Balat’ın Eniştesi

On Günlük Dostum

“Türkçe’nin Jandarması” lakaplı Türkçe Sevdalısı Hüseyin MOVİT’ in anısına…

On gün önce katıldığım günübirlik Balat Turu’nda, rehber bizi “Makam-ı Balat” isminde şahane bir mekâna götürmüştü.

“Boşnak Köftecisi” yazıyor. Kokoreç satılıyor. Mekân et kokmuyor...

Raflarda turşu kavanozlarının arasında -ne alaka diyorum- cilt cilt üzerinde TÜRK CEZA HUKUKU yazan simsiyah kitaplar görüyorum. Ne çok ceza var!

İçim kararıyor. -İlk kitabım TÜRBÜLANS’tan on aydır yargılanıyordum.-

Gözüm kasanın sağında solunda kitaplara da takılıyor. Ne çok kitap!

Ohh... İçim ferahlıyor. Ancak etraf kitap kafeye de benzemiyor.

Makam-ı Balat; kitap kokuyor, köfte satıyor!

*

Kasanın gerisinde seksen yaşlarında bir bey geldiğimizi görünce ayağa kalkıyor. Pırıl pırıl bakan gözleri ve neşeli sözleri ile yazar olduğunu söylüyor. Balat'ın tarihi ile ilgili bilgi veriyor ve “çaylar ikramımızdır” diyor.

Ayrılırken her birimize -anı olsun, diye- genç bir hanımın şiir kitabını hediye ediyor. Ben de ikinci kitabım SOYAĞACI’nı ona hediye ediyorum. “İmzalayınız,” diyor. Ayaküstü sohbet ediyoruz.

*

Birkaç gün sonra telefonum çalıyor.

“Ben Hüseyin Movit.”diyen sese “Kim?" diye soruyorum.

“SOYAĞACI’nın altmışıncı sayfasına geldim. Sizi aramadan duramadım, Hanım Kardeşim...

Okurken ilk sayfalarda konu canımı sıktı. Hatta okumasam mı, dedim. Ancak devam ettim. Sonrasında her sayfasını okurken bir sonraki sayfasında ne var diyerek merak içinde kaldım.

"Kitabınızda bazı yazım yanlışlarını tespit ettim. Ancak bunlar sizin yanlışlarınız değil editörün yanlışı. Çünkü yazar sadece yazmalı aklına ne gelirse... Düzeltmek ise editörün görevidir. Her üç kitabınızı da düzeltmek isterim".

"Aslında elimde başka kitaplar var ama kitaplarınıza öncelik vereceğim. Kitaplarınızda değindiğiniz konular toplumumuz için çok önemli. Pazartesi buyurun gelin, hem SOYAĞACI’nın da okumasını bitirmiş olurum hem diğer kitaplarınızı da getirirsiniz.”

Telefonu kapatınca internetten Hüseyin MOVİT’in kim olduğunu araştırdım. Kıpkırmızı oldum! Türkçeye, Türk Edebiyatı’na katkısı ne büyük bir ismi yeni duyuyorum!.

*

Türkçe Gönüllüleri Dil İzleme Grubu Başkanı, gazeteci, yazar, eleştirmen Hüseyin MOVİT ile vefatından iki gün önce “Makam-ı Balat”ta yeniden buluştum.

Beni uzun bir ayrılıktan sonra gelen kavuşma sıcaklığında kırk yıllık dostu gibi karşıladı. Duvara dayalı tahta masanın iki yanına oturduk. Henüz yerleşmemişken SOYAĞACI Kitabımı bana doğru tutarak,

“Bu kitapla ilgili size tek bir soru soracağım. Bu kitabı yazarken Rus yazarlarından mı esinlendiniz?”

“Hocam... Kurguda intihal mi hissettiniz? Özgün gelmedi mi?”

“Hayır hayır... Yazım dilinizi Rus yazarlarına benzettim"

Deyince aslında konuşmanın sonrasını pek hatırlayamaz oluyorum.

“Yazım dilimi Rus yazarlarına benzettiyseniz izninizle bir anımı anlattıktan sonra da sorunuzu cevaplayayım. -On bir yaşındayım. Fakir Baykurt, Shakespeare okuduğuma inanmayan Türkçe öğretmenimi hatırlıyorum.-

“Aşkı ilk defa tatmak, denizi ilk defa görmek gibi Dostoyevski’yi keşfetmek insan hayatında devrimdir,” diyen Borges’in sözünü de hatırlayıp muhabbete kendi sözümü ekliyorum.

"Benim için dünya edebiyatı; Rus Edebiyatı ve diğerleri diye ayrılır. Sabahattin Ali’nin kalemi de Dostoyevski’ye benzetilir.” Sabahattin Ali’nin öyküleri şiirleri geliyor zihnime... Hocama o an bir şey söylemesem de…

“İstisnalar tabi ki var ben geneleme yaparak konuştum” diyorum.

Günümüz popüler edebiyatı yani moda edebiyatın içindeki karakterlerin içi boş mankenlerden farksız olduğuna ve Rus yazarların kitap karakterlerini nasıl ustalıkla canlandıklarından konuşuyoruz. Koyu bir sohbette dalıyoruz.

*

Hüseyin Movit neler anlatmadı ki?

TRT’den tut da Hıncal Uluç, Müge Anlı ve niceleri ile -doğru söze karşı- nasıl kavgaya tutuştuğundan…

İnadım inat, deyip on yıl direndikten sonra Hıncal Uluç’un nasıl pes edip galibi çok geç de olsa ilan ettiğinden...

Müge Anlı’nın alınganlıklarından bahsetti.

Anlattıkça şaşırıyorum.

“Aslında teşekkür edip mutlu olmalılar. Yanlışları doğru ile düzeltildiğiniz için...” diyorum.

*

“Haliç’in Cefasını Çeken Balat’ın Çocukları” kitabından bahsediyor.

“Balatlı Orgeneral Aslan Güner’i tanır mısınız?” diyor. Üç general çıktı Balat’tan... Resimlerini açıp gösteriyor. Diğer ünlü Balatlıları da... Yakında onları toplayacağım üst katta...” Bu sefer yaramaz çocuk gibi muzipçe gülüyor.

“Emeğiniz ne kadar güzel bir hizmet Balat’ın tanıtımı için... Herhalde Kaymakamlıktan ödül almışsınızdır.” Gülümsüyor.

“Hanım kardeşim hizmete bakılmıyor!” diyor. Gözlerinden akan karalılıkla “Ama alacağım...” diyor.

*

Telefonu çalıyor, arayan eski Yargıtay Başkanı... Noktalama işaretleri hakkında ona ders veriyor.

Günlük tuttuğundan, rüyalarını atlamadan defterine yazdığından bahsediyor. Sağlığı ile de ilgili tuttuğu defterdeki rakamları gösteriyor.

-Rahmetli babamı hatırlıyorum.-

Bir şey demiyorum. Şeker hastası olduğunu anlıyorum.

Üç kitabım hakkında konuşuyor. Akıl veriyor. “Sana çok destek vereceğim. Başka söyleyeceklerim de var. Ama üçüncü kez geldiğinde..” diyor.

“Şimdi söyleyiniz aklınıza geldiyse,” diyorum.

“Sonra” diyor...

*

Yoldan geçen bir hanıma -beni gördüğündeki sıcaklıkla- el kol hareketi ile ‘gelsene yanımıza işareti’ yapıyor.

Elinde pazar arabalı hanım maskesini çıkarmasa neredeyse genç kız diyeceğim. Hanımı mahalleden biri sanıyorum.

“Benim hanım,” diyor böbürlenerek söylüyor ve yüzüne o an adeta güneş doğuyor. Havaya aşk kokusu yayılıyor.

Ayağa kalkıyorum. “Tipik bir Boşnak hanımsınız” diyorum. Bana “Siz de...” diyor ve yanımıza oturmadan ayrılıyor. Hanımının ardından özlemle bakıyor.

“Hanım köylüyüm. Burada herkes bana bu yüzden 'enişte' der. Yirmi sekiz yaşındaydım. O, on sekiz.. Dört yaşındaki oğlumla yanına geldim. Çok iyi baktı. Bana da oğluma da...”

Aştan, emekten, kıymetten, halden konuşuyoruz.

*

“Kitaplarınızı tanıtmak için çalışacağım. Sayfamda kitaplarınız hakkında yazı da paylaşacağım Hanım Kardeşim. Gazeteci arkadaşlarıma da sizden bahsedeceğim...” diyor.

“Türk Edebiyatında kadın yazarlar arasında çığır açabilirsin.”

-Çaktırmıyorum ama "bana biri çimdik atsın" diye geçiyor içimden.-

*

Dört kitabını imzalayıp veriyor.

“Ben asıl…” dedikten sonra konuşmasında duraklıyor. Elinde tutuğu müşterilerin incelediği, hırpalanmış kitabına bakıyor.

“Size ‘Haliç’in Cefasını Çeken Balat’ın İnsanları Kitabımı’ vermek istiyorum. Ama bu çok yıprandı. Gıcır gıcır olanı vermek isterim. Yanımda yok.”

“Hediye edecekseniz elinizdeki kitabı isterim” diyorum. Gülümsüyor, kitabını imzalarken…

“Bak,” diyor. Kitabın son sayfasını gösteriyor.

“Kitaplarımı hep bu sözle bitiriyorum.”

Parmağını bastığı yerdeki “Sürçülisan ettim ise af ola değil af olmaya...” sözünü okuyorum.

“Çok güzelmiş. İznininiz olursa ben de sözünüzü kullanmak isterim.” diyorum.

Gülümsüyor. “Kullan” diyor.

*

İki buçuk saatin ardından “Çok uzun zamandır bu kadar hoş bir sohbet yapmadığımı söylüyorum.” Avuç içini tokalaşmak için uzatıyor.

Ahh... Covit riski aklıma geliyor. Onun yaşını da... Oysa o avuçları ne çok sıkmak istiyorum. Tereddüt ettiğimi görünce elini yumruk yapıyor.

Yalandan ellerimizi tokuşturuyoruz, derin dostluğumuza...

*

Dönüş yolunda arabayı nasıl kullanıp eve nasıl vardığımı bilemiyorum. Dayanamıyorum. Hemen arıyorum.

“Hocam kitaplarımın satması değil de kitaplarımı Rus yazarlarının kitaplarına benzettiniz ya bulutların üzerinde yürüyorum sanki diyorum.” Hoşuna gidiyor, kahkaha patlatıyor.

*

Görüşmemizden sonraki iki gün içinde birkaç kez telefonla konuşuyoruz. Birbirimize mailler gönderiyoruz.

TÜRBÜLANS kitabımı da okumaya başladığını söylüyor.

Vefat ettiği 30.9.2021 günü gece saat 2:00’ de mail gönderiyor.

Sabah telefonlarıma çıkmıyor...

*

Türkçe, cephesinde en ön safta savaşan çok iyi bir askerini kaybetti.

Hocam saygılarımla..

Tinin kut, durağın uçmak olsun...

01.10.2021

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.