Eksiğimiz ya da sorunumuz; Kur’an'ı okuyoruz fakat anlamıyoruz.

Okumanın anlamak için olduğunun kimimiz farkında kimimiz değil.

Ancak, farkında olanlar da artık eskisi kadar suskun değiller..

Konuya ilişkin gelenekçilerin sorduğu soru;

İyi güzel de, son iki asra kadar ümmet arasında Kur’an’ı anlama derdi yoktu. Mezheplerin, din adamlarının anlatısına bir itiraz olmazdı. Âlimler, şeyhler gavslar, hocalar, ağabeyler, üstadlar konuşur; ümmetin kimi dinledi, hangi gelenekten ders aldı ise ona teslim oldu, en doğru yolun sadece kendilerinde olduğu avuntusu ile hayatını sürdürürdü!

Ne oldu da bu güvensizlik doğdu? Sorgulama ve reddiyeler neden ayyuka çıktı?

Cevap;

Eskiden geçim derdi çok ağırdı. Bunun yanında eğitim imkânı, kaynak yetersizliği yüzünden okuma/araştırma ve bilgiye ulaşma zorluğu vardı! Son iki asır içinde ümmetin, garp medeniyetine karşı verdiği savaşta sürekli mağlup olmasının, ahlaken çöküşün, ümmet arasındaki tefrikanın artması bu sorgulamayı artırdı. Bunu gündem yapmak ihanet oldu! Önderliği yapanların kimi Mısır’da asıldı, kimi rahmetli Akif gibi sürgüne gönderildi. Kimi mahkûm edildi.

Süreç ilerledikçe, yeni nesiller bilgiye ulaştıkça çelişkileri görmeye, hurafeleri reddetmeye, doğru ile yanlışı ayırt etmeye başladıkça, eski kaynaklara ve anlatılara güvenini kaybetmeye başladı.

Sorguladıkça bu güven sıfırlamaya yüz tuttu!

Bunu gören, eski düzenden nemalanan, matbaanın gelmesine iki üç asır direnen zihniyetin günümüz nesli, kurulu düzenlerinin yıkılmakta olduğunu, fırsatın ayaklarının altından kaydığını hissettikçe eski anlatılara yeni bakışla, güncel yorumlarla, güvensizliğin önüne geçme derdine düştüler. Çabaları boşa çıktıkça hırslandılar, kinlendiler, "Kur’an anlaşılmalıdır" diyen bilge insanlara bel altı vurmaya, iftira ve küfür etmeye başladılar ve sonunda işi sürekli tehditlere kadar götürdüler.

Sonuçta, “İslam eşittir Kur’an” olarak kurulan dinin, karşı devrim ile “İslam eşittir birden fazla ortaklı şirket dini”ne dönüştüğü fark edilmişti! Geçmişte, İslami yaşama, Ku’ran'ın anlam dünyasına, eski medeniyet kalıntıları farklı dinlerden gelenlerin kültür ve alışkanlıklarından kaynaklanan öylesi hurafeler giydirilmiş ki, İslam ideal tertemiz bir kartopu olmaktan, kirli bir kar yumağına dönüşmüştür. Yuvarlandıkça büyüyen, büyüdükçe bozulan, sonuçta anlaşılamaz, uygulanamaz, taşınamaz bir yapıya dönüştüğünden, inanlarını perim perişan etmiştir.

Bu zilletten kurtulmanın derdine düşenler, sorunlarının Kur’an’ı anlamakla biteceğine inanmaktalar.

İyi güzel de anlamak için Arapça bilmiyoruz! Hangi kaynaktan anlayacağız sorunu baş gösterdi!

İşte ”tevhit dini” ile “şirket dini” arasındaki kıyamet burada kopuyor.

Kimi Kur’an’ı anlamanın en doğru yolu tefsir okumak! Kimi meal okumak diyor!

Tefsir ile meal arasında ne fark var?.. İkisi de Kur’an’ı anlamaya yönelikse ikisine neden kavga ettirilir? sorusu geliyor akla!

Geleneğin ve her türlü israiliyat ve hurafelerin yer aldığı tefsirleri okumak, Kur’an’ı anlamakta en geçerli yöntem ise, neden bir birinden farklı yüzlerce tefsir var?

Her tefsir, kendi içinde aynı ayete farklı anlamlar yüklüyor?

Ki hem de öyle! Aklı, bilgiyi önceleyen tefsirlere de itiraz var! O halde hangi tefsire ve o tefsir içinde ki hangi anlama ya da yoruma güveneceğiz?

Mealler için sorun, o kadar karmaşık değilse bile, benzer sorunları orada da görmek mümkün.

Kur’an'ı anlamada sorunlu alanlar tefsirlerde olduğu gibi meallerde de var.

Kimin mealine güveneceğiz?

*Geleneği her şekli ile reddedip Kur’anı sadece sözlük / lügat üzerinden mealcilik yapanlara mı?

*Geleneğin alt yapısıyla yapılan meallere mi?

*Gelenekle birlikte tasavvuf/tarikat görüşlerini Kur’an'a kabul ettirme amaçlı yapılan meallere mi?

*Seküler görüşlerle Kur’an’ı buluşturma çabalarıyla yapılan meallere mi?

*Kur’an kendi içinde kendini tefsir edip açıklar ayetleri ışığında yapılan meal çalışmalarına mı?

Diyelim ki, bunlardan bir kaç tanesini karşılaştırmalı olarak bir şekilde kendimize uygun bir yöntemle Kur’an’ı yeterince anladık.

Bitti mi?

*Derdimiz gerçekten dini doğru anlayıp ona göre bir hayat sürmek mi?

*Dinin sahibi olduğumuzdan onu birilerinin elinden kurtararak sahibi olmaya devam etmek için mi?

*Yoksa entelektüel bilgi birikimi yapmak için mi bunca çaba?..

Derdim niyet okumak değil ama bu konuyu gündemine taşıyanların çoğu birbirini tekfirlerin uçtuğu eleştiri yağmuruna tutuyor!.

Din adına din için acımasızca yapılan kavga ve savaşlar var! Malzemesi ise, Kur’an ayetleri ve Allah Resulü’ne atfedilen “Hadis” adı verilen sözler.

Sahi, derdimiz gayretimiz yaşamak için ise Kur’an’ı anlamak,

Ne kadar doğru, bunu Kur’an’ın reddettiği usullerle yapmak,

Mümkün mü kin nefret ve kavgalarda Allah’ın rızasını bulmak,

Bu ortamda yeni nesiller dinden uzaklaşıyor yumak yumak,

Sonuca sebep olanlara hak değil, dövünerek ağlamak!..

Evet dostlar, geldiğimiz nokta bu!

Herkes haklılığında o kadar iddialı ki, kim haklı kim haksızın hesabı Allah'a ve bireysel okuyucuların vicdanına kaldı.

Bu saatten sonra bize düşen, din adına giydirilenleri madde madde kazıyarak bulup, Kur’an ile yüzleştirmek..

Hepinize selam ve saygılar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hüseyin Koç 5 ay önce

Kur'an tefsiri ve meallerde bilimle bir çelişki çatışma görünüyorsa, sorun ayetlerde değil, sorun çeviri de, o çeviriyi yapanın bilgi ve anlayış düzeyindedir. Sorun ayetlerin tercüme ve yorumları rivayet odaklı olmasındandır.
Bilgi bilim bazen çok çabuk bayatlar. Dünün doğrusu bugünün yanlışı olabilir. Çünkü insan aklı sayasinde sürekli gelişip ve yenilenmekte. O halde gerçek bilimin Kur'an ile çelişmemesi gerekir. Zira her ikisinin sahibi de Allah'tır. Allah'ta çelişki olmaz.

Avatar
Bilal K 5 ay önce

Yine yıldızlar dökülmüş