-Yine mi deli kovaladın?

-Ama anne... Deli deme onlara. Onlar hasta.

-Oğlum biz seni deli kovala diye mi okuttuk?

-Anne, onlar deli değil hasta. Üstelik ben de doktorum.

Genç doktor, alanındaki bir araştırma için sokakta karşılaştığı tüm akıl hastalarının peşine takılırdı.

-Oğlum, sana zarar verecekler diye korkuyorum.

-Onların tek zararı kendilerine be annem. Zaten zor bir hayatları var. Bir de, seninki gibi ön yargılar...

-Toplayıp eve getir istersen. Birlikte yer içeriz. Sonra da oturur, bir güzel sohbet ederiz. Tövbe estağfurullah!

Genç adam gülmeye başladı. Yerinden kalkıp annesini kucakladı. Bir annesi vardı hayatta zaten. Babası, oğlunun doktor olduğu günleri görememişti. O yüzden birbirlerine pek düşkündüler.

Genç doktor, işe gitmek üzere erkenden evden çıktığı bir sabah, bir kadınla karşılaştı. Kadının üstü başı perişan, saçı başı dağınıktı.

"Buldum yine birini..." Diye mırıldandı kendi kendine. Kadının peşine takıldı. Kadın hem yürüyor hem de birisiyle konuşuyordu. Doktor, kadına biraz daha yaklaştı. Neler söylediğini duymak istiyordu.

-Güzel kızım, güzel kızım, korkma yanındayım!

Sürekli aynı cümleleri tekrarlıyordu kadın. Doktor, kadının elinde bir şey sakladığını fark etti. İyice yaklaştı. Elindeki oyuncak bir bebekti.

Doktorun kendisine yaklaştığını fark eden kadın, hiddetle döndü.

-O benim kızım, o benim kızım!

Kadının bağırmasına etraftaki insanlar toplandı. Doktor da telaşlandı.

-Korkmayın lütfen, size bir şey yapmayacağım.

Sesini olabildiğince yumuşak ve güvenilir bir tonda tutmaya çalışmıştı doktor. Yanlarına gelen biri, şüpheli gözlerle baktı doktora.

-Ne istiyorsun elin garibinden!

Doktor, orada daha fazla kalmaması gerektiğini fark etti. Yanlış anlaşılmalara yol açmamak için hızlı adımlarla kadının yanından ayrıldı. Fakat bu kadını çalışmasına dahil etmek için de müthiş bir istek duyuyordu.

Bütün gün hastanede kadını düşündü. Akşam aynı yoldan eve döndü. Fakat kadına rastlamadı. Üzülmüştü.

Sabah erkenden uyandı doktor. Aynı yolu kullanmak istiyordu. Kadınla tekrar karşılaşma ümidi vardı. Yavaş yavaş yürüyüp etrafı kontrol ederken kadını gördü. Nasıl da sevindi. Hemen yanına gitmek istedi. Fakat bir gün önce olanlar geldi aklına. Geri çekildi. Kadını seyretmeye başladı. Elindeki bebeğinin saçlarını düzeltiyordu kadın. Onunla konuşuyor, yüzünü okşuyor, sık sık da öpüyordu. Yeterince gözlem yaptığına inanan doktor, kadına yaklaşmanın bir yolunu bulduğunu düşündü. Yakındaki büfeden bir şişe süt aldı. Kadının yanına gitti. Onun gibi yere oturdu.

-Kızına süt vermek ister misin?

Kadın, doktorun yüzüne tereddütle baktı. Elindeki süt şişesine kaydırdı sonra bakışlarını. Belki açtı. Uzandı, şişeyi usulca aldı. Kapağı açıp bir yudum içtikten sonra, elindeki bebeğin dudaklarına da bir iki damla döktü. Başını kaldırıp minnettar bakışlarla baktı doktora.

-Kızının adını öğrenebilir miyim?

Kadın, kızıyla ilgili bir şey sorulunca fırladı yerinden. Bebeğe sımsıkı sarıldı ve oradan koşarak kaçtı. Doktor, erken bir hamle yaptığını düşünüp kızdı kendine. Fakat kadınla bir iletişim kurduğuna da inandı.

Yaklaşık on günlük bir arkadaşlıktan sonra, kırık dökük cümlelerle de olsa bir bağ kurmayı başarmıştı doktor. Kadına yiyecek bir şeyler alıyor, hatta bazen kendisi de kadınla birlikte bir şeyler yiyordu. Kadının kendisine güvenmesini istiyordu. Elindeki bebek konusunda çok hassastı kadın. Doktor da bu konuda dikkatli davranıyordu.

Bir sabah kadını göremedi doktor. İkinci sabah da ortalarda yoktu kadın. Uzun bir süre de kadınla karşılaşmadı. Doktor hem merak içindeydi hem de üzgündü. Kadının başına bir şey gelmesinden korkuyordu.

Kadını tekrar görme ümidini yitirmişti ki, bir sabah, doktoru bir sürpriz bekliyordu. Kadın, daha önce karşılaştıkları parkta, tam karşısında duruyordu. Üstelik üstü başı düzeltilmiş, saçı taranmıştı. Tam kadına yaklaşacaktı ki, yaşlı bir kadın gelip elinden tuttu ve ikisi birlikte yürümeye başladılar.

Doktor iyice meraklanmıştı. İki kadının yanına gitti.

-Sizi rahatsız ediyorum ama ben doktorum. Uzun zamandır da bu bayanla burada sohbet ediyorduk.

Yaşlı kadın doktoru şöyle bir süzdü. Kadın da doktoru tanımıştı. Bebeğini ona doğru uzattı. Kendisi gibi, bebeğin de görünümü değişmişti. Güzel bir elbise giydirilmiş ve saçı taranmıştı. Bebeğinin son halini göstermek ister gibiydi. Doktor da kadına gülümsedi.

-Ne istiyorsun benim kızımdan? Halini görmüyor musun? Git başkasıyla arkadaşlık yap!

Doktor üzüldü duyduklarına. Fakat kadın haklıydı. Kim bilir neler yaşamışlardı?

-Korkmana gerek yok teyzeciğim. Ben bir psikiyatristim. Bir araştırmam için, sokakta yaşayan kızınız gibi hastalarla ilgileniyorum.

-Benim kızım sokakta yaşamıyor. Ara sıra evden kaçar. Biz de buluruz.

Yaşlı kadın, doktoru zorluyordu.

-Bakın teyzeciğim, ben kızınızla uzun zamandır burada karşılaşıyorum. Ona ve bebeğine yiyecek bir şeyler alıyorum. Hatta bazen birlikte yiyoruz.

Yaşlı kadının yüzü yumuşadı. Yavrusunun karnını doyuran birinin varlığı, onu etkilemişti. Evden kaçtığı zamanlarda en çok merak ettiği, kızının ne yiyip içtiği olurdu.

-Peki, sağ ol. Kızımdan ya da benden ne istiyorsun?

-Neden bu halde olduğunu bilmek istiyorum? O kırılma noktasını bulmak istiyorum.

Kadın, omuzlarına tüm dünya yüklenmiş gibi çöküverdi. Gözleri doldu.

-Anlatmakla anlaşılır mı ki?

-Ben doktorum. Belki size bir faydam dokunur.

Yaşlı kadın, doktora baktı. Biraz düşündü. Çantasından kâğıt kalem çıkarıp bir şeyler yazdı.

-Bu bizim adresimiz. Akşam gelin. Orada konuşuruz.

Doktor şaşkındı. Kadını, kendi ortamında görmek, araştırması için harika olacaktı.

-Tamam teyzeciğim, akşama görüşürüz.

Bütün günü sabırsızlıkla geçirdi doktor. Akşam saatinde kendisine verilen adresteydi. Onu, sabah parkta konuştuğu yaşlı kadın karşıladı. Gayet güzel döşenmiş bir evin salonuna geçtiler. Bebeğiyle cam kenarında oturan kadın, doktoru görünce heyecanlandı. Koştu, yanına geldi. Bebeğini uzattı. Doktor, oyuncak bebeğin elbisesinin değiştirilmiş olduğunu fark etti. Kadına gülümsedi. Kısa bir süre sonra yaşlı bir adam girdi salona. Kadın, koşarak adamın yanına gitti ve bebeğini ona da gösterdi. Otuzlu yaşlardaki bu kadın, yedi sekiz yaşlarındaki bir kız çocuğu kadar savunmasız ve acizdi.

-O oyuncak bebek, bizim torunumuz...

Doktor, yaşlı kadına çevirdi bakışlarını.

-Altı yıl önce bir çocuk parkından kaçırıldı torunumuz. Dört yaşındaydı. Şimdi on yaşındadır ve kocaman bir kız olmuştur. Tabii eğer hayattaysa...

Yaşlı kadın iç çekerek durakladı.

-Bir servet harcadık onu bulmak için. Bugüne kadar hiçbir haber alamadık. Kızım sonunda aklını da kaybetti. Eşi, çocuğunun kaybolmasında kızımın ihmali olduğuna inandığı için, onu terk etti. Canınızdan, kanınızdan bir parçanın dışarıda bir yerlerde, belki de size muhtaç bir şekilde yaşadığını bilmek, dünyanın en ağır yükü. Kızım taşıyamadı bu yükü. Elindeki bebek, küçük kızının bebeği. Ne kadar korumaya çalışsak da bazen evden kaçar, parklara gider, aklı olmasa da, kalbi yönlendirir onu, kızını son kez gördüğü parklara götürür...

Doktor, sokakta karşılaştığı her meczubun hüzünlü bir hikayesi olduğuna şahitti. Çünkü kalbe ağır gelenleri, aklın taşıması mümkün değildi.

-İzin verirseniz, kızınızla ben ilgileneyim bundan sonra, benim hastam olsun.

Yaşlı çift, bu yardım elini geri çevirmedi. Fakat evladı alınan çalınan bir anneye şifa olacak bir ilaç üretilebilmiş miydi?

Doktorun ve yaşlı çiftin tüm çabalarına rağmen aradan geçen yıllarda ne kaçırılan çocuktan bir haber geldi ne de genç kadın tedaviye cevap verdi. Bir kayıp dosyası olarak sadece raflarda var olan bu kız çocuğu artık, annesinin kalbinde ve aklında; bir daha asla dolmayacak, bir yokluktan ve boşluktan ibaretti...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.