Hilmi Özden, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi 2019 Cilt 3 Sayı 6

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde İngiltere, Türkiye üzerinde diplomatik baskıyı yoğunlaştırmıştı ve 6 Ağustos 1924 günü Musul sorununu tek taraflı olarak, Türkiye'ye danışmadan, Milletler Cemiyetine götürdü. Hemen ertesi günü Hakkari bölgesindeki Nesturiler Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandırıldı (7 Ağustos) ve İngiliz’in ekmeğine yağ sürdüler. Cumhuriyet henüz birinci yaş gününü bile kutlayamamış iken dış destekli bir saldırıyla karşı karşıya bırakıldı. Halifeliğin kaldırılmasından yaklaşık bir yıl sonra, 13 Şubat 1925'te Şeyh Sait, “din elden gidiyor” diye doğudaki bazı aşiretleri Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı ayaklandırdı. Şeyh Sait, yeşil bayrak açarak, sala getirerek yürüyor, "Halifelik kaldırıldı, medreseler kapandı, din elden gidiyor" diye propaganda yapıyordu. Din, (istismarcıların elinde) tehlikeli bir silahtı. İsyan çabucak yayılabilir, yalnız Doğudaki bazı illerle sınırlı kalmayabilir, Orta ve Batı Anadolu'ya da yayılabilirdi. Yayılmaya çalışılıyordı [1].

Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait isyanın[2] organizatörü ise 1923 yılında kurulmuş olan gizli azadı teşkilatı idi. Şeyh ve aşiret reislerini elde etme gayreti içine giriyorlardı. Şeyh Sait bu hareketin elebaşı olarak ileri sürülmekte idi. Azadı mensupları 1924 yılında ilk kongresini yaparak isyanının planını çizmişlerdi. Ana stratejiyi de tespit etmişlerdi. Şeyh Sait bu toplantıda ön plana çıkarılmıştı. İsyanda 1925 yılına ertelenmişti. İsyan müddetine kadar teşkilat mensupları, aşiret reis ve etkili şeyhlerle temas edip, onları isyan hareketine katılmaya çağırıyor. Hükümet icraatlarına muhalif olan Türk unsurlarla özellikle Hilafet yanlılarını yanlarına almaya gayret ediyorlardı. Dış ülkelerden destek sağlama imkânları aranması da kararlaştırılmıştı. Gürcistan ve Irak'a temsilci gönderilerek Rus ve İngiliz desteğinin sağlanmasına çalışmıştır. Araları açık olan aşiret reislerini şeyhler vasıtası ile barıştırma faaliyetine girişilmiştir.

1925 yılında 2. kongresini yapan azadı mensupları, Şeyh Sait’in işareti ile Mayıs 1925'de isyanın başlatılmasına karar vermişti. Şeyh Sait müritlerinin çoğunlukta bulunduğu Lice, Hani, Piran, Palu bölgelerinde hazırlıkları gözden geçirmek için, seyahate çıkmıştır. Lice’nin Hanı bucağına gelen Şeyh Sait burada Torakanlı Reşit Ağa, Kör Hüseyin ağa, Eyüpoğlu Zülfı ağa, Pirandan öğretmen Fahri, Şeyh Sait’in kardeşi Abdurrahim ve Miri Hamdi beyin katıldığı bir toplantı yaptı. Ayaklanma tarihi 21 Mart 1925 olarak kararlaştırıldı. Esasen Şeyh Sait 1924 yılının 15 Kasımında oğlu Ali Rıza'yı İstanbul'a göndermiş, Seyid Abdülkadir'den muvafakat almıştır. Seyit Abdülkadir Ali Rıza ile yaptığı bu görüşmeden sonra, avdeti sırasında ona, Mustafa Kemal aleyhinde hazırlanmış beyannameleri de, dağıtmak üzere, teslim etmiştir.

Şeyh Sait’in beyanname mahiyetindeki aşiret reislerine ve bölge halkına yayınladığı fetva şöyledir:

“…Kurulduğu günden beri Din-i Mübin-i Ahmedî’nin temellerini yıkmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ile arkadaşlarının ahkâmına aykırı hareket ederek Allah ve Peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslâmı sürdükleri için gayr-i meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslâmlar üzerine farz olduğu, Cumhuriyetin başında olanların mal ve canlarının Şeriat-i Garrâ-i Muhammediyye’ye göre helal olduğu ilan olunur”[3].

Hilafet, İngiltere ve Şeyh Sait İsyanı

1919-1926 yılları arasındaki Türk-İngiliz münasebetlerini inceleyen Ömer Kürkçüoğlu, Şeyh Sait isyanıyla ilgili olarak şu hususları belirtmektedir:

“1925 Şubatında Doğu Anadolu'daki Kürt ileri gelenlerinden Nakşibendi, Şeyh Sait'in giriştiği ayaklanma hareketi, Türkiye'nin istikrar ihtiyacını ve dolayısıyla Musul sorununda anlaşmaya varmak zorunluluğunu somut bir biçimde ortaya koydu. Ayaklanmanın dinsel sloganlara dayanması, Halifeliğin kaldırılmasının Kürtler'de böyle bir tepki için elverişli ortam yarattığını ortaya koyar. Ayaklanmanın önderi Şeyh Sait'in, "İslâm'ın Türkler'le Kürtler arasındaki tek bağ olduğu; Türkler de kendi geleceklerini düşünmek zorundadır.” biçiminde söylediği bildirilen sözleri, bu kanıyı güçlendirmektedir. Fakat dinsel sloganların gerisinde "Bağımsız Kürdistan" fikrinin yattığı da anlaşılmaktır[4].

Halifeliğin kaldırılmış olması, Kürtler'in ayaklanmasında önemli rol oynadığı gibi, Kürt unsurunun çoğunlukta bulunduğu Musul üzerindeki Türk iddiasını da zayıflatmıştır. Milliyetçi düşünceye yabancı olan Musul Kürtleri'nin, Türkiye'yi Irak'a tercih ettikleri söylenebiliyorsa, bunun başlıca nedeni, Halife’ye yani İslam 'a olan bağlılıklarıydı. Musul sorununun çözüme kavuşturulmamış olduğu bir sırada Halifeliğin kaldırılması; İngiltere'nin İslâm etkeni dolayısıyla duyabileceği endişeyi gidermek için, ya da öteki nedenlerle alınmış olsa da, sonuçta Türkiye'nin Musul tezine manevî bir darbe indirmişti. İngiltere'nin Musul'daki bir görevlisi, Halifeliğin kaldırıldığı yolundaki haberi hayretle karşılayıp, inanmakta güçlük çektiklerini yazmaktadır. Bu İngiliz görevlisi, o zamana kadar "Kürdistan'ı patlamaya hazır bir volkan gibi kaynaştıran Türk propagandasının, Kürtlerin Halifeye kesin bağlılıklarına dayandırıldığını, Türkler'in kendi bindikleri dalı kesmelerinin ise, İngiltere için inanılmayacak kadar mükemmel bir şey olduğunu" belirtmektedir. İngiliz görevlisi, "tabii, bu yeni durumdan kendimiz için yararlanmayı ihmal etmedik" diye eklemektedir. Türk Hükümeti'nin Kürt ayaklanmasına karşı aldığı sert önlemler, Musul'daki mahalli Kürt ileri gelenlerinin tepkisine yol açmaktaydı. Bu tepkilerin, İngiltere bakımından yararlanmaya" elverişli bir ortam hazırladığı görülüyordu. [5]

Burada Ömer Kürkçüoğlu’nun dikkatlerinden kaçan nokta halifeliğin kaldırılmaması(!) hususunda İngiltere’nin oynadığı roldür. İngiltere İslam dünyasındaki mezhebî ayrılığın kışkırtıcısı idi. Dolayısı ile din ve halifelik adına yapılan isyanlar o dönem de yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyetini parçalamaya ve Musul sorununun İngiltere lehine sonuçlandırmaya yönelikti. Kürtleri ve İslam dünyasını düşünen bir İngiltere asla olmayacaktı.

Sünni Halifeliğin Kaldırılmaması (!) Yönünde İngiltere’nin Planı

Gerek İstiklal Harbi sırasında gerekse ertesinde yeni devletin kuruluşu sürecinde İstanbul'da bulunan basın, Ankara'daki millî hükümete karşı genelde hasım gibi davrandı. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş döneminde yürütülen karşı propaganda yeni devleti tehlikeye atıyordu. 1 Kasım 1922'de padişahlığın kaldırılması, peşinden cumhuriyet rejimi gibi demokratik bir sistemin kurulması İstanbul'da odaklanan basında eleştirilere yol açtı. Hele hele halifelik tartışılmaya başlanınca basındaki gizli direniş daha da arttı. Bardağı taşıran olay ise İngiltere Müslümanlar Cemaati başkanları olarak Ağa Han ve Emir Ali'den Başbakan İsmet İnönü'ye ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e yönelik mektup oldu. Mektuplar, 5 Aralık 1923 tarihinde Tanin ve İkdam gazetelerinde, 6 Aralık 1923 tarihinde ise Tevhid-i Efkâr gazetesinde yayımlandı [6] .

Hilafet Mektubu

Bu mektup, hilafet konusunda İngiltere'nin tavrını ve politikasını göstermesi açısından çok önemlidir. İngiltere; bunları, sömürge olarak yönettiği Hindistan'daki kendi adamlarına yazdırtmıştır. Mektupta halifelikle ilgili olarak dile getirilen görüşler, öneriler ve istekler, Ağa Han'ın ve Emir Ali'nin değil aslında İngiltere'nin direktifleridir.

Mektubun ana düşüncesi çok açıktır. İngiltere, daha bir aylık devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'ni yer yer tehdit ederek hilafete dokunmamasını, bu makamın yetkilerini kısıtlamamasını, hele hele asla kaldırmamasını bildirmektedir. Bu durum, İngiltere'nin Türkiye'de laik bir sistem değil İslâmî bir sistem istediğini açıkça göstermektedir [7] .

(Devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz)

https://www.bursaarena.com.tr/seyh-said-isyani-ingiltere-ve-musul-13-subat-1925-2-makale,9557.html


[1] Bilal Şimşir, Kürtçülük II (1924- 1999), Bilgi Yayınevi, 2009, Ankara, s.26.

[2] Geniş Bilgi için bakınız: Yaşar Kalafat, Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar, Boğaziçi Yayınevi, Ankara, 1992.

[3] Yaşar Kalafat, a. g. e., s. 204.

[4] Yaşar Kalafat, a. g. e., s. 184., Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1916), Ankara, 1978, s. 290 vd. Şeyh Sait olayının İngiltere boyutu için bk. Robert Olson, The Emergence Of, Kurdish Nationalism and the Sbeikh Said Rebellion, 1880-1925, Austin 1969., a.g.e., s. 52-92 ve 128-150.

[5] Yaşar Kalafat, a. g. e., s. 185., Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1916), Ankara, 1778, s. 290 vd. Şeyh Sail olayının İngiltere boyutu için bk Robert Olson, a.g.e., s. 52-92 ve 128-150.

[6] Rıza Zelyut, İstiklal Mahkemeleri (Meclis Tutanakları), Kripto Yayınları, Ankara, 2017., s.218.

[7] Rıza Zelyut, a. g. e., s. 218.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.