Geçenlerde bir gazetemiz, iç sayfasında ‘Hastalık Mevsimi’ diye bir başlık atmıştı. Çok beğendim. Çünkü o mevsimden payımı almış, terleme ile titreme arasında gidip gelerek hastalığı atlatmaya çalışıyordum. Sağlık Ocağında Aile Hekimleri çok yoğun çalışıyordu. Önce kendim gittim, daha sonra da, bana bakarken şifayı kapan eşimi götürdüm. Böylece o yoğun çalışmaya bizzat şahit oldum. Tabi, hastalığım sebebiyle de sizlerden bir hafta uzak kaldım.

Mevsim mevsimliğini gösteriyor. Kar, buz, sel, heyelan, zarar, ziyan. Özetle sıkıntı üstüne sıkıntı. Yetmez, geçimde sıkıntı, maaş-ücret zammında umulan artış verilmediği için sıkıntı, kışın soğuğunda liderler arasında alevlenen siyasi tartışmaların yarattığı sıkıntı.

***

Gözlediğim şu ki, yerel seçime katılacak tüm siyasi partiler tarafından ismi açıklanan Belediye Başkanı Adayları, çalışmalarını şimdilik karşılıklı saygı ve belli bir hoşgörü içinde yürütüyorlar. Fakat liderler öyle mi? Grup Toplantısı konuşmaları sert, yüksek perdeden ve mütecaviz.. ‘Millet İttifakı’na karşı taraftakiler ‘İllet İttifakı’, ‘Zillet İttifakı’ diyor ve her gün de yeni isimler uyduruyor. Millet İttifakı partileri ise, adının başındaki ‘Cumhuriyet’ sözcüğü nedeniyle veya gerek görmediği için ‘Cumhuriyet İttifakı’ ismine ilişkin bir şey söylemiyor, onun yerine Saray’dakilere verip veriştiriyor.

1970'li yıllarda siyasette daha ağır ifadeler kullanılırdı. Örneğin, ‘Ecevit’e 5 kaz ver, güdemez, 3’ünü kaybeder gelir’, ‘Biz seçimden sonra bu hükümeti yatay değil dikine mezara gömeceğiz’, ‘Çankaya Hükümeti’. (örnek çok da yer yok)

Meclis Genel Kurulu’nda ve komisyonlarda durum farklı değildi. En çok da Bütçe Komisyonu'nda atışma vardı. Bu komisyonun bütçe görüşme tutanaklarından özet yapılarak bir kitapçık bastırılmıştı. 1983’teki 'Demokrasiye Dönüş Seçimi'nde Meclise giren sevdiğim bir milletvekiline hediye etmiştim o kitapçığı, ‘geçmişte komisyonlarda görüşmeler nasıl geçiyordu, bilgisi olsun’diye.’

***

Tabi o eski siyaset geride kalmıştı. 12 Eylül darbesinden sonra geçilen demokraside yeni bir siyaset vardı. Ancak, ağzı uzun yıllar temiz kalsa da, bu yeni siyasette ‘Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz’ ile başlayan ve ‘Anayasa kevgire çevrilse de bir şey olmaz’a ulaşan bir ‘anayasa ihlali’ dönemi açılmış oldu.

***

Ben şimdi bir de şunu merak ediyorum; '5 kaz 3 kaz' söylemini 1970’li yıllardan cımbızlayıp günümüzde siyaset yapan bir liderin konuşmasına ekleyerek Kılıçdaroğlu’na uyarlanmasını hangi danışman ya da uzman öneriyor ve o lider de bunu kullanmaya nasıl tenezzül edebiliyor?

Anlaşılıyor ki bir ‘Deli Dönem’ yaşıyoruz. Kim akıllı kim deli belli değil. Peki "içerdekiler mi dışarıdakiler mi daha çok aklını sıyırmış" diye soracak olsam? Deli öykülerinden ikisi bu konuda bize az da olsa fikir veriyor.

***

Elazığ Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi’de tedavi gören ve 1965 yılında vefat eden bir “deli”nin Allah'a yazdığı dilekçenin (mektubun) özeti şöyle:

“Ben dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyünden, El-Aziz Tımarhanesi sakinlerinden; İsmi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden Hâkimler Hakiminin dergahı Uluhiyetine son arzuhalimdir:

Ben ğam (dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında PADİŞAH yapılmışım … Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayizman’ın (Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını ve sahranın çöl fırtınasıdır. Ruhum aşık-ı Hüda Mahbub peresttir, lakin aklım kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gurestir (gelgittir) Bana gelen derdü gamın kilosu beleştir. Nerde bir güzel varsa bana karşı keleştir (yüz vermez, cesaretlidir), bütün yiğitler de bana hep ters ve terestir. Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateştir.

Ol Resuli zişan ve Sultanı dücihan: “Cenabı Allah’ın insanları dünya, dünyayı ise insanlar için yarattığını; Ruhları vücut için, vücutları ise ruhlar için yarattığını; Erkekleri kadınlar; kadınları erkekler için yarattığını; Cenneti mü’min kullar, mü’min kulları da cennet için yarattığını; cehennemi inkârcılar ve münafıklar, inkârcıları ve münafıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir. Peki acaba benim gibi meczup divaneleri ne maksatla halk etmiştir (yaratmıştır)? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin…

Şeriatın iptal, tarikatın ihmal, hakikatın ihlal ve mü’minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sadece benim mesuliyet ve mahzuniyetimi ziyadeleştirecekti! Sultanım Efendim: Ben Senden sadece seni istedim; pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna feda etmektir. Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben haşa itiraz değil, naz ederim ama, umarım Sen niyaz kabul edersin. Aile efradımı, aklı izanımı alıp beni hicrana saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hain ve hilekâr olaydım… Ya varlıklı kalıp ama zalim ve sahtekâr olaydım… Ya âlim ve saygın kalıp ama gafil ve riyakâr olaydım… Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkar olaydım… Ya sağlıklı sefalı kalıp ama, sapıtmış, ahlaksız ve vicdansız olaydım!..

Beni yoktan var ettin, iman ve hidayet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu bi-karar ettin, sana sonsuz şükürler olsun!.. Şimdi son dileğim beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nurundan ayırma, ne olursun! Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü zaten Zatından gayrıya yalvarıp yakarmanın ŞİRK olduğunu buyurdun!”

***

Bir işadamı başka bir şehirdeki önemli iş toplantısına katılmak üzere aracı ile yola çıkar. Bir süre sonra sağ arka tekeri patlar. Yolun sağına iyice yanaşır, krikoyu çıkartır, tekeri söker, stepneyi çıkartır ve tam takacak iken bijon somunlarının koyduğu yerde olmadığını fark eder. Etrafında ve yakınındaki derede arar ancak bulamaz. Çözüm bulmaya çalışır; birkaç tanıdığı arar, taksi bulmaya çalışır ama nafile.. Şirketi için çok önemli olan toplantıya katılma şansı neredeyse yok olmuştur ve aracına yaslanıp hüngür hüngür ağlamaya başlar. Bu arada bir ses duyar; ‘birader baksana sen niye ağlayıp duruyorsun?’ Sesin geldiği yeri bulmaya çalışır ama başaramaz. Ses tekrar gelir; birader, birader… Daha dikkatli dinler, ses yolun tam karşısındaki binadan gelmektedir. Dönüp bakar ve cevap verir; ‘tekeri değiştirirken somunları kaybettim, şimdi de stepneyi takıp buradan gidemiyorum’. Binadaki adam ona cevap verir; her tekerinde 4 somun yok mu? Her birinden bir somunu sök ve onları stepneye tak… İşadamı hemen yapar ve artık harekete hazırdır, sonra binaya döner, binaya ve seslenen adama dikkatlice bakar. Adam parmaklıkların ardındadır ve binanın önünde de …... Tımarhanesi yazmaktadır!!.. Adama seslenir; 'ya birader sen de böyle bir zeka varken, seni kim tıktı oraya?..' Adam cevap verir; 'birader biz burada aptallıktan yatmıyoruz delilikten yatıyoruz…'

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.