Bursa Arena E'Gazete
2025-11-23 07:19:17

Medrese Geleneğinin Çıkmazı: Kur'an Tilavet mi, Anlama mı?

HÜSEYİN KOÇ

23 Kasım 2025, 07:19

Bazıları için hoca, şeyh veya müçtehit deyince akan sular duruyor. Sanılıyor ki bu unvanlara sahip olan herkes Kur’an’a gerçekten vakıftır. Oysa Diyanet’in yaptığı bir araştırmaya göre din görevlilerinin yaklaşık %95’i Kur’an’ın Türkçe mealini baştan sona hiç okumamış.

Neden? Çünkü aldıkları eğitimde de çalıştıkları kurumda da böyle bir zorunluluk yok. İmam Hatipler ve ilahiyat fakülteleri Kur’an merkezli değil; mezhep merkezli bir müfredatla eğitim veriyor. Bugün Kur’an anlaşılmak için değil, sevap kazanmak veya ölmüşlere okumak için tilavet edilen bir kitaba dönüştüyse bunun sebebi dinin kendisi değil; Allah Resulü’nden üç asır sonra şekillenen mezhepler ve mezhep imamlarının ortaya koyduğu insanî yorumlardır.

Her ne kadar “delilimiz Kur’an’dır” denilse de, hükümlerin büyük bölümü imamların kendi dönemlerinin kültürel, siyasi ve toplumsal şartları içinde geliştirdikleri içtihatlardan ibarettir. Abbasî–Selçuklu döneminde yaşanan Sünnî–Şiî çatışmasının, Bâtınî hareketlerin ve siyasi otoritenin güç arayışının tam ortasında; daha önce 9. yüzyılda Mu‘tezile’nin “Kur’ân mahlûktur” dediği için Ahmed b. Hanbel’e kırbaç vuran Mihne zulmünün intikamı bu kez tersine çevrilerek alındı. Mu‘tezile tasfiye edildi, kitapları yakıldı, âlimleri cezalandırıldı; hatta torunlarına kadar uzanan sürgünlerle tamamen yok edilmeye çalışıldı.

Kur’ân’ın “akıl yürütme, anlama, adalet, liyakat, özgür düşünce ve merhamet” vurgusunun yerini, zamanla “fıkıh, hadis, tasavvuf” gibi mezhep merkezli disiplinlerin “İslam ilimleri” adı altında baş tacı edilmesi aldı. O günden bugüne değişen bir şey yok: Bu medrese geleneğiyle yetişen birinin “hoca, şeyh, âlim” diye anılması, onun Kur’ân’ın ölçüsünde gerçekten bu sıfatlara layık olduğu anlamına gelmez.

Nitekim Mahmutçuların (Uşşakîlerin) “en büyük hocalarından” Bayram Ali Öztürk örneği ortadadır: Diyanet hocalarının çoğundan daha fazla bilgiye sahipti; fakat geldiği nokta, “Muhammed eşittir Allah, Allah eşittir Muhammed’dir” diyecek kadar ileri götüren bir inanç sistemine dönüştü. Kur’ân’ın sınırlarını aşan bilgi, hakikate ulaşmak değil; hakikatten sapmaktır.

Bugün geleneği ayrıntısına kadar ezberleyip şekilciliği din diye pazarlayan hatiplerde olduğu gibi, bilgi yığınının çokluğu Kur’an’ın hakikatine uygunluk anlamına gelmez. Bilgi çoğu zaman hakikatin üzerini örten kalabalık bir gürültüye dönüşür.

Dün nasılsa bugün de aynen öyledir: Hocaların büyük kısmı aldıkları eğitim sebebiyle mezheplerin ürettiği fıkhı, Allah’ın dini yerine koyarak aynı yanlışı ısrarla sürdürmektedir. Bu tavır dine hizmet değil; dinin üzerini örten karanlığın bizzat kendisidir.

Tüm dost ve okurlara selam olsun..

 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.