8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

“Emekçi” diye vurgulamadım, çünkü dünyanın dört bir yanındaki kadınların çoğunluğunun ömürleri boyunca emekçi olduklarını biliyorum.

Günün hikayesi uzun.*

Özetleyelim yine de...

Emeklerinin karşılığını almak için yola çıkıp can veren 120 kadına ithaf edilen gün, 2000’li yıllardan itibaren kapitalizm tarafından keşfedilmiştir. Beri yandan kadınlar, geçen 167 yıla karşın, bugün dahi emeklerinin karşılığını alamamaya, ayrımcılığa uğramaya, sömürülmeye hatta öldürülmeye devam etmektedirler.

Ayrımcılık… Varlığıyla da istismarıyla da temel ve önemli bir konu.

Biz yine emekten devam edelim bugün.

Gerçek şu ki, emeğinin karşılığını eksiksiz almak, bütün emekçiler gibi kadınların da sorunu olmuştur öteden beri.

Bilen bilir. Efsane kadın tenisçi Billie Jean King’in hayatının anlatıldığı, Türkçeye “Ezeli Rekabet”* diye çevrilen, özgün adı “Battle of the Sexes-Cinsiyetler Savaşı” olan bir film var.

Billie Jean King, unutulmaz bir tenisçi olmasının yanı sıra bir kadın hakları aktivisti. Şartlar gereği öyle olmak zorunda kalan biri belki de… Bazen hayat, sizin bir şey olmanızı gerektirir.

Film, çok değil bundan 50 yıl öncesine kadar Amerika’da kadın tenisçilere bakışın çarpıklığını gözler önüne seriyor.

Billie Jean King, 1970 yılında 8 tenisçi ile beraber Virginia Slims Turnuvasında oynar. Oynar ama teklif edilen ücret, aynı turnuvadaki erkek oyunculara verilenden çok daha azdır.

Arkadaşlarıyla beraber, erkek ve kadın oyunculara farklı ücretler ödenmesini protesto edişleri atılan ilk adım olur. Sonrasında bu haksız durumu USLTA Pasifik Güneybatı Şampiyonasında da boykot ederek mücadelelerine devam ederler.

Billie Jean King ve arkadaşlarının hak temelli bir yaklaşımla yükselttikleri sesin yankı bulmasının ardından kendisinin girişimiyle kurulan WTA (Women's Tennis Association - Kadınlar Tenis Birliği) tarafından hayata geçirilen turnuvalar, tüm dünyada tenisin saygın turnuvaları arasındaki hak ettiği yeri almıştır.

Spordan söz açmışken kadın voleybolcularımıza da bir selam gönderelim.

Halen dünya voleybolunun zirvesinde yer alan Kadın Voleybol Milli Takımımızla ne kadar gurur duysak az… Verdikleri bilinçli mesajlar, elde ettikleri sportif başarılar kadar değerli.

Var olsunlar!

Ayrıca Avrupa voleybolunda söz sahibi hatta ilk dördünde, dünya çapında başarılara da imza atmış Eczacıbaşı, Fenerbahçe ve Vakıfbank gibi üç de kulüp takımımız var.

Bu noktada şunu anlatmadan geçemeyeceğim.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin şimdilerde Sultanlar Ligi diye adlandırılan Türkiye Kadınlar Voleybol 1.Liginde her yıl ilk dördü zorlayan şahane bir takımı vardı.

2015 ve 2017 yıllarında iki defa CEV (Confédération Européenne de Volleyball - Avrupa Voleybol Konfederasyonu) Challenge Kupasını kazanan bu takımı seyretmek büyük keyifti biz sporseverler için… İki finalde de Cengiz Göllü Spor Salonunda kupaları kaldırırken kendilerinin yanında olmanın gururunu yaşamıştım.**

Avrupa’da kazandığı iki kupayla gelen başarı, takımın adının geniş çapta duyulmasını sağlamış, dolayısıyla Bursa ve Türkiye açısından tanıtımın en güzeli gerçekleşmişti.

Buna karşılık, o zaman da AKParti elinde olan Bursa Büyükşehir Belediyesi, “ekonomik krizi” gerekçe göstererek 2017-2018 sezonu sonunda şubeyi kapatıp takımın haklarını Aydın Büyükşehir Belediyesine devretti.

“Ekonomik kriz” gerekçesi, “bizde hata olmaz” diyen lidere sahip bir parti için önemli bir itirafsa da kazın ayağının o olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.

Nasıl mı?

Aynı Bursa Büyükşehir Belediyesi, 2018-2019 Sezonunda (yani hemen sonraki sezonda) İnegöl Belediyesi Erkek Voleybol Takımının haklarını alarak “erkek takımıyla” yoluna devam etti.

Küfredercesine!

Kadın konusunda sayısız “acı gerçek” var. Çocuk ve engelli konuları ha keza…

Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, engelliye bakış…

Tıpkı inançla şımartılmış erkek egemen toplumunun ıslah mücadelesi gibi…

Dünya, insan hakları şemsiyesi altındaki kadın, çocuk ve engelli haklarında tekâmül etmenin yollarını ararken bizde son yıllarda hızlanarak devam eden geriye gidiş hiç de hayra alamet değildir.

Aslında kadınlar ve engelliler konusundaki yaklaşım, “bu dünya benim, sen nasılsa cennetliksin” ile “sen yarımsın, iş vermişiz daha ne, otur evinde” arasında benzer arızaları bünyesinde taşımakta...

Aralarındaki fark belki de kadınlarda “cennet için annelik” şartının olması, engellilere ise kimi zaman “Allah senin belanı vermiş zaten” hadsizliği ile yaklaşılmasıdır.

Hepsi o!

Cumhuriyet karşıtlığında birleşen grup ve cemaatleri kendine “rehber” edinirsen olacağı budur. “Kılavuzu karga olanın…” meselesi.

Son olarak şunu ifade edeyim.

Bir olgunun günü varsa ya orada toplumsal bir sorun vardır, ya da kapitalist beklenti... Bazen de ikisi birden…

Hak temelli yaklaşımlarla sorunların çözüldüğü ve hiçbir sosyal problemin sermaye ile sulandırılmadığı günler ümidiyle...

____________________________________________________________________

* 8 Mart’ın uzun hikayesini buradan okuyabilirsiniz.

** Film hakkında detaylı bilgi: Ezeli Rekabet

*** 2017 CEV Challenge Kupası finalinde, maçın en değerli oyuncusu Özge Kırdar ve kupa ile unutulmaz bir hatıra. Buradan görebilirsiniz.

.

Haftanın Notu:

“Emekliye 10 bin TL az ama kasada para yok!” demiş birisi… Kimse de sormuyor, “iyi de kasayı kim boşalttı?” diye…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.