Örgülü saçlı genç kız, eski model otobüsün camına başını yaslamıştı. Cama birbiri ardına vuran dolu tanelerini izlerken, bir yandan da hayal kuruyordu. Yaklaşık üç saat sonra otobüs İstanbul’a varacaktı. Özlediği hayata ulaşmasına çok az bir süre kalmıştı. Önceki akşamdan, fermuarı tam kapanmayan mavi bavulunu hazırlamış; annesi, babası, kız kardeşi uykuya dalınca kaşla göz arasında evden dışarıya fırlamış ve soluğu ilçe şehirlerarası otobüs terminalinde almıştı.

Otobüs yarı yarıya boştu. Bavulunu, kendisine şüpheyle bakan otobüs muavinine teslim etmiş ve çabucak yerine geçmişti. Koltuğa oturduğunda kendisini adeta zafer kazanmış bir komutan gibi hissetmişti. Öyle ya; o da izlemelere doyamadığı dizi filmlerdeki her biri birbirine benzeyen yıldızlardan biri olacaktı. Gençti, güzeldi, yetenekliydi. Onlardan ne eksiği vardı ki. Bir şekilde, bu filmlerin çekildiği setlerden birinin adresini öğrenmişti. Tüm yapması gereken oraya gitmek ve bir şans istemekti. Gerisi kolaydı. Nasıl olsa yeteneğini yönetmen hemen fark edecek ve önünde ışıltılı bir dünyanın kapıları açılacaktı…

Otobüs tenhaydı. Kızın hizasında karşı taraftaki pencere kenarındaki kırk yaşlarında, kır saçlı bir adam uzun zamandır kızı izliyordu. İzliyordu izlemesine lakin bu izleme hiç de hayıra alamet değildi. Zira ahlaksız adam, iğrenç bakışlarını hiç durmadan kızın vücudu üzerinde gezdiriyordu. Yanı da boş olduğu için arkasına iyice yaslanmış, açıktan açığa; kolları bacakları zayıflıktan bir çırpıyı andıran kızı seyrediyordu. Kız önceleri hiçbir şey fark etmedi. Ancak bir süre sonra adamla göz göze geldi. Gecenin ilerleyen saatleri olmasından ötürü otobüsün lambaları sönüktü. Yalnızca şoföre yakın yerde bir lamba açıktı ama ışığı bir ölü gözünü andırıyordu. Bu yüzden şahsiyetsiz adam istifini bile bozmuyordu. Genç kız korktu, çok korktu. Muavini görebilmek için boynunu uzatarak etrafa bakmaya başladı. Muavin arkadaydı. Derin uykuda olan diğer yolcular gibi o da uyuyordu. Korkusu daha da arttı. Adam bunun farkına vardı. Yavaş hareketlerle yağlı göbeğini hareket ettirerek kızcağızın yanına doğru ilerlemeye başladı. Kız pencerenin dibine büzüldü. Çok soğuk bir akşam olmasına rağmen soğuk soğuk terler dökmeye başladı. Adam ayağa kalkmadan sağını solunu defalarca kolladı. Bir anda kızın yanına oturdu. Kızın adeta dili tutulmuştu. Bağırmaya çalışıyor lakin buna muvaffak olamıyordu. Korkudan büyüyen gözleriyle adama nefretle bakıyordu. Leş gibi ter kokan adam, koca elini kızın omuzuna koydu. Kız omuzunu çekti. Ama adam gene elini kızın omuzuna koydu ve adeta ağzından salyalar akarak metalik sesiyle kıza şöyle dedi:

-Güzel kız, söyle bakalım yalnız başına İstanbul’da nereye gidiyorsun böyle? İstersen garaja girince ben seni istediğin yere götürürüm. Ayrıca İstanbul’da çok tanıdıklarım var. Güzelsin manken olmana da yardımcı olabilirim…

Dakikalardır tüm gücünü toplayan kız, öfkeyle adamın suratına bir yumruk patlattı. Aldığı darbenin etkisiyle şahsiyetsiz adam bağırdı. Bunun üzerine, şoför otobüsün tüm lambalarını yaktı. Bağırtıyla uyanan yolcular, uyku sersemliğiyle bir süre birbirlerinin yüzüne bakakaldılar. Muavin doğruca onların yanına geldi. Kız gözlerinden adeta ateşler çıkartarak otobüsü yolun kenarına çeken şoföre olanı biteni anlattı. Adam takım elbiseliydi ve yanında da pahalı bir çanta vardı. Zengin olduğu her halinden belliydi. Kaptan genç kızın anlattıklarını şüpheyle dinledikten sonra, bu kez gözünün etrafı moraran adamı dinledi. Adam kaptana şunları söyledi:

-Kaptan bey, uyuyordum. Bir elin çantamı hareket ettirdiğini fark ettim. Gözlerimi araladığımda bu ahlaksız kızı gördüm. Paniğe kapıldı ve yüzüme vurdu…

Genç kız, ayaküstü uydurduğu bu yalandan dolayı adama adeta iğrenerek baktı. Adam soğukkanlıydı. Hiç renk vermeden konuşmuştu. Otobüsün şoförü ve yolcuların çoğu adama inanmayı tercih ettiler. Kız her ne kadar adamın bir yalancı olduğunu söylemek için çırpındıysa da çaresiz kıza zerre kadar inanmadılar. İnanmadıkları gibi, günahsız kıza sanki gözleriyle görmüşler gibi ardı arkasına defalarca “pis hırsız” diye bağırdılar. Adam, genç kızın gözlerinin içine alaylı alaylı bakıyordu. Sonrasında yolculardan orta yaşlı bir kadının ince sesi otobüsün her noktasında yankılandı:

-Bunu ilk polis karakolunda teslim edelim…

Söz konusu suç olunca diğerleri de kadına destek verdiler. O esnada genç kızın gözünün önüne gecenin bir yarısı; ünlü olmak hayali uğruna terk ettiği ve yarın “hırsız annesi” damgası yiyecek anneciğinin bir çocuğun yüzünü andıran incecik yüzü geldi. Sonra, tarlalarda ürün toplayarak ailesinin nafakasını çıkaran mahzun bakışlı babasının yüzü geldi. Sonrasında da tek böbreğiyle yaşamını idame ettirmeye mahkum on iki yaşındaki kardeşi İclal…

Gün aydınlanalı bir saate yakın olmuştu. Otobüs küçük bir yerleşim yerinde durdu. Şoför, ağlamaktan gözleri şişmiş iftira kurbanı genç kızı acımasızca sürükleyerek dışarı çıkardı. Şiddetli bir yağmur vardı. Hava neredeyse geceden de daha soğuktu. Şoför kaslı kollarıyla, üflesen yıkılacak kızı ite kaka karakola götürdü. Biçare kıza iftira atarak ona; “hırsız” damgası vuran onursuz adam da yanlarında bitiverdi. İçeriye girdiler. İyi bir insan olduğu bakışlarından anlaşılan 50 yaşlarındaki komiser olanı biteni dinledi. 30 yıllık meslek hayatında insan sarrafı olmuş komiser, adamın vücut dilinden onun doğruyu söylemediğini hemen anladı. Kızın söylediklerinin ise tastamam doğru olduğundan da adı gibi emindi. Lakin adam yalancı da olsa şikayetçiydi ve hepsinin ifadelerini almak zorundaydı. Öyle de oldu. Adam ve şoför ifadelerini verdikten sonra otobüse binerek yollarına devam ettiler. Karakoldan çıkmadan önce adam utanmadan sıkılmadan “hırsız, gördün mü gününü..” diye bağırmaktan da geri kalmadı. Kız kendini kötü, çok kötü hissetti.

Altın kalpli komiser, utançtan olduğu yerde iyice yok olan genç kızın yanına geldi. Genç kız, hırsız olmamasına rağmen onun yüzüne bakamadı. O an ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi. Muhtemelen birkaç dakika sonra hapse girecekti. Öyle hissediyordu, Lakin yanılıyordu zira komiser kızı cılız kolundan tutarak onu koltuğunun karşısındaki sandalyelerden birine oturttu. Daha sonra kendisi de koltuğuna geçti. Yavaşça söze başladı:

-Bak kızım, senin doğruyu söylediğinden eminim. Ve bunun için seni hapse koymayacağım. Lakin bana bir söz vereceksin. Birazdan bir polis memuru seni ailenin yanına gidebilmen için ilk otobüse bindirecek. Sen de gider gitmez o insancıklara sarılacak, okuluna devam edecek ve bir daha da asla yanlış yapmayacaksın…

Kız duyduklarına inanamadı. Sevinçle olduğu yerden kalktı ve hayatını kurtaran komiserin yanına koştu. Ona kendi babasına sarıldığı gibi sarıldı. Komiser de ona kendi kızına sarıldığı gibi. Komiser yufka yürekliydi de..

-Aç mısın?

Kız açtı aç olmasına ama utanmıştı. Aç olduğunu söyleyemedi. Komiser anladı. Bir polis memuruna babacan ses tonuyla şöyle seslendi:

-Bu bıcırığa bizim Remzi Usta’dan lahmacun söyleyin. Karnını doyurmadan onu şuradan şuraya göndermem…

Polisler mutlulukla birbirlerinin gözlerine baktılar. Genç kız gelen lahmacunları afiyetle yerken insanın içini karartan yağmur bir anda kesildi. Güneş gökyüzündeki tahtına kuruldu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fehmiye Avcı 5 yıl önce

Yüreğine , kalemine sağlık.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @Fehmiye Avcı

Çok teşekkürler Fehmiye Hocam.

Beğenmedim! (0)