa'nın, dolayısıyla da Yahudiliğin kökenleri üzerine yepyeni bir kuram oluşturuyor. Doğallıkta, öteki Tektanrıcı dinlere de göndermeler yapmayı göz ardı etmeden. 'Musa ve Tektanrıcılık', Freud'un, bir ulusun psikanalitik çözümlemesini, tıpkı daha önce bireyin psikanalizinde olduğu gibi, derin bir kavrayış gücüyle gerçekleştirdiğini gösteriyor.’’

Sigmund Freud’un Hz. Musa Ve Tektanrıcılık kitabının bir bölümünde ‘BÜYÜK ADAM’ başlıklı bir yazı yer almaktadır: ‘’Tektanrıcılığın doğuşu için daha önce sözünü ettiğimiz nedenlerden başka bir neden göremiyoruz, ilgili gelişme çeşitli uluslararasında sıkı ilişkilerin kurulması ve büyük bir devletin oluşturulmasıyla bağlantılıdır. Büyük adam, biri kişiliği, ikincisi uğrunda savaştığı düşünce olmak üzere hemcinslerini iki yoldan etkiler. ...İnsan toplumunda kendisine hayranlık duyulacak, kendisine boyun eğecek, kendisi tarafından egemenlik altında tutulacak, hatta belki kötü davranışlara konu yapılacak bir otoriteye karşı güçlü bir gereksinmenin yaşadığını bilmekteyiz… Herkesin çocukluğundan başlayarak yüreğinde duyduğu baba özlemi, efsane kahramanının yenilgiye uğratmakla övündüğü babanın özlemidir bu. Böyle bir durumda büyük adamda gördüğümüz özellik baba özellikleri olduğunu, büyük adamı büyük adam yapan ve bizim boşuna arayıp durduğumuz öğenin bu uygunlukta saklı yattığını anlamak, sanırım artık güç değildir. Düşünce ve iradedeki güçlülük, eylemlerdeki ağırlık, ama hepsinden önce büyük adamın özgürlük ve bağımsızlığı, kimsenin gözünün yaşına bakmazlığa kadar varan o tanrısal umursamazlığı, baba tablosunda karşılaşacağımız özelliklerdir. Kendisine hayran kalmadan yapamaz, kendisine güvenebiliriz büyük adamın; ama ondan korkmamak da elimizden gelmez. Musa kendi şahsındaki gazap ve amansızlık gibi karakter özelliklerini Tanrısının karakterine mal etmiştir. ... Yahudi kavmi aralarındaki bu büyük adamı günün birinde katletmişse, bunu insanlık tarihinin ilk zamanlarında bir yasa olarak Tanrısal hükümdara işlenmesi buyurulan ve bildiğimiz gibi kökü insanlık tarihinin ilkçağlarında saklı yatan bir modele uygun bir cinayeti işlemişlerdir yalnız. Musa'nın savunduğu büyük dinsel düşünce, bu araştırmada belirttiğimiz gibi, kendi malı değildi; Musa, hizmetinde bulunduğu Firavun İkhnaton'dan almıştı bunu…’’

Aslında bu yazıda olmayan ama kitabın ana fikrini oluşturacak bir söylemde bulunmuştur Sigmund Freud. Hazreti Musa’nın ve Firavun’un bir kişi olmadığını söylemiştir. Gerçekten de öyle midir?

Yoksa Hz. Musa yoksa Firavun muydu? Bu sorunun cevabını Oda Tv’de yer alan bir yazı şöyle cevaplamış:

"Akhenaton’un, fetiş veya hayvan şekilleriyle temsil edilen birçok tanrısı olan Eski Mısır din sistemini ortadan kaldıran devrimci bir kral. Eski tanrıları, herhangi bir görüntüsü veya biçimi olmayan, sadece Mısır için değil güneyde Kush (Nübye), k uzeyde Suriye olmak üzere tüm dünya için tek bir Tanrı olan Aton’la değiştirdi. Ayrıca, Aton’a İncil’in 104. İlahisine şaşırtıcı derecede benzeyen bir ilahiyi yazan kişi olduğu biliniyor. Sanatçılarına hissettiklerini ve gördüklerini özgürce ifade etmelerini söyleyerek, geleneksel Mısır’ın sanatı ifade edişinden birçok açıdan farklı olan yeni, basit ve gerçekçi bir sanat anlayışına yol açtı. Bu değişiklikle kral, eşi ve kızlarıyla yiyen içen ve Aton’a adaklarda bulunan sıradan bir insan olarak resmedildi.

Akhenaton’un karakterinin ve öğretilerinin tartışmalı doğası, 1930’ların ortasında Avrupa savaşa doğru yalpalamasını sürdürürken tartışmaya yeni bir öğe katan psikanalizin babası Yahudi Sigmund Freud’un ilgisini çekmişti. 1934’ün Temmuz’unda “Musa ve Tektanrıcılık” adlı kitabının ilk kısmını oluşturacak olan taslağı yazdı. Freud makalesinde, Yahudi peygamberinin adının o zamana dek düşünüldüğü gibi İbraniceden değil, çocuk anlamına gelen Mısırca bir sözcük olan Mos’tan geldiğini göstermişti. Ayrıca Musa’nın doğumu öyküsünün, tarihin bazı büyük kahramanlarının eski doğum mitlerinin kopyası olduğunu göstermişti. Freud, Akhenaton’un ülkesine dayattığı yeni din ile Musa’ya mal edilen dini öğretiler arasında büyük benzerlikler bulmuştu. Şöyle yazıyordu: “Yahudi inancında şöyle denir: ‘SchemaYisraelAdonaiElohenuAdonaiEchod’. (‘Dinle ey İsrail, Tanrımız tek Tanrıdır’.) İbranice d harfi, Mısırca t harfinin harf çevirisi olduğu ve e harfi de o harfine dönüştüğü için Yahudi inancından bu cümlenin şöyle tercüme edilebileceğini açıklamıştır: ‘Dinle, ey İsrail, Tanrımız Aton tek Tanrıdır.’”

Bu kitabın yayınlamaması için pek çok baskıyla karşılaşan Freud bunu reddetmiştir. Freud kitabında Akhenaton’un üst düzey memurlarından biri olan Tuthmose’nin, Aton dininin yandaşlarından olduğunu öne sürmüştür. Kralın ölümünden sonra Tuthmose, Doğu Delta’nın Goshen bölgesinde yaşamakta olan Yahudi kavmini, seçilmiş halk olarak tercih etmiş, onları Mısır’dan çıkarmış ve Akhenaton’un dininin inançlarını onlara aktarmıştır.

Ahmed Osman’a göre ise "Çıkış’ta İbranileri arkasından sürükleyen kişi Akhenaton’un ta kendisidir.’’

Ne kadar bu soruların hepsine cevap vermek istesem de çoğu soru yanıtsız…

‘Hz. Musa – Kızıldenizde Bir Secde’ kitabı için araştırma yaparken birçok kaynakla tanışma fırsatım oldu ama en dikkat çekici olanı Hazreti Musa ve Firavun’un tek kişi olmadığı yönündeydi. Sigmund Freud da bu konuda şöyle demiş: ‘’...Nasıl oluyor da bir tek adam böylesine olağanüstü bir işi başarabiliyor, değişik bireyleri bir araya getirip bir ulus yaratabiliyor ve kesin karakter özellikleriyle donatabiliyor onu, yazgısını binyıllar boyu bir süre için belirleyebiliyor? Böyle bir varsayımı benimsemek, yaratıcı mitlerin ve kahraman kültlerinin doğmasını sağlayan düşünü biçimine yeniden bir uzanış, tarih yazarlığının tek tek kişilere özgü işlevi ve yaşam serüvenlerini öykülemekten öteye geçmediği çağlara dönüş değil midir?’’

Nitekim bana biraz doğru geliyor bu iddia. Firavun tek başına hareket etmediği gibi Peygamber Musa’da tek başına yürümüyordu. İkisinin de etrafında binlerce kişi yer alıyordu. Hiçbiri tek başına karar veremedi. Yeri geldi Hazreti Musa’nın duasını kabul etmeyen Allah Firavun’un duasını kabul etti. Yeri geldi Firavun zafer kazandı, bazen Hz. Musa.. Sonuçta savaşı Hazreti Musa kazanmış gibi görünse de halen günümüzde birçok Firavun kötülük yapmak için yanıp tutuşmaktadır.

Ama yine de umudumu kaybetmiyorum.

Satranç taşları değişse de tahta aynı!

Ne kadar Firavun varsa ona rakip olabilecek Hz. Musa da var günümüzde…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.