Bilgi çağını yaşadığımız şu günlerde, büyük hızla gelişen teknolojik altyapının yardımıyla insanlar çok kolay ve hızlı bir şekilde bilgiye ulaşabilmektedir. Kitle iletişim araçları ve internet aracılığıyla çevresinde yaşanan olayları algılayan insan, bu sayede çevresinde olup bitenleri kolayca anlama yeteneğine sahip olmaktadır. Bu yeteneğine geçmişte yaşadığı deneyimlerin de katkısı olmaktadır. Algı yönetimi çerçevesinde insanoğlunun çevresini algılama konusu; uluslar, ülkeler, hükümetler, askeri kurumlar ve işletmelerin ilgisini çekerek bu konuda araştırmalar yapılması zemini yaratmaktadır. Siyaset, ordu, resmî kuruluşlar, özel kurumlar ile yazılı görüntülü basın yayın kuruluşları, hedefledikleri kitlelere yönelik algı oluşturma ve algı yönlendirme uygulamaları gerçekleştirebilmektedir.

Algı, duyu organlarımızca taşınan duyusal verileri örgütleyip yorumlamamıza yol açan ve çevremizde yer alan uyaranlara anlam verme sürecidir. Algı ayrıca dış dünyadan gelen uyarıların, zihinsel olarak yorumlanması olarak da tanımlanabilir. Algılar, ne gördüğümüzü, nasıl yorumladığımızı, neye inandığımızı, nasıl davrandığımızı bize göstermektedir. Algılarımız aynı zamanda zihnimizde değerler yaratmakta, problemler oluşturmakta ve bu problemleri de çözmektedir.

Algı yönetimi günümüzde sadece iletişim teknolojilerini yönlendiren kuruluşları ilgilendiren bir konu gibi düşünülse de ev eşyalarımızı, giysilerimizi, yiyeceklerimizi aldığımız mağazalar da kendi markalarını yaşatmak için algı yönetimine ihtiyaç duyuyorlar. Ticari, devlet veya hizmet sektöründeki işletmeler açısından önem taşıyan kurumsal algı yönetimi ihtiyacı artarken,  konuya ilişkin gerçekleştirilmiş uygulamalara gösterilen ilgi her geçen gün artırıyor. 

Algı yönetiminin kullanıldığı yerler sadece ticari ve resmî alanlar değil. Uluslararası stratejileri, dünya siyasetini hatta savaşları yönlendirmede algı yönetiminin önem kazandı. 

Örneğin 1990 yıllardaki Körfez Savaşı’nda Batılı televizyon kuruluşları başta CNN olmak üzere “psikolojik” savaş üstünlüğü sağlamak amacıyla gerçekleri dünyadan gizleyerek “taraflı” yayın yapmıştı. Yine 2003’te Irak’ın işgali sırasında, CNN televizyonu ve Batılı basın yayın kuruluşları aracılığıyla nasıl bir algı operasyonu yapıldığını hatırlayanlar, ekrandan canlı yayınla bir ülkenin işgal görüntülerine tanık oldular. Bilgisayar oyunu izliyormuşçasına patlayan bombalar ve havaya uçan binaları görenler, Batılı ülkelerin bir Ortadoğu ülkesine demokrasi getirmek için bu “masum” yöntemlere başvurduğuna inandırıldı. 

Enformasyon ve teknoloji yüzyılında artık savaş yöntemleri de değişikliğe uğramıştır. Günümüzde savaşların artık topla tüfekle değil psikolojik harekâtlar ile yapılması, algı yönetimi konusundaki uygulama alanlarının küresel ölçekte büyüdüğünü göstermektedir. Savaşların ve terör saldırılarının canlı yayınla izlendiği günümüzde tankla, topla bir savaş ülkelere pahalıya mal olabilmekte, kitle iletişim teknolojilerinin bireylere rahatlıkla ulaşabilmesinin yardımıyla hedef alınan toplumun bireyleri etkilemek kolaylaşmıştır. Artık hedef ülke yönetimlerinin ve halklarının “psikolojik” olarak yıptarılması gündeme gelmiştir. Örneğin ABD ve Batılı ülkeler İran’ı şeytan olarak niteleyerek dünyada bir algı oluşturmuş kendi yarattığı siyasete kendisi de inanır hâle gelmiştir. İran’ın bu tanımlamaya uygun hareket eder hâle geldiğini düşündüğümüzde, Batılı ülkelerin kendi algılarını benimsetmede başarılı oldukları görülmektedir. Saddam’ın nükleer silah ürettiği ve depoladığı algısını oluşturan Batılı ülkeler “Saddam bir diktatördür” algısını oluşturmuş buna kendisi başta olmak üzere tüm dünyayı inandırmıştır. 

Ülkemize yönelik terör saldırıları ile bize “ayar verme”ye çalışılmakta, Sevr ve Sykes-Picot Antlaşmaları ve geçmişte yaşadığımız Kurtuluş Savaşı psikolojisi hatırlatılmakta,  Orta Doğu ülkeleri ve Rusya gibi ülkelerden uzak durmamıza yönelik mesaj verilmektedir.

Strateji temelli olan terör saldırıları, hibrit savaşları ve siber saldırılar, planlayan ülkelerin algı yönetimini profesyonelce yaptıklarını göstermektedir. Batılı ülkelerin algı yönetimi anlayışı, ülkelerinin gereksinimlere karşılık vererek, hedef ülkenin kendi ilkelerine motive olmasını sağlayarak süreci o ülkeler lehine çevirmekte ise de hesap edemedikleri başka gerçeklerle yüz yüze gelmeleri kaçınılmazdır.  
    
    
Kaynakça;
Arkonaç, S.A., (1998). Psikoloji: Zihin Süreçleri Bilimi, Alfa Yayınları, 2. Baskı, 510s.
Uğurlu, Ö., (2008). Halkla İlişkilere “Algı” Çerçevesinden Bakış, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 32, ss.145-165.
Eren, E., (2010). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta Yayınları, 12. Baskı, İstanbul, 642s.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.