Prof. Dr. HİLMİ ÖZDEN yazdı: "Atatürk Ve Mevlit"

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıktında, oradaki temaslarında hem can güvenliğinin olmadığını gördü hem de planladığı mücadelenin gerçekleştirilebilmesi için Anadolu içlerine gitmesi gerektiğini biliyordu. Bu nedenle ilk durak olarak Havza'ya gitti. Bir Bektaşi babası olan Ali Baha'nın Mesudiye Otelinde kaldı. Bölgedeki bu nüfuzlu Bektaşi babasının desteği öteki eşrafın da hemen desteğini sağladığı gibi hakların savunulmasını da meşrulaştırdı. Buna ek olarak, bölgede saygı duyulan en etkili din adamı kimse onun davet edilip, ilk Cuma namazında İzmir'in işgalinin protesto edilmesini ve mevlit okunmasını istedi. Belediye Başkanı bölgenin en saygın ve etkili konuşmacısı olarak bilinen Sıtkı Hoca'ya haber gönderdi ancak, ulak zamanında yerine varamadığından, Mustafa Kemal'in isteği yerine gelmedi. O ilk Cuma sönük geçti, ikinci Cuma'ya Sıtkı Hoca yetişti, tam Mustafa Kemal'in istediği gibi etkili bir vaaz verdi ve okunan mevlidin ardından da İzmir'in işgalini lanetleyen bir konuşma yaptı. Her şey Mustafa Kemal'in istediği mükemmellikte yürüyordu. Ancak bir sorun vardı. Ülkede şeker bulunamadığından, camiye toplanmış binlerce insana çekirdeksiz İzmir üzümü doldurulmuş külahlarda mevlit şekeri dağıtıldı (1)..

Atatürk’ün, İslâm dîni ve Hz. Peygamber’den (s.a.v) sitayişle ve hürmetle bahsettiği pek çok konuşması vardır. Hz. Peygamber’den bahsederken “Cenâb-ı Peygamber Efendimiz (s.a.v)”, “Fahr-i kâinat Efendimiz(s.a.v)” ve onun dönemi söz konusu olduğu zaman da “Peygamberimiz(s.a.v) zaman-ı saadetlerinde” diyerek söze başlardı. Saltanatın kaldırılması nedeniyle devamlı olarak suçlanan Atatürk; 30 Ekim 1922 tarihli meclis müzakerelerinde yaptığı bir konuşmada, Hz. Peygamber’den(s.a.v) sonra gelen râşid halifelerin devlet başkanlığına seçilme usullerine temas etmiş ve konuşmanın bir bölümünde o gecenin Mevlit Kandiline isabet ettiğini belirtmiş ve Hz. Peygamber(s.a.v) hakkında şu cümleleri serdetmiştir: "... Bugün o gündür, filhakika arabi tarihlerinde bu akşam doğum gününün tamam yıldönümüne rastlıyor. İnşallah bu hayırlı tesadüftür (inşallah sadaları). Hz. Muhammed(s.a.v) çocukluk ve gençlik günlerini geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nûrânî, sözürûhânî, rüşd-i rü’yette bedelsiz, sözüne sadık, hilm-ü mürüvetçe başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa(s.a.v), evvela bu hususî ve mümtaz vasıflarıyla kabilesi içinde “Muhammed’ül- Emin” oldu.Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet, kırk üç yaşında risalet geldi. Fahr-i âlem Efendimiz nâmütenâhî tehlikeler içinde, sonsuz mihnetler karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm 1 Erol Mütercimler, Aynadaki Tarih, ALFA Basım Yayım Dağıtım San. veTic. Ltd. Şti., İstanbul, 2018, s.382-383. dinini kurmaya ait peygamberlik vazifesini ifâya muvaffak olduktan sonra vâsıl-ı a’lâ-yı alliyyîn oldu.(vefat etti)” (2)..

Atatürk'ün geleneksel din anlayışında benimsediği olumlu bulduğu ve oldukça etkilendiği yönler vardı. Bunların başında müslümanlar için kutsal olan aylar ve günler gelmekteydi. Bu bağlamda Atatürk'ün İslam'ın kutsal ayı Ramazan'a büyük önem verdiği açıkça görülmektedir. Atatürk dini öneme sahip günlerde bilhassa Ramazan ayı boyunca toplumda yükselen manevi atmosferden oldukça fazla etkilenmekteydi (3). Atatürk'ün Ramazan ayında kız kardeşi Makbule’ye: “Ramazan geliyor annemize hatim okutmayı ihmal etme" diye hatırlatmada bulunup hatim okunacak hafıza hediye edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.

Atatürk Ramazan ayı boyunca bazı alışkanlıklardan uzak dururdu. İnce saz heyetini Çankaya'ya sokmaması, Kandil geceleri saz çaldırmaması gibi… Ayrıca ramazanlarda Kur'an-ı Kerim okutması çeşitli camilerde şehitlerin ruhuna hatmi Şerifler okutması bu ayın anlamını idrak etmiş inanca saygılı bir Müslümanın davranışlarına örnek olsa gerekir (4). Atatürk Ramazan ayı dışında İslam kültüründe özel kabul edilen günlerde ve gecelerde örneğin Kandil gecelerinde İslam irfanında önemli bir yer tutan Şehitlik inancı gibi konularda zannedildiğinden çok daha hassastır. Her yıl Çanakkale şehitleri için mevlid okuttuğu bilinmektedir Atatürk 1932 yılında Şehit Mehmet Çavuş abidesi önünde okunacak Mevlid için Hafız Yaşar okuru görevlendirmiştir. “Hafız Yaşar Okur anılarında” 1932 yılında Çanakkale Şehit Mehmet Çavuş abidesinde okunan büyük Mevlit konusunda şunları anlatmaktadır: "O sene Atatürk'ün emriyle Şehit Mehmet Çavuş abidesi önünde okunması muvafık görüldüğünden beni huzurlarına çağırdı bu seneki merasime riyaset etmemi söyledi ve İstanbul müftüsü Hafız Fehmi Efendi'ye de Dolmabahçe Sarayı'ndan telefonla bildirilmişti. Hareketimizden bir gün evvel bu emri alıp programı tanzim ederek akşam saat 6.30'da Galata rıhtımına yanaşmış olan Gül Cemal vapuruna gittim. Vapurun salonunda İstanbul'un Mümtaz hafızlarından Saadettin kaynak, Süleymaniye baş müezzini Hafız Kemal, Beşiktaşlı Rıza, Sultan Selimli Rıza, Beylerbeyli Fahri, Aşir, Muallim Nuri, Hafız Burhan, Hasan Akkuş, vaiz Aksaraylı Cemal beylerle karşılaştım (5).

Akşam saat yediye doğru Galata rıhtımından ayrılan Gül Cemal vapuru hınca hınç dolu. Kamaralar evvelden tutulmuş. O kadar kalabalık ki Mevlidhanların bazıları güvertede sabah ettiler. Gece yarısı namazından sonra vapurun salonunda iki Hatmi Şerif ve bir mevlit okundu. Altı hafızdan mürekkep bir heyet tarafından vapurun Kaptan güvertesinde okunan Saliha ve tek bir sedaları semaya yükseliyordu. Sabah saat 9.00'da motorlerle Gelibolu'ya çıkıldı. On hafızdan mürekkep bir heyet kürsü etrafında toplandı. Hep bir ağızdan Tekbir alındı, arkasından tevşih okundu. Sıra ile hafızlar kürsüye çıkıp mevlidi kıraat ediyorlardı. Tam veladeti Peygamberi okunacağı zaman İstanbul'dan beri merasime riyaset eden müftü Fehmi Efendi'nin tensibiyle: Yaşar bey Buyurun Veladet bahrini Siz okuyacaksınız dediler. Kürsüye çıktım başladım okumaya. Hafız Yaşar Okur Çanakkale Şehitlerine Mevlit okurken ansızın yağmur yağmaya başlamış fakat Hafız Yaşar yağmura rağmen Mevlide devam etmişti.

Sonraki gelişmeleri Hafız Yaşar şöyle anlatmaktadır: ertesi akşam Dolmabahçe Sarayı'na gittim Ata’mın huzurlarına kabul edildim. Çanakkale merasiminin tafsilatını verirken bu fırtına bahsine gelince Atatürk o yağmur ve rüzgâra rağmen Mevlide devam edişime o kadar mütahassıs oldu ki hiç unutamam… elini tekrar tekrar masaya vurarak: Aferin hafızım Çok güzel yapmışsın vazife başında iken taş yağsa insan yerinden kıpırdamaz diye iltifatta bulundular (6).

Atatürk her fırsatta hurafelerden arınmış, gerçek İslam anlayışının Türk ulusunun gurur kaynaklarından ve sembollerinden biri olacağına dile getirmekteydi. Örneğin İran Şahının 16 Haziran 1934 tarihinde Atatürk'ü ziyareti sırasında Türk ulusunun İslam anlayışından örnekler sunmaya çalışması dikkat çekicidir. Hafız Yaşar Atatürk'ün İran Şahı ile yaptığı görüşmeyi şöyle anlatmaktadır: Atatürk Şahin şah Hazretleri ile salonun yüksek bir locasında oturuyorlardı. Bir Aralık Seryaver vasıtasıyla beni huzurlarına çağırdılar. Şah Hazretlerine benim hafızımdır diye takdim ettiler ve yanlarına oturttular. Kemali hürmet ve tazimle misafir hükümdarın ellerinden öptüm.

Ata: “Şah Hazretlerine Kerbela şahadetine ait bir mersiye okuyunuz" dediler. Emirleri üzerine mersiyeyi İsfahan makamından okudum. Mersiye bitince Atatürk: “Nasıl efendim diye sordular güzel okuyor mu benim hafızım” Şah hazretleri kendisine has az Azeri şivesi ile "Teşekkür ederim" diye mukabelede bulundular. Bir de Farisi ayini okumaklığımı emir buyurdular. Farsça hüzzam ayinini okudum. Ata’m misafire dönerek: “Bir de bizim Türkçe mevlidimiz vardır. Dinlemek arzu eder misiniz?" Dediler. Şahın gösterdiği arzu üzerine Miraç bahrini bilhassa İsfahan makamında okudum. Miraç bahri bitince Şahın Şah Hazretleri: “İlk defa Türkçe mevlit dinliyorum. Çok hoşuma gitti hafızınızı müsaade ederseniz İnşallah İran'a bekliyorum dediler. Atatürk de vaat ettiler. O gece Şah Hazretlerinin (6) Ali Güler, a. g. e., s 110. gösterdiği ilgi üzerine Mevlit şairi Süleyman Çelebi hakkında kendilerine malumat verdiler (7) ”.  

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

___________________________________________

Erol Mütercimler, Aynadaki Tarih, ALFA Basım Yayım Dağıtım San. veTic. Ltd. Şti., İstanbul, 2018, s.382-383.

2 İbrahim Candan, Seni Anlasaydık Bu Hâle Gelmezdik, Akasya Kitap, Ankara, 2005, s. 89.

Sinan Meydan, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2003, s. 444.

Sinan Meydan, a. g. e., s. 445.

Ali Güler, Atatürk ve İslam, Halk Kitabevi, İstanbul, 2016, s. 109. 

Ali Güler, a. g. e., s 110. 

7 Ali Güler, a. g. e., s 111-112.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.