Güneşi düşünelim! İnsan zanneder ki varlığının, yaşamsallığının kaynağı kendisi ve dünyadır. Dünyada su var, oksijen var, ihtiyaçlığını giderip karnını doyurabildiği her türlü nimet var, ışık, ısı var ve bunlarla bir hayat var ve kaynağı da dünyanın kendisi zanneder. Oysa durum hiç de öyle değildir. Bugün bilim bize ispat ediyor ki dünyada hayatın olabilmesi dünyanın bir gezegen oluşundan değildir. Neden sadece dünyada yaşam vardır? Dünyadaki hayatı sağlayan güneştir. Dünyanın güneşe olan mesafesi, güneş etrafındaki yörüngesi, kendi etrafındaki dönüşü, yirmi dört derecelik eğimi, bütün faktörler bir araya geliyor ve dünyada yaşamın olması için ideal ortam ortaya çıkıyor. Yetmiyor, güneşten çıkan ışınlarının Dünya’ya ulaşması ve Dünya denilen gezegendeki hayatı beslemesi var karşımızda.
Su ve oksijen denilen şey güneşten gelen ışınların dünyadaki dönüşümüyle meydana geliyor. Bizim gıda dediğimiz her şey toprağın bağrından çıkan ve canlı mahlûklar, bizim biyolojik bedenimiz de dâhil her şey güneşten gelen ışıkla beslenen ve o ışığın besleyerek hayat verdikleridir. Yediğin bitkiler güneş ışınının topraktaki bitkiyi beslemesiyle büyür. O bitkileri yiyen mahlûklarla besleniyorsun, onlar güneşin beslemesiyle hayat verdikleridir. Yaşam güneşten geliyor. Hatta bilim insanları, “Her ne görüyorsanız bunlar özü cihetiyle yıldız tozudur” diyorlar. Güneş olmasa yaşam olamaz. Dünyada yaşamın olabilmesi için güneş olması lazım, Dünyanın o güneşe uygun mesafede ve o güneşi tavaf ediyor olması lazım.
Yeryüzünün de güneşleri vardır. İnsan kendi idrakine doğan o yeryüzü güneşine yakın olmalı, ona tabi olmalı, ona bağlı olmalı, onu tavaf etmeli ki onun da idrakinde bir yaşam bir hayat olabilsin. Hangi yaşam bu? Allah’ın işaret ettiği, var olan gözün görüyor oluşu, var olan kulağın işitiyor oluşu, var olan kalbin fikrediyor oluşu olan tevhidî bir yaşam. İnsanın insanca yaşamı. İşte o güneştir bizim tabi olacağımız, bize hayat verecek olan, bizi besleyecek, bizim yaşamsallığımızı devam ettirecek olan, Allah’ın kul dediği o Mürşid-i Kâmildir yeryüzünün güneşi. O nedenle Allah, “Size yeryüzünde uyarıcı gelmedi mi?” diyor. Bu soruyu neden soruyor? Hayat yok sende, ölü gezegensin, evet bir gezegensin gezegen olarak varsın ama sende hayat yok, ölüsün. Senin güneşin doğmadı mı diyor!
Bizim güneşimiz doğdu, uyarıcı bize ulaştı elhamdülillah. Biz Allah’ın zikrine ehil olana tabi olduk elhamdülillah. Şimdi Allah’ın razı olduğu kullar arasına girmek isteyen için bundan daha büyük bir değer, daha büyük bir zenginlik, daha üst bir akıllılık olabilir mi? Neyle değişirsin bunu! Hiçbir şeyle değişemezsin. Niyazi Sultan,
Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana hakka’l yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş
Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu asan imiş
diyor. Yolumuzu asan eyleyen o uyarıcıya karşı yapmamız gereken, O’ndan tahsil ettiğimiz hakikatler üzerine yaşamakla şükretmektir. O bizi kendisine değil Allah’a tâbî kılar, kendinden değil Allah’ın doğrularından konuşur.
.....
Yazının devamı için tıklayınız
.....




