Meczup,

Hep kullanırız siyasette.

Aklını yemiş deriz. Kafayı sıyırmış deriz.

Eline Kur’anı alsan da Anıtkabir’in etrafında dolansan ilk yafta budur ; Deli işte..

Eline bastonu alsan da “Adalet istiyoruz” diye dolaşsan Başbakanlığın etrafında; Deli işte…

.

Bilmezler ki birinin cazibesine kapılmış kişi demektir.

Bu dünyada herkes meczup değil mi ?

Herkesi bir şeyler kendine doğru çekmez mi ?

Makam, mevki, şöhret, mal, mülk, iktidar, bir ateş-i Suzan, sonsuz bir aşk …

Nefis istiyor bunları. Elde etmek için neler yapmıyoruz neler.

Vururuz, kırarız.

Ölürüz, öldürürüz.

Süreriz, sürgüne gideriz.

Yalan söyleriz, yalanlar dinleriz.

Uğruna can alırız, can veririz.

Sırça köşkten saraylar yaptırırız, karşılık bulmazsa Roma’yı bile yakarız.

.

Cezbin kaynağı o iki şey var ya ;

Birincisi Alemlerin Yaratıcısı’nın emr-i bil mağruf ve nehyi anil münkeri.

Kayıtsız şartız kapılırız bu isteklere. Boyun eğeriz. Secdeye varırız.

Avuçlarımızı açıp yöneliriz her isteğimiz için. Akıl vardır bu isteklerde.

Bütün dilekler akla hitap eder. Buna Hakkın meczubu olmak denir.

.

İkincisi de, şeytan-ı lane. Akıl devre dışı kalır bununla olan münasebetlerde.

Haksız yere adam öldürmek. Birinin malını mülkünü gasp etmek.

Etrafına zara ve ziyan vermek. Kendini doğru ilan edip başkalarını yanlış kabul etmek.

İhtişam, şan, şöhret, hırs, mal, mülk, gözümüzü karartır bunun elinde.

Elde etmek için, yalan, dolan, talan, iftira acımasızca kullanılır. Buna şeytanın meczubu olmak denir.

.
Uygulamalara bakalım şimdi. Kimin meczubuyuz.

Ya da kimi kabul edeceğiz. Kimi devre dışı bırakacağız.

.
Şeytan saldı mı ortalığa vesvesesini, bütün bağlantıların koparsa yandın işte o zaman.

Kalbine düşürdü mü hayırsız, faydasız ve hiçbir işe yaramayacak kuruntuları, bir o yana bir bu yana yalpalamaya başlarsın.

.

"Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne gibi vesveseler verdiğini biliyoruz ve biz ona şah damarından daha yakınız." (Kâf, 50/16) İkazını devre dışı bırakırsan haşa baş kaldırır nefis Yaradan’a.

.

"Senin en büyük düşmanın nefsindir" diyor Allah Rasulü (sav)

Seninle Yaratıcı arasındaki bağları kopartmak için bütün yönleriyle faaliyete geçer.

Güzel şeyler yapmanı engeller. Bataklığa gidecek ne kadar yol varsa seni oraya sürekler.

İnceden inceye etrafına öyle tuzaklar serer ki uyanamazsın bir türlü.

Fukara kul da olsan, dünyaya sultan da olsan seni çevirmeye gayret eder.

Gazneli Sultan Mahmud Han, İslam’ı yaymak için Hindistan'a 18 sefer düzenlemişti.

Bu seferlerden birinde çok şiddetli bir direnme ile karşılaşınca, zafere kavuşacağından şüpheye düşmüştü. Tam bu zor durumda iken Allahü teâlâya şöyle yalvardı:
"Ya Rabbi, bu savaştan galip çıkarsam, şahsıma düşecek bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım."

.
Neticede Sultan Mahmut galip geldi ve çok kıymetli ganimetlere sahip oldu.

Gazne'ye döndüklerinde kendine düşen bütün ganimetleri yoksullara, muhtaçlara dağıtmaya başladı. Fakat bazı vezir ve komutanlar araya girip, "Aman Sultanım ne yapıyorsunuz, bunca değerli ganimetler, altınlar, inciler dağıtılır mı? Hem onlar bunların kıymetini bilmez" diyorlardı.
.
Sultan Mahmut bunu Allah-ü teâlâya verdiği sözün gereği olarak yaptığını, kendisi için bir adak olduğunu söyledi ise de, adamları yine ısrar edip;
"Önemsiz olanları dağıtın, değerli olanları hazineye ayırın, bütün memleketin bunlara ihtiyacı var, sevabı ise belki daha çok olur" dediler.

.
Sultan Mahmut düşündü. Âlim bir zata durumu anlatıp fikrini sordu. O büyük zat şöyle dedi:
"Sultanım bunun çaresi kolay. Eğer Allah’ın izni olmadan zaferi siz kazandıysanız, bir daha Ondan bir isteğiniz olmayacaksa sözünüzde durmanız gerekmez. Ama bu zaferi size Allah-ü teâlâ ihsan ettiyse, yine Ona ihtiyacınız olacaksa, verdiğiniz sözde durmanız, adağınızı yerine getirmeniz, ganimetleri yoksullara dağıtmanız gerekir."

.
Sultan Mahmut tevbe etti, (Zaferi elbette Allah-ü teâlâ ihsan etti) dedi, sözünü yerine getirdi, kendine düşen ganimetlerin hepsini yoksullara dağıttı.

Cennet mekan Abdulhamit Han kendi parasıyla tuttuğu bir kişiyi kapısına koymuş. Görevi de her gün şu ifadeyi kullanmak olmuş.

Gururlanma padişahım senden büyük Allah var "

Gel sen de gaflete düşme.

Aklının önüne vicdanını koy ve her gün seslensin sana. Yaratan’ı unutma diye.

Bir işi “ben yaptım diye" sakın ha sakın böbürlenme.

Herkese “dinini öğreteceğim" diye sakın dikleşme.

Sen kimsin ki, insanları hidayete erdirmeye çalışırsın.

Sahip olduğun makama güvenme bir gün elinden gider.

Sahip olduğun onca güce, paraya , pula sığınma bir gecede heder olur.

Bilmez misin ki ; Allah’ın hidayete erdirdiğini kimse dalalete düşüremez. Dalalete düşürdüğünü hidayete erdiremez.

Bu yolda Nuh (as) bile kendi oğlunu hidayete erdiremedi.

Bu yolda Lut (as) bile kendi eşini hidayete erdiremedi.

Peygamberler bile yetkili değilken, aklını başına al ve tövbeye yönel Yüce Mevla’ya.

Ya Rabbi “Ben senin meczubunum “ diye tövbe istiğfar eyle.

Mevla’m inananları kendisine Meczup eylesin.

.

Şeytan nasıl sunuyor sana dünyayı cazip

Elimizde bir kadeh koşarız grup grup

Aklımızı biz peynir ekmekle mi yemişiz

Olacaksak olalım bizler Mevla’ya meczup. ( Dermanî )

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.