Atatürk’ün bu bilgileri okuduğunu ve vakıf olduğunu bildiğimiz halde kimse Türk Milletine Atatürk’ün kaleminden şunların çıktığını söylemesi uygun değildir: “Ömer'in yürüyerek; Arap ırkından başka ve yüksek ırklardan oluşan ordunun yüksek ve muhteşem huzurunda o ordunun kumandanlarına karşı yerden taş alarak atmak suretiyle gösterdiği çıplak ve çıfıt Araplık, malumunuzdur”

Ömer’in taş attıkları kimlerdir? Atatürk bunu bilmiyor da bunlara yüksek ve muhteşem mi diyordu? Bu kumandanlardan Emirlik zaruretiyle süslenen Ebû Ubeyde hariç İslâm tarihinde tartışıla gelen isimlerdir. Yezid bin Ebî Sufyan, Peygamber ailesinin baş düşmanı Yezid’in amcası, Muaviye’nin abisidir. Halid bin Velid ise uygulamaları sürekli sorunlu olmuş bir kişidir. Atatürk Nutuk III. Cilt vesikalar [1] bölümünde İslam Tarihi’ni anlatırken Muaviye ve Emevi sülalesi için olumsuz görüşlerini özetler. Muaviye ile mücadele etmek zorunda kalan Hazreti Ali (Kerremallahüveçhe)’den ise hürmet ifade eden sıfatlarla bahsetmektedir [2].

Atatürk’ün fikirleri üzerinde Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin (1865, Filibe - 17 Ekim 1914, İstanbul) etkisini Ali Güler’in Atatürk ve İslâm isimli eserinden okuyalım:

Atatürk’ün “toplumsal, özgürlükçü ve devrimci" görüşleri­nin oluşmasında ve İslam, İslam tarihi konusundaki fikirlerinin gelişmesinde etkili olan düşünür ve yazarlar arasında dönemin önemli İslamcı düşünürleri arasında yer alan Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin ayrı bir yeri vardır. Cemiyet-i İslamiye (1861’de kurulan ve Mecmua-i Fünun adıyla ülkemizde ilk bilim dergisini çıkaran demek) üyelerinden, Tasvir Gazetesi yazarlarından ve Hikmet Gazetesi’nin de sahibi olan A. Hil­mi’nin özellikle “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” ve “İslâm Tarihi” eserlerinin Atatürk’ü çok etkilediği görülmektedir. Bu iki eserdeki görüşlerin özellikle Laiklik ilkesi bakımın­dan Atatürk’e etki yaptığı kabul edilmektedir. “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” kitabında Osmanlı toplumunun Ortaçağ ha­yatından çağdaş yaşama geçmek zorunda olduğunu öne süren ve bu konuda yavaş yavaş bir ilerlemeyi değil hızlı bir değişi­mi, ilerlemeyi yani bir nevi devrimi zorunlu gören A. Hilmi, aynı zamanda ateşli bir “özgürlükçü” olup, özgürlüğü, “insan­lığın temel koşullarından biri" olarak değerlendiriyordu. 1911 ’de basılmış olan “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” Kita­bını Silvan'da görevli iken 3 gün içinde dikkatlice okuduğunu bildiğimiz Atatürk’ün, Özel Kitaplığı’nda Şehbenderzade Fi­libeli Ahmet Hilmi’nin “Tarih-i İslâm" isimli eseri bulunmak­tadır [3] .

Cengiz Özakıncı, Atatürk, Şemseddin Günaltay ve İslam Tarihi isimli makalesinde bu konu ile ilgili şu bilgileri vermektedir: “Günaltay, 1929, 1930, 1931'de Türk Tarih Tezi'nin yazımı sürecinde, Türklerin İslam Tarihi'ndeki yerine ilişkin yazdıklarıyla Atatürk'ün konuya bakışını önemli ölçüde etkilemiştir. 1931 lise Tarih II kitabında İslâmiyetin doğuşundan dört halife döneminin sonuna dek olan bölümü kendisi yazmış olan Atatürk, Emevi ve Abbasi dönemleri konusundaysa Ş. Günaltay'ın yazdıklarını beğenmiş; bunu Türk Tarih Cemiyeti'ne gönderdiği mektuplarda belirtmiştir” [4].

Bizzat kendisinin yazdığı birçok bölümü kontrol ettiği TARİH kitabında sansürlendiği ileri sürülen mektuptaki Ömer ile ilgili yazılanlara uygun bir cümle bulmak mümkün değildir: “Ömer Ebubekir'in Suriye ve Mezopotamya'da başladığı istilaları devam ettirdi. Suriye ordusu kumandanı Ebu Ubeyde, Şam, Humus, Balebek, Halep ve Antakya'yı zapt ettikten sonra Kudüs'ü kuşattı. Kudüs patriği Sofranyüs bizzat Ömer'in kendisi ile görüşmek kaydıyla şehri teslim edeceğini bildirdi. Ömer Medine'den Kudüs önüne geldi. Kan dökmeden şehre girdi (638). Hıristiyanları dinlerinde serbest bıraktı. Kiliselerine saldırmadı. Süleyman Tapınağı'nın yerine kendi adını verdiği camiyi yaptırdı” [5].

Uluğ İğdemir, 22.10.1961 günlü Ulus gazetesinde yayımlanan "Fikir ve Ülkü Adamı Günaltay" başlıklı yazısında, Atatürk'ün bu mektuplarından aktarmalar yaparken şöyle diyor: “O sırada Lise tarih kitapları yazılıyordu. Atatürk bu kitapların müsveddelerini dikkatle okuyor, düşüncelerini Kurum Başkanlığına Yalova'dan yazdığı mektuplarla bildiriyordu. Atatürk İslam Tarihi üzerinde titizlikle durmakta idi. 16 Ağustos 1931'de Kurum Başkanlığına yazdığı bir yazıda yazılanları beğenmediğini, bu bahsin İslam tarihi üzerindeki geniş yetkisini yakından bildiği Günaltay tarafından yazılmasını istiyordu” [6].

Atatürk mektubunda şöyle demekte idi: ‘Muhterem azanızdan Şemseddin Beyefendi -ki bu notları etüd etmekle meşguldür- benimle aynı fikirdedir ümit ederim. Şemseddin Bey'in bu notlar üzerinde yapacağı tadilata ve kitap tertibine ne nokta-i nazardan ehemmiyet vermesi faydalı olacağını zannettiğim bir numuneyi takdim ediyorum.’ Günaltay, Atatürk'ün direktiflerine uyarak bu bahsi yeniden yazmış ve Yalova'ya göndermişti.

22.08.1931'de Atatürk'ten Kurum Başkanı'na şu yazı geldi: "Tevfik Beyefendiye, Şemseddin Bey’in hazırladığı notlardan okuduğum kısımları fevkalade enteresan ve kıymetli buldum. Bunlardan mülhem olarak yeniden, size verdiğim notlara ufak bir ilave yaptım.’ ‘Sizin not defterinize işaret ettiğim plana göre artık ayrıca Bizans ve Anadolu harekâtından bahse lüzum kalmıyor. O çerçeveye göre Türk-Arap mücadelesine başlamak lazımdır. Bu mücadeleyi Şemseddin Bey çok parlak yazmıştır. Ben onu aynen kabul ettim" [7].

"Atatürk, çalışmaları Yalova'dan ilgiyle izlerdi. Yazılan müsveddeler kendisine gönderilir, o da düşüncelerini yazı ile bildirirdi." "Atatürk "İslam Tarihi" bölümüne çok önem vermişti. Bu bölümün önemli bir dilimini de kendisi yazmıştı. İlk önce Kurum üyelerinden rahmetli Zakir Kadiri (Ugan) yazdırılan bu bölümü hiç beğenmemiş, bunun Şemseddin Bey (Günaltay) tarafından yazılmasını istemişti. 16 Ağustos 1931'de Kurum Başkanı Tevfik Bey'e Yalova'dan yazdığı mektupta: " (...) Size verdiğim ilk notlarımla beraber şimdi gönderdiğim "Hulefa-i Raşidin Devri" notları da yüksek cemiyetinizin behemahal tenkit nazarlarından geçmelidir." Mektubun ikinci bölümünde Atatürk şöyle demektedir: "II - Benim size gönderdiğim "Hulefa-i Raşidin Devri" notlarından sonra "Emevi Saltanatı" ve ondan sonraki devirler Şemseddin Beyefendi tarafından hazırlanır, benim de vaktim, daha doğrusu disposition'um olursa, ben de meşgul olurum." Atatürk 23 Ağustos 1931'de yazdığı mektuba da şöyle başlıyor: "Şemseddin Bey'in hazırladığı notlarından okuduğum kısımlarını fevkalade enteresan ve kıymetli buldum. Bunlardan mülhem olarak yeniden size verdiğim notlara ufak bir ilave yaptım" [8].

Atatürk İslam Peygamberi Hz. Muhammed’i insanlığın değil de Arapların peygamberi gibi göstermeye çalışan oryantalistlerin görüşlerine cevap verilmesini istemiş, kendisi de bu husus da son derece hassas davranmıştır: 1931 yılı Temmuz ayında başlanan lise Tarih II ders kitabının yazımı yaklaşık 4 ay sürmüş, "Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye dairesinin 28 Kasım 1931 tarih ve 2847 sayılı emri ile 25.000 nüsha tab edilmiş" olan kitap, liselerde tarih ders kitabı olarak okutulmaya başlanmıştı. Atatürk'ün okuduğu kitaplar arasında bulunan Leone Caetani'nin Hüseyin Cahit Yalçın tarafından "İslam Tarihi" adıyla çevrilen kitabında "Arabistan peygamberi" "Arabistan Peygamberinin dini" gibi nitelemeler vardı. Batılı oryantalistler, "Arap/ların dini" gibi nitelemeleri, Arap olmayan Müslüman bilginlerin yapıtlarını Araplara mal etmek kastıyla kullanıyorlardı. Günaltay, Atatürk tarafından beğenilerek lise Tarih II kitabında yayımlanan yazısında, Türk karşıtı oryantalistlerin bu savlarını çürütücü bilgiler vererek şöyle diyordu:

"İslamiyet döneminde ulum ve maarifle iştigal edenlerin (bilimler ve eğitimle uğraşanların) en çoğu Arap olmayan kavimlere mensup idi. İslam medeniyeti kendi teessüsünü (kuruluşunu) diğer milletlere, bilhassa Türklere ve İranlılara medyundur (borçludur). İslamiyetin zuhuru esnasında (ortaya çıkışı sırasında) yüksek bir seviye ve eski bir medeniyet sahibi olan Türklerin islamiyeti kabul ettikten sonra İslamiyetin teessüs (kuruluş) ve inkişafına (gelişmesine) pek mühim bir amil (etken) olmaları tabii idi. Bilaistisna (istisnasız) İslam medeniyetinin her şubesinde Türklerin büyük hizmetleri oldu. (...) Türkler bilhassa felsefi ve müspet ilimler sahasında vukuf ve ihata (kavrayış ve kapsayış) göstermişlerdir. Türklerin meşgul olmadığı ilim sahası yoktur (...”) [9].

.

(Devamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz)

https://www.bursaarena.com.tr/ataturk-un-mektubu-sahte-mi-sansurlu-mu-4-makale,9121.html

.


[1] Kemal Atatürk, Nutuk, III (Vesikalar), s. 1244.
[2] Kerremallahu vecheh cümlesinin kullanılışı Hz. Ali’nin putlara tapmadan Müslüman olması en önemli sebep olarak ileri sürülmektedir.
[3] Ali Güler, Atatürk ve İslâm, Halk Kitapevi, İstanbul, 2016, s. 80.

[4] Cengiz Özakıncı, Atatürk, Şemseddin Günaltay ve İslam Tarihi, Otopsi, BD Ocak, 2022.s.3

[5] TARİH II. Cilt, Kemalist Eğitim Tarih Dersleri (1931-1941), 1 Basım, 1932, Devlet Matbaası, İstanbul, Kaynak Yayınları, 2000, S. 120.

[6] Cengiz Özakıncı, a. g. m., s. 3.

[7] Cengiz Özakıncı, a. g. m., s. 4.

[8] Cengiz Özakıncı, a. g. m., s. 5. “Not: Beş parçadan oluşan bu mektuplar Türk Tarih Kurumu özel arşivindedir."                                                           

[9] Cengiz Özakıncı, a. g. m., s. 5-6.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.