Kayseri'deyiz. Bir üniversiteli;
-  Ne kadar güzel bir kiliseymiş, neden camiye çevirmişler ? Diye sordu.
- Abdülhamit yaptırmış,  Şimdi ismi Yaman Dede cami, takılma ikisi de ibadet için, dedim.
       
İki genç kız Kayseri'de olmaktan mutsuz olarak, okullarını bitirmeğe odaklanmışlar. Onlara yaşamın akışkanlığından bahsetmiş, geçici olan şeylerle zaman kaybetmemelerini önermiştim.

Sokakta bekleyen iki arkadaşla buluşup, yolun sonuna doğru yürüdük. Dönerken, o iki kızla karşı karşıya geldik. Bana doğru gülerek ve titreyerek yaklaştıklarını görünce, kollarımı açıp; “gel” dedim. İkisiyle uzun süre kucaklaştık. Sanki çölde su bulmuşlardı !
       
İki gündür geziyorum, Kayseri'li hanımların, onlar gibi giyinmediğimden, görünmediğimden dolayı düşman gibi bakmakları,  beni de rahatsız etmişti !..  Hatta birisine dönüp bir türkü çığırmıştım;
“Niye baktın bana öyle, dargınmıyız durma söyle..”
Gülümsemiş, ne diyeceğini şaşırmıştı.

Gelelim bu yazıyı paylaşma nedenime ! Bizi sokakta bekleyen arkadaşlarıma;
- Kızlar niye bana sarıldılar sizce ?.. diye sordum.
- Senin ışığına, nuruna geldiler !

Daha önceki konuşmaya tanık olmadıklarından, hemen olağanüstü bir durumla açıklamışlardı. Bizler hep böyleyiz; anlamadığımızı abartır, bilmediğimizden korkarız. Ama ya gözümüzle gördüğümüz ? Ya da gördüğümüzü sandığımız ?

Hep yorum ve bakış açımız kadar farkedebiliriz yani bilincimiz kadarız; BİLİNCİMİZ KADAR GÖRÜRÜZ !
 
Mesela; Ayın karanlık döneminde, ay yok mu olmaktadır ? Gündüz yıldızlar yok mudur ? Ya da gördüğümüz yıldız, sekiz yıl önce yok olmuş ise, o yıldızın ışığını görerek var mı saymalıyız ? Yaşam için her an aldığımız nefesi görebiliyor muyuz ? Ya hüngür hüngür ağlatan sebebi ? Kızınca kızarmak, utanınca pembeleşmeği oluşturan duyguları ? İçimizden geçen telefon bağlantılarını, radyo kanalını etkileyen bedenimizi, sonsuza kadar yok olmayan sesi, yaydığımız kokuyu ? Neyi görebiliyoruz ki ?
Nasıl diyebiliriz; “GÖRDÜĞÜME İNANIRIM ?..”
       
“Gözlemlediklerimiz, doğanın kendisi değil; doğanın bizim sorgulama metotlarımıza göre kendini ifşa ettiği kadarıdır.”  Werner Heisenberg
 
Göz kavramını da akışlarda ele alırsak;
1. göz, can gözümüz, yatay enerjide ve 3. boyutu algılayan göz.
2. göz, kalp gözümüz, dikey enerjide olup, ruh ve sezgileri algılar.
3. göz, alında olduğu varsayılan ve bütünsel enerjiyi algılayan.
4. göz ise, artık tüm beden ve enerjilerle algılanan, akan, sonsuz algılarla, hologram enerji bağlantılı diyebiliriz.
 
İnandıklarımız, yorumladığımız, kesinleştirdiğimiz her ne var ise, “BELKİ” veya “OLABİLİR DE OLMAYABİLİR DE..” diyebildiğimizde bakışımız akışkanlığını sürdürür. Sanal bir yaşamı yaşamadığımızı ise kimse ispat edememektedir.  Yani ne dış görünüşe, ne politik kavramlara, ne duygulara, ne inancımıza, ne de zıtlıklara takılamayız !
 
“Matrix’in de konusu olan, sanal gerçeklik içinde yaşadığımız fikrinin gerçek olabileceğine dair bulgular vardır” Prof. James Gates
        

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.